content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

03 Oca

Toplumsal Barış Üzerine Bir Deneme

Sevginin dinî hayatın temeli ve aslî unsuru olması gerektiği semavî kitaplarda özellikle de İncil ve Kur'an'da ifade edilmiş ve üzerinde önemle durulmuştur.

Örneğin; “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.” [1] diyor Kur’an. Allah,

bunu İsrailoğullarına yazdığını söylemektedir. Ve bu müslümanları da bağlar. Günümüz egemenlerine de baktığımızda bu dinlere mensup olanları görmekteyiz. Peki, neden hala insanlar sıkıntı çekmekte, özgür olamamakta ve öldürülmekteler.

Neden, niçin ve neyin uğruna?

İşte bu, bu dinlere mensup olanlar dinlerini mi bilmiyorlar yoksa dinlerini çıkarları doğrultusunda mı yorumlayıp kullanıyorlar sorusunu akıllara getirmekte.

Birkaç soru ile konumuza açıklık getirmek gerekirse şu soruları sormakta yarar görüyorum.

İslam’ın adabi muaşeret kısmını uygulayan bir kâfiri veya sapıtmış bir müslümanı sevmek!

Adil bir kâfiri veya zalim bir müslümanı sevmek!

Adil bir kâfire mi yardım edilmeli yoksa zalim bir müslümana mı?

Kâfire yardım etmek, küfre yardım etmek!

Bunlar aynı kapıya mı çıkıyor?

Kâfire yardım etmek, küfre yardım etmek anlamına gelir mi?

Kâfiri sevmek, küfrü sevmek anlamına gelir mi?

Kafirin küfrü, hukukuna tecavüzü mübah kılar mı?

Hemen belirtelim ki; “Kafir” den kastımız herhangi bir dinin diğer dinin mensupları için kullandığı kelime/kavramdır.

Ve islamın Kur’anî bakış açısıyla başlamak istiyorum.

İslam, “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır.”[2], Ey Muhammed! “ Şayet yüz çevirirlerse, artık sana düşen açık bir tebliğdir.”[3] Ve “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”[4]dusturuyla günümüz anlayışlarının aksine; sadece kendi mensuplarının hukukunu değil, bir bütün olarak insanlığın hukukunu savunup, gözetmektedir.

Ve anladığım kadarıyla irşat ve tebliği birbirine karıştırılmakta.

Kâfirlerden, müslümanların dini veya dünyevi işlerine katkıda bulunmaları adına yardım istemek ve almak yasaklanmış mıdır?

Onların emrine girmeye veya aşağılanmaya yol açmayacak şekilde; kâfir(ler)den veya dünyevileşmiş müslümanlardan, müslümanların dini veya dünyevi işlerine katkı sağlamaları adına yardım istemek ve almak caizdir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müşriklerden hediye aldığı rivâyet edilmektedir.[5]
Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.v.), müslümanlarla birlikte savaşa katılan kâfirlere ganimetten pay da vermiştir. [6]

İslam; sevmek, sevilmek ve faydalı olmanın merkezine insanı yerleştirmiştir. Sevgide, mazluma yardım etmede ve insani ilişkilerde din, dil veya ırk kaydı yapmamıştır.
Peygamberimiz (s.a.v): “Mü’min seven ve sevilendir, sevmeyen ve sevilmeyen kişide hayır yoktur, insanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.”[7] “Vallahi iman etmiş olamaz, vallahi iman etmiş olamaz, vallahi iman etmiş olamaz!” Kim ya Resulellah dedi sahabiler. “Komşusu şerrinden emin olmayan.” demiştir.

Sadece bu hadislere insafla bakıldığında da görüleceği gibi, sevmek, sevilmek ve faydalı olmak gibi konularda insan baz alınmış, din, dil veya ırk kaydı yapılmamıştır.

Yani; bir kafirin hukukuna küfründen dolayı saldırılamaz, tecavüz edilemez…

İslamda en büyük hedef sevginin tesis edilmesidir.

Toplumsal ve toplumlar arası sevgi…

Kâfirlere yardım etmek küfre yardım etmek midir?

Burada can alıcı soru şudur: Yanmak üzere olan bir insanı kurtarma çabasında olan bir Kâfire yardım edilmemeli mi?

İslam’ın bu soruya cevabı olumlu olmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.v) zor durumda bulunan müşriklere yardım ettiği bir gerçektir.[8] Kuralık/kıtlık zamanında peygamberimiz (s.a.v) Mekkeye beş yüz dinarlık bir yardımı gönderdi ve bunun fakirlerine verilmesi, dağıtılması için Ebi süfyan b. Herb ve Süfvan b. Umeyye’ye teslim edilmesini emretti.

Kişi bir Kâfiri iyi bir hasletinden ötürü değil de küfründen dolayı seviyorsa yine de küfrü sevmiş olur.
Bizim ifade etmeye çalıştığımız, kâfiri sevmek, iyi davranışlarından kaynaklanan sevgidir.
Cömertliğinden ötürü tasavvufî birçok kaside ve mersiyede konu edilen Hatem gibi.

Bu, küfrü sevme anlamına gelmemektedir. İyilik ve ahlak kimde bulunursa takdir edilmelidir.

Ancak inanç ayrı bir meseledir.

Kâfirlerin hiçbir şekilde sevilemeyeceğini ifade edenlerin kaynak olarak gösterdikleri şu âyeti kerimedir. “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.” [9]
Bu âyetin nüzul sebebi Hatib b. Ebi Beltea’dır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Mekke fethi için hazırlık yapınca Bedir savaşında sahabelerle aynı safta bulunan Hatib b. Ebi Beltea, bu hazırlığı Mekkelilere haber vermek için bir kadın ile gizlice bir mektup yollar. Yani; müslümanları yerlerinden ve yurtlarından çıkaranlarla, onlara zülüm, işkence yapanlarla ve halen savaş halinde olanlarla işbirliği ve dostluk kurmak…

İşte yasaklanan bu davranıştır.

Eğer siz benim yolumda cihad etmek ve rızamı kazanmak için (yola) çıktıysanız (onları dost edinmeyin). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.” [10]
Ancak bunun; tüm kafirlerle ve bütün ilişkileri koparmak anlamına gelmediğini şu âyeti kerimeden anlıyoruz. “Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Allah adil olanları sever.”[11]

Allah, ancak (bizi)sizi, dinimizden ötürü bizimle savaşanları sevmekten alıkoyuyor.[12]

Bir de mü’minleri bırakıp kâfirlerle dost olma hali yasaklanmıştır. Mü'minleri bırakmadan onlarla beraber kâfirleri dost edinmenin yasaklandığı söz konusu edilmemiştir.
Bu ayette ayrıca; “Allah adil olanları sever” denilmektedir. Adil olanların kimlikleri ve mensubiyetleri belirtilmemiştir. Sadece “Adil” adaletli olanları sever demektedir. “

"Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. Onlar, Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.” [13]
Bu âyeti kerimede iki husus dikkatimizi çekmektedir:
1) Müminlerin birbirlerini bırakarak Kâfirleri dost edinmeleri konusudur. Buradan Müminler birbirlerini bırakmadan Kâfirlerle dost edinebilir anlamı çıkmaktadır.
2) Kâfirlerle dost olmaları izzet ve şeref elde etmek için ki bunun için İslamî prensiplerden taviz vererek, şahsi çıkar gütmeleri yasaklanmıştır.

Mü'minler, mü'minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah, asıl sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’adır.” [14]
İbn Abbas; “Ensar’dan olan bir kısım insanları dinlerinden geri çevirmek için, Yahudiler gizlice adam gönderiyorlardı. Onlara, bu Yahudilerden uzak durmaları söylenmesine rağmen bu ilişkilerini devam ettirmeleri üzerine bu âyet nâzil oldu.” demektedir. Bundan anlaşılıyor ki şer’i bir sıkıntı yaratmayacak dostluklarda sıkıntı ve sorumluluk yoktur.
Örneğin; bir Kâfiri sevmenizden/dost edinmenizden ötürü namaz ve benzeri dini hükümlerden alıkonuluyorsanız o dostluk ve sevgi caiz değildir.
Bu âyetten ayrıca “Korunmak için ilişkiyi kesmemek” yani takiyyenin de caiz olacağı anlaşılmaktadır.

Bir diğer âyeti kerime meselenin başka bir yönünü aydınlatmaktadır.

"Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez.” [15]
Bu ayetin “Ehli kitaptan öyleleri vardır ki” bölümünde, bazılarının böyle olduğu ama geri kalan diğer bazısının böyle olmadığı veya olmayabileceği sonucu çıkıyor ve bundan da ehli kitaptan öyle olmayanlarla dost olmada her hangi bir sakınca olmayacağı anlaşılıyor.

Bu anlama geldiğini varsayıyorum.

Hemen sonrasındaki âyette de bizi destekler bir ize rastlanmaktadır. “Hayır! Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.” [16] Bu âyette Allah, “Kim” bu hasletleri taşıyorsa demektedir… Diğer bir âyette de “Düşmanlık” kaydı olduğunu görmekteyiz. “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.” [17]
Burada, Allah ve Resulüne düşmanlık yapmıyorlarsa onları sevmek veya dost edinmekte bir sakınca yoktur sonucuna varıyoruz. Allah, dünyalık bir menfaat veya dünyevi bir makam için kâfirleri dost edinmekten bizleri alıkoyuyor. Esasen kâfirlerle yapılacak dostluk; müslümanlardan koparak veya müslümanların aleyhine olmamalıdır.[18]

Bunun aksini savunanların dikkatine şu âyeti kerimeyi sunuyoruz. “Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir.” [19]

Dünyayı ahirete tercih etme. Yani; dünyalık ve dünya makamını tercih ederek Kâfirleri dost edinmek… İyilikten ziyade menfaat sağlamak…

Peki, ya zalim müslümanları sevmemek, onlara kin beslemek! Kâfirleri sevmekten önce bunu tartışmak gerekli değil mi?

Çünkü birçok kez kâfirleri sevmeye sebep zalim müslümanlar olmaktadır.
Adil bir Kâfiri sevmek ya da zalim bir müslümanı sevmek!
Bir kâfiri sevmenin küfrü sevmekle eş tutulduğu, bir “Zalim Müslüman”dan buğzetmenin de islama buğzetmeyle eş tutulduğu bu dönemde bu yazıyı kaleme almak, cesaret değil risktir…

Müslümanların Kur’anla yüzleşme zamanı gelmedi mi?

Cesaretin dini, ırkı yoktur.

Müslümanlar ne zaman Kur’an’la yüzleşme cesaretinde bulunacaklar?

Toplumsal hafızayla yüzleşme cesaretine sahip olmadan toplumsal pişmanlık erdemine ulaşılamaz, toplumsal pişmanlık erdemine ulaşmayan toplumlarda ise toplumsal barış ve huzur tam manasıyla sağlanamaz.

Müslümanların sünnet ışığında Kur’anla yüzleşme zamanı gelmedi mi?

Başka bir ifade ile müslümanlar, ne zaman peygamberimizin de ahlakı olan Kur’an-î bir islamı yaşamaya başlayarak “Toplumsal Barışa” katkı sunacaklar?

Müslümanlar öncelikle kendi coğrafyalarında “Toplumsal Barışı” başarıp, diğer Toplumların arasında da barışı sağlayarak dünyaya huzuru va barışı getirme misyonlarını ne zaman yüklenecekler?

Burada “Kafirleri Sevin” veya “Müslümanlara Buğzedin” derdinde de savaşımında da değilim…

Ne Kâfirle, ne müslümanla, benim kavgam benimle…

 

 

*****dpnt*****

[1] - Maide 5/32

[2] - Bakara 2/256

[3] - Nahl 16/82. Ayrıca bakınız: Nisa 4/20, Ali İmran3/104, 63.

[4] - Nahl 16/125

[5] - Buhari’nin sahihinde Ebu Hemid: “Melik Eyleh’in, (Küds) peygamberimize bir beyaz katır hediye ettiğini” aktarmaktadır.

[6] - Hz. Aişe’den (r.anha) rivâyet edilen: “Bedir savaşında müşriklerden cesaret sahibi birisi de peygamberimizle beraber yola çıktı. Bunu gören sahabiler sevindiler. Yalnız Hz. Peygamber (s.a.s.) ona dön, ben kâfirlerden yarım istemem” hadisi mensuhtur. Çünkü peygamberimiz, Benu Kaynuka’ yahudilerinden yardım istemiş ve onlara ganimetten az bir şey de vermiştir. Ayrıca Sefvan b. Ümeyye’den de Hevezan(savaşın)da yardım istemiştir. Ki bu olaylar Bedir savaşından sonra gelişmiştir. Zehriden rivâyet edildiğine göre de: “Peygamberimiz Hayber’de yahudilerden yardım almış ve onlara ganimetten pay da vermiş.”Ayrıca müşriklerden Kerman adında birisi Uhud savaşında sahabilerle beraber savaştı ve müşriklerin bayraktarlığını yapan Abdurrad üyelerinden üç kişiyi öldürdü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.), “Allah bu dini fâcir birisi ile de yükseltir, güçlü kılar” dedi.

[7] - Feydül Kadir Şerhu camiü s-Seğir c: 6 s: 312

[8] - Siyer el- Kebirin şerhinde Serhesi(serahsî), Müslüman bir kişinin yakın (akraba) veya uzak harbi veya zimmî bir Kâfire (müşrik birisine) iyilikte (sila-i rahimde) bulunmasında bir sakıncanın olmadığını beyan etmektedir.

[9] - Mümtehine 60/1

[10] - Mümtehine 60/1

[11] - Mümtehine 60/8. Ayrıca Medine vesikasına (sözleşmesi) da bakılabilir.

[12] - Mümtehine 60/9; Daha fazla âyet için bkz: Mümtehine 60/13; Maide 5/51; Nisa 4/101; Nisa 4/144

[13] - Nisa 4/138-139

[14] - Ali İmran 3/28

[15] - Ali İmran 3/75.

[16] - Ali İmran 3/76.

[17] - Mucadele 58/22.

[18] - Bkz: Nahl 16/106.

[19] - Nahl 16/107.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank