Tokat, Polise Değil!
BDP milletvekili Sırrı Sakık, geçtiğimiz yıl içerisinde TBMM Genel Kurulu’nda yapılan bütçe görüşmeleri sırasında CHP Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun üzerine yürüyerek yumruk atmıştı. Mağduru oynayan Sakık; “Özür dilerim, geçmişte biraz ezildik de” demişti.
Aynı Sakık, bu yıl yine TBMM çatısı altında, bu sefer AKP’li milletvekilinin üzerine yürüyerek, yine yumruk attı. Ancak bu kez özür dilemedi. Çünkü Sakık, bu filmin daha önce de seyredildiğinin farkına varmış olmalı ki, aynı mağdur rolünü oynayarak, ezilmişlik edebiyatını yapmaktan vazgeçti. Çünkü, Sırrı Sakık’ın artık saklayacak sırrı kalmamıştı.
Ha bu arada “sır” denmişken, BDP’li Sevahir Bayındır’ın tazyikli su nedeniyle yere düşerek kalça kemiğini ve belini incitmesine en çok üzülenin de Sırrı Sakık olduğu BDP kulislerinde konuşulmuştu günlerce…
Dikkat edin, ezilen Sakık, Ankara’nın balıklı-rakılı lüks lokantalarında, otel lobilerinde, barlarında sıkça boy gösteren, son derece şık ve renkli giyinen, mendilini üst cebinden düşürmeyen, tatilini Çeşme’deki yazlığında geçiren ezilmiş bir garibandı!
Derken Sebahat Tuncel çıktı ortaya. Aslına bakarsanız yeni çıkmadı Tuncel. Kendisi PKK’dan cezaevinde tutukluydu, milletvekili olup, geçen seçimde çıkmıştı cezaevinden.
S.Tuncel, Şırnak’ın Silopi ilçesinde düzenlenen Nevruz gösterilerinde meydana gelen olaylar esnasında, bir Başkomiser’in üzerine yürüyerek tokat attı. Başkomiser ise hiçbir şey yapamadı, bırakın gazı, şunu bunu, sivilcesini dahi sıkamadı! Ancak, epeyce de düşündürdü!…
Batman’daki Nevruz gösterilerinde de bu sefer BDP’li Bengi Yıldız sahne aldı. PKK kostümlü Yıldız, polise atmak üzere elinde taşla görüldü. “Taş atan çocuk”, yerini “taş atan milletvekili”ne devretmişti. Bu, Bengi Yıldız’ın ilk rolü değildi, daha önce de çok kere “bengi bengi” bağırıp, siyaset sahnesinde dolaşarak rol aldığı görülmüştü. Bengi’ye sufle yapıldı, sufleyi Sırrı yaptı muhtemelen ve O da yazılı metindeki rolünün gereği; “Mağdur olan bizdik” diyerek, elindeki taşla açıklamada bulundu. Hâl bu ki, giydiği kostüme taş değil, “Kaleşnikof” yakışırdı.
Nevruz ile alâkası yok ama, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde de bir polis memuru linç edilmiş, yerlerde sürüklenmiş, diğer polis arkadaşları da kaçmak zorunda kalmışlardı.
Bu tarz vurdulu-kırdılı filmleri daha çok seyredecek ve beğeniyle (!) izleyecek gibiyiz anlaşılan. Çünkü, Apo’nun talimatıyla “halkın savunma gücü” oluşturulmuştu bir kere.
Hepsi bir yana, şu polise atılan “tokat” olayı ve sahnesi, bambaşka bir yanaydı.
Aslında bu tokat, yeni atılmamıştı, yüz’e atılan bu tokat’ın kallâvisi, ağababası, daha önce, yaklaşık 1.5 yıl önce, 29 Ekim’e 10 kala, 19 Ekim’de, acıyan yürek’lere atılmış, beyin’lerde silinmez bir iz bırakmıştı.
O tarih, evet o tarih, tam bir milattı.
* “19 Ekim’de ne olmuştu?” diyenler, meraklarını “Günah’lı Sevap’lı Yaşanan Ekim Ayı” ve “Hepsi Çöpe…” başlıklı yazılarımdan giderebilirler.
Sabahattin Talu