Tohumu Yok Edeceğinize Vatanı Teslim Edin, Ne Fark Eder! (II)
Rockefeller Vakfı'nın başlattığı ‘Yeşil Devrim' adlı musibetin Türkiye'ye taşınmasında da mason Gülek'in imzası vardır. Meclis kürsüsünden ve verdiği beyanatlarda sürekli olarak “ziraat devrimi”nin gerekliliğinden söz eder ve bunun için de “yeni tohum”lara ihtiyaç olduğunu dile getirir.
Tabii bir meyve olmayan ve bugün kanser hastalarının kesinlikle yememesi gerektiği uyarıları yapılan ve pek çok kişiye dokunan “greyfurt” adlı hibrit ağacını, Türkiye'ye getirip, ektirten de odur.
Hikâyesini başka bir vesileyle yazacağız Allah lütfederse, ama onun nesebi, 1492 Polya Yahudilerine kadar uzanır. Büyük dedesi Sadrazam, babası İttihatçı, büyük nenesi bir papazın kızı, baldızı ABD ordusuna mensup olan Gülek ve karısını -akrabası Leyla Umar'ın yazdıklarına göre-, Fener Partikhanesi'nde Patrik Athenagoras vaftiz eder. Gülen'i Vatikan, NATO Gladyosu ve CIA ile tanıştıran ve onların emirlerine veren de Amerika'nın kulu Gülek'tir.
İşte Kasım Gülek'in kişiliğini gösteren çarpıcı bir kare
ONU ABD MİLLETVEKİLİ YAPTI
O, ABD'den, Mustafa Kemal'e yazılan özel mektup sayesinde 30 yaşında iken milletvekili olarak tayin edilir. Zira o günlerde “demokrasi aşkı” için milletvekillerini Paşa tayin etmektedir.
CHP Genel Sekreteridir. Kendi itirafına göre, 1940'da yasak olmasına rağmen usulsüz yollarla Rockefeller Vakfı'nın Meksika laboratuvarlarında ifsad ettiği yani “Sonara” adlı genetik yapısına müdahale edilmiş hibrit buğday tohumlarını Türkiye'ye kaçak yollarla getirip, 1941'de Adana'da 100 çiftçiye ektirtir.
Gülek bir konuşmasında şunları söyleyecektir: “Meksika buğdayı, üzüm ve incir bakımına göre, daha az bakım isteyen bir üründür. Üzümde göztaşı ve buna benzer ilaçlamaların yapılması gereklidir. İncirde de budama ve ilaçlama şarttır. Buğdayda ise uzun boylu bir çalışma ve bakım gerekli değildir. İste bu nedenlerin yanında, üzüm ve incir üreticisi de alın terinin karşılığını almadığı için, Meksika buğdayı ekmeğe başlayacaktır.”
BİLİM TAPICISI MÜHENDİSLER DE ONUN ESERİ
O dönemde bazı ziraat mühendisleri Amerika'ya götürülüp, tohumların verimlilik yalanıyla nasıl bozulup, ifsad edileceği eğitimini alırlar. Ardından bu ifsad tekniği, “Türk üniversiteleri”nde “bilim” adı altında ders olarak okutulmaya başlanır. Ta o yıllarda Türkiye'nin her bölgesinde Ziraat Araştırma Enstitüleri, Devlet Üretme Çiftlikleri, Tohum Islah ve Dağıtım İstasyonları kurdurulur. Sırf bu şerri yaygınlaştırmak için.
1964'e gelindiğinde Ziraat Yüksek Mühendisi Hediye Tuncer, ‘Türkiye'de Hububat Çeşitleri' adlı bir eser hazırlar, Tarım Bakanlığı da bunu 97'nci yayın olarak basar. Tuncer eserin önsözünde “Köylü ve çiftçi artık kendi babasından kalma her sene biraz daha dejenere olan tohumluğunu ekmemektedir. Buna mukabil “ilmi” metotlarla elde edilip, çiftçiye dağıtılan tohumluklarla, çiftçiyi netice de memleketi ihya etmektedir” diye yazar.
KASIM GÜLEK EKTİ BİZ HÂLÂ TOPLAYAMIYORUZ
Bugün içinden çıkılmaz bir hal alan tohum meselesi, ta 80 yıl önce Gülek'in çabaları ile ortaya çıktığı şüphe götürmez bir gerçek. İnsanın ifsadının, tohumun ifsadından, yani yaratılışın tahrifinden geçtiğini bilen ve Rockefeller'in finanse ettiği tohumculuk, bugün artık kontrol edilmesi zor bir sektöre dönüştü.
‘Islah' yalanıyla bugün hibrit denilen melez süreci başlatılmış, gıdaların besin değerleri azaltılmış, mülkiyet şirketlere geçmiş, insanlar tohum şirketlerine bağımlı hale getirilmiştir.
1964'de yazılan buğday, arpa ve yulafı kapsayan mezkûr eserdeki bozulmuş tohum listesi şok edici düzeyde. Bugünkü alerjiler, kanserler, organ yetmezlikleri, kısırlık ve engelli doğumlar önemli ölçüde tohumlara müdahale edilmenin neticesi olarak karşımızda durmakta.
Hibriti savunanlar ya cahilliğinin kurbanı, ya da bu şer yapıları ile ekonomik illiyet içindeler. Savunanların bir bölümü ise bu işi kazanç kapısına dönüştürdüğü için hiçbir gerçeğe inanmak istemiyor.
CHP İLE AP MEKSİKA BUĞDAYINDA ANLAŞMIŞ
Gülek, Greyfurtu Türkiye'ye ilk getirdiğinde, TBMM'de bu hususta hararetli tartışmalar yaşanır. Devlet CHP diktatörlüğü ile idare edildiğinden sonuç almak mümkün değildir.
1970'lere gelindiğinde ise Rockefeller'in kulu, Robert Koleji mezunu Kasım Gülek'in ektiği fitne ve şer tohumları öylesine kabullenilmiş ki, AP grubu adına konuşan Kars milletvekili Ziya Ayrım, “Bu kürsülerden ‘Meksika Buğdayı niçin geldi, verimi şöyledir, böyledir' diye bir sürü münakaşalar olmuştu… Şimdi görüyorum tüm arkadaşlar artık bunun verimi üzerinde bir şey demiyorlar. Ancak çeşitleri üzerinde duruyorlar. O bakımdan anlaşmış durumdayız” diyerek sözde mukaddesatçıların da içine düştüğü acıklı hâli gözler önüne serer.
Devlet, o gün de şerli tohumları desteklemekte, ücretsiz tohum dağıtmaktadır. Yeter ki, şer yetişsin. İster bir asır, isterse de daha fazla sürsün önemli değildir, yeter ki tabii tohumlar ortadan kalksın. Bugün bu gayretlerin nasıl filiz verdiği apaçık ortada.
Önce tohumu ifsad ettiler, sonra zihinleri. Zaten birini ifsad etmek yeterdi, ama işi şansa bırak(a)mazlardı. Birlikte başardılar. Sonra da, Allah- Teâlâ'nın Bakara 11-12'de haber verdiği gibi kendilerini, bize “ıslah edici” olarak pazar-la-dı-lar.
“Onlara, yeryüzünü ifsad etmeyin dendi mi, derler ki: Biz ıslah edicileriz. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lakin farkında değiller.”