Tıp Kitaptan Değil Usta-Çırak İlişkisiyle Öğrenilir
Aile hekimliği uygulaması nasıl başarılı olur? başlıklı yazıma genç meslektaşlarımdan pek çok tenkit aldım. Bunlardan bazılarını sizlere -imlâ hatalarını düzelterek- aynen aktarmak istiyorum: Dr. Naci: Değerli hocam, fakültenizden mezun olan arkadaşımın hastaneniz dahiliye servisinde çömez asistanın kaç günde bir nöbet tuttuğunu bilmediğini biliyor musunuz? Böyle bir düzen oluşturuyorsunuz, sonra çıkıp eleştiriyorsunuz. Şahsen bir Hacettepeli olarak hocalarımızın tek amacı bizi iyi bir pratisyen olarak mezun etmek, uzman olmamızı bile istemiyorlarmış gibi geliyordu bize okurken…
Dr. Mete: Üniversite hastanelerini özel muayenehaneleri gibi kullandığı için asistanlarının yüzlerini vizitten vizite belki gördüğü, o şansı bile yakalayamayan öğrenciler için ise hayâli bir kahramandan öteye gidemeyen (çoğu zaman teorik dersleri biriktirip bir günde hepsini birden anlatıp sorumluluğu üzerinden atan) hocaların eğitim kalitesinin düşmesinde hiç mi suçu yok?
Stj. Dr.: Hocamız sadece sisteme değinmiş ama hocaların kral gibi tıp öğrencilerinim veya asistanların üzerindeki sınırsız yetkilerini unutmuş. Nasıl aile hekimliği denilen şey aslında sağlık ocağı sisteminin sadece adının değişmiş versiyonu ise; aynı şekilde hocamızın dediği sistem gelse bile eğer öğrenci asistan, yardımcı sağlık personeli ve hocaların görev ve sorumlulukları standarda kavuşmadıktan sonra inanın eski tas yeni hamamdan başka hiç bir şey olmaz. Hastanede hemşire misin personel misin belli değil.
Dr. Ali: Bu yazı içerik olarak doğru da, yazar 2008’ e kadar intern eğitimi vermek yerine onları dershaneye göndermeyi tercih eden Cerrahpaşalı olmasa daha inandırıcı olurmuş.
Dr. Mehmet: Önce hocaları düzenleyin. Yazmak kolay tabi, sizin nasıl bir hoca olduğunuzu da biliyoruz. Öğrencileri TUS çalışın diye göndereceğinize tansiyon ölçmeyi öğretseydiniz!!!
Dr. Mehmet: Önce hocalar öğrencileri olduğunu hatırlasın. Onlara böcek gibi davranmasın. Bir şey öğretmek için çabalasın. Pratiğin bir kelimesini hocalar öğretmiyor, asistanlar yanlış bilip yanlış öğretiyor.
Bu tenkitlerdeki önemli hususları başlıca üç grupta toplayabiliriz:
BİR: Tıp eğitiminin yeniden düzenlenmesi gerektiğine kimsenin itirazı yok. Bugünkü eğitim sisteminden herkes şikâyetçi.
İKİ: Benim bir ‘Hoca’ olarak tıp eğitimini tenkit etmeme birçoğu bozulmuş. İyi de yanlışlarımızı görmezsek, tartışmazsak doğruyu nasıl bulacağız?
ÜÇ: Tıp eğitim sistemindeki eksiklerin, yanlışların bir numaralı sorumlusu elbette ki öğretim üyeleridir. Bu yazımda sizlerle öğretim üyeleri ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum.
ASIL SORUMLU LUK ÖĞRETİM ÜYELERİNDE
Eğitimin kalitesizliğinde öğretim üyelerinin çok önemli payı vardır. Birçok öğretim üyesi için öğrencilere teorik veya pratik ders yaptırmak tamamen bir ‘angarya’ hâlini almıştır. Öğretim üyelerinin çoğu öğrencilere gereken ilgiyi göstermemekte, öğrencileri ya başıboş bırakmakta ya da asistanına havale edivererek onlardan ‘kurtulmak’ tadır. Staj dönemleri boyunca hocalarının yüzünü hiç görmeyen ya da pek az gören çok sayıda öğrenci vardır. Oysa tıp eğitiminin en önemli bölümü hasta başında yapılan uygulamalardır. Tıp, sadece okuyarak değil, mutlaka pratik uygulamalarla ve usta-çırak ilişkisi ile öğrenilmesi gereken bir sanattır.
BİR: Eğitim ile uğraşmanın hiçbir maddi karşılığı yoktur. Öğrenci ile uğraşmak manevi tatmin dışında kimseye puan da getirmemektedir. İşini bilen öğretim üyeleri, öğrencilere ayıracakları zamanda hasta bakıp para kazanmayı, bilimsel yayın hazırlayıp akademik puanlarını artırmayı veya ilaç firmalarının gönlünü hoş tutacak aktivitelerde bulunmayı tercih etmektedirler.
İKİ: Öğretim üyelerinin giderek özelleşmeleri de eğitim bakımından önemli sorunlar yaratmaktadır. Spesifik bir konu ile uğraşan bir öğretim üyesi için öğrencilere temel bilgileri öğretmek hiç de cazip değildir.
ÜÇ: Öğretim üyelerinin bugünkü uygulamaya göre, kâğıt üzerinde de olsa pek çok görevleri vardır.
· Poliklinik yaparlar ve yatan hastalara bakarlar.
· Muayenehane açabilirler veya hastanede özel hasta kabul edebilirler.
· Ameliyat ya da benzeri girişimleri uygularlar.
· Asistan eğitimine katılırlar, tez danışmanlığı yaparlar.
· Araştırma yürütür ve yönetirler.
· Kongre, toplantı ve seminerler için bildiri, konferans, konuşma hazırlarlar.
· Dergilere yazı ve kitap yazarlar.
· Derneklerde yönetici olarak görev alırlar.
· Öğrenci, asistan sınavlarına katılırlar.
· İlaç firmalarının elemanlarıyla ilgilenirler, ürün müdürlerinin gönlüne girmeye çalışırlar.
· Kongrelere katılıp yorulurlar.
Ve de bu kadar işten zamanları kalırsa, öğrencilere teorik ve pratik dersler yaptırırlar.
Bir öğretim üyesinden bu kadar iş içinde hepsini tam olarak yerine getirmesi elbette beklenemez. Öğrenciyle çok ilgilenen asistanı ihmal eder, muayenehanesi olan hastaneye önem vermez. Araştırmaya meraklı olan hasta bakmaktan kaçınır. El becerisi gerektiren girişimleri iyi yapan yayın yapmaya zaman bulamaz.
Öğrenci için gerekli olan kendilerine gerçekten zaman ayıran, onlarla ilgilenen öğretim üyeleridir. Dünya çapında ünlü olan bir cerrahın ya da çok önemli araştırmalar yapan bir öğretim üyesinin öğrenci için önemi yoktur.
ÖĞRETİM ÜYELERİ İÇİN TAVSİYELERİM
· Öğretim üyeliği sözleşmeli olmalı, kimse devlet memurluğu kalkanının arkasına saklanmamalıdır.
· Üniversitelerde eğitimle ilgilenen özel eğitimci öğretim üyeleri olmalı ve bunlara maddi karşılığı verilmelidir.
· Günümüz şartlarında bilgiye ulaşmanın yolları değişmiştir. Amfilerde ‘sadece hocanın konuştuğu derslerin’ hiçbir manası kalmamıştır. İnternet mutlaka eğitimde yer almalıdır.
· Öğrenci ders konusunu hocanın tavsiye ettiği kaynaklardan okuyarak kendileri öğrenmeli, daha sonra bu konu hoca ile karşılıklı olarak tartışılmalıdır.
· Tüm dersler hasta başında veya laboratuarlarda uygulamalı olarak yapılmalıdır.
· Tıp fakülteleri kliniklerinde daha ziyade komplike veya ender rastlanan hastalığı olan hastalar yatmaktadır.
Pratikte sık görülen hastalıkların daha iyi tanınması için üniversite kliniklerinden başka mutlaka kamu hastane ve polikliniklerinden de yararlanılmalıdır.
· Her tıp fakültesi mezununun bilmesi ve yapması gereken temel girişimler (idrar, mide sondası konması, entübasyon, lavman, çeşitli ponksiyonlar, basit dikişler, damar yolu açılması vb) belirlenmeli ve tümünün bunları belirli sayılarda uygulamış olmaları sağlanmalıdır.
· İmtihanlar yazılı, sözlü ve de uygulamalı olmalıdır.
· Öğrenciler, yurt dışında bazı üniversitelerde olduğu gibi, öğretim üyelerine puan vermeli ve bu puanlar eğitimcilerin sözleşmesinin yenilenmesinde etkili olmalıdır.
Gelelim neticeye
Ben görüşlerimin ve çözüm tavsiyelerimin mutlak doğrular olduğunu iddia etmiyorum. Amacım, tıp eğitimini masaya yatırılarak tartışılmasına aracı olmak ve bu şekilde doğru ve güzele erişilmesidir. Bu konuda ilgili tüm kesimlerin yani öğrenciler, öğretim üyeleri (asistan, başasistan, yardımcı doçent, doçent, profesör), tabip odaları, Sağlık Bakanlığı ve üniversite idarecilerinin (bilim dalı, bölüm başkanları, dekan, rektör ve yardımcıları) görüş ve tavsiyeleri değerlendirilmelidir.
Her kesimden görüş, tenkit ve tavsiye bekliyorum.
Sağlık sorunları ve sağlıkçıların sorunları bitmez hocam.
Ekim 26th, 2010 at 16:16Doktorluğu para için değil ideal edinen kişiye öğretmek en akıllıca kısa yoldur bence.