Tımar Olmamışlarla Tımar Ediliyoruz!..
Geçmişten bu güne insanoğlu, beklide insanın ilk yaratılışından itibaren kâmil insan olmanın yollarını aramıştır. Bunun için peygamberler gelmiş, dinler ihdas etmiş, erenler, cemaat önderleri rehberlik yapmıştır. Hatta bu uğurda dini, diyaneti siyasete alet etmiş, din dolayısıyla maneviyat uğrunda canlar almış, canlar vermiştir. Lakin görüyoruz ki insanoğlu bu konuda bir arpa boyu bile gidememiştir.
Burada kâmil insan olmayı dini anlamda almış olsam da siyaseten yani ideolojik olarak kendini insanlığın selametine adayanları da bunun içine katıyorum. Mesela bu konuda benim verebileceğim en iyi örnek komünizmdir.
Düşününüz ki; Din adına, cemaat adına, mezhep adına ya da herhangi bir siyasal ideoloji adına yola çıkanlar gün geliyor ki uğruna mücadele ettiğini (insanlığı) kurtarma adına zulmün, haksızlığın, talanın en alasını yapabiliyor. Ne yazık ki bunu uğrunda savaştığı din veya ideolojinin adına yaptığı için mubah görüyor, hiçbir zaman suçluluk hissetmiyor.
Nitekim geçmişte bulunduğum siyasi hareketler ve cemaatlerde(amaçlar ve yöntemler farklı olsa bile)aynı düşünceler hâkimdi. Yani eğer yapılan iş gayri ahlaki olsa bile, eğer savunulan davanın lehine ise o makul ve mubah kabul ediliyor. Her iki yerde de şunu düşünmüştüm,”(cemaat ya da siyasi)teşkilat içerisinde kendi elemanını yetiştiremeyen ve yine kendi teşkilatında usulsüzlüğü görmezden gelen bir teşkilat yönetmeye veya kâmil insan yapma iddiasında bulunduğu insanlara, insanlığa nasıl faydası dokunabilir?
Bu çelişkiyi çalışmalarda bulunduğum cemaatin ileri gelenlerine söylediğimde gerekçe ”öyle hızlı büyüyoruz ki kendi insanlarımızı yeterince yetiştiremiyoruz”. Yine geçmişte mücadelesini verdiğim bir siyasi teşkilatta bilmesi gereken olmazsa olmaz bilgilerden ve duygulardan bihaber yöneticilerle karşılaşmıştım.
Dolayısıyla, özellikle elini silaha atmış, şiddeti yol kabul etmiş ve “hesap soracağız” nidaları atan siyasi ideolojilere hep mesafeli olmuşumdur. Yine din adına mala, mülke ikbale bulaşmış cemaatleri de pek hayra alamet görmemişimdir. Onlar bana hep koyun postuna bürünmüş kurtları ya da din adamı kılığına girmiş talancıları hatırlatırlar. Zira insanı kâmil kılmak için önce insanı sevmek ve ona karşı dürüst olmak gerekmez mi? Ve bu uğurda oluşturulan cemaat veya kuruluşlarda önce kendi dava sahiplerinin/arkadaşlarının/yoldaşlarının eğitilmeleri gerekmez mi?
Özellikle milliyetçiliği ve dini rehber almış siyasal partileri gözlemlediğimizde;
Allah kelamı ve vatan millet sevgisiyle sözlerine başlayıp onlarla bitirenler iktidara geldiklerinde “kutsal dava” uğrunda çok terler döktükleri, hatta bu uğurda çok can ve mallar verdikleri için tez elden bedellerini tahsil etmek isterler. Yani talana kalkışırlar. Ve onlar bu duygular içerisinde oldukları içindir ki yaptıklarından gayet müsterihtir, ruhları huzur içerisindedir. Ve hatta savaştıkları rakiplerini düşman(!) gördüklerinden dolayıdır ki tüm bu yaptıklarından garip bir hınç duyup zevk alırlar.
Nitekim başbakanın söylemlerini incelediğimizde bunu gayet açık bir şekilde görüyoruz… Kısaca tımar olmamışlarla tımar ediliyoruz/edilmeye çalışılıyoruz… Ne diyelim, sonumuzu Hz. Allah hayırlı kılsın…