The Afrodit, The “Avrat”
Kadının İslam’i açıdan Asr-ı Saadet döneminden bu yana, toplumdaki değerindeki değişime değinmek istiyorum. Kadın İslam’la şereflenmeden önce toplumun neresindeydi? Atasözleriyle kadınların toplum hayatındaki yerini, akıl almaz bir noktada görebiliyoruz!
Kadın hayatın başlangıcından beri bastacı edilen; ana hüviyetinden çıkarılmak istenmeyen asalet kamçısı olmuştur. Erkeğinin arkasında ona güç veren ve onu yönlendiren asil
tavrıyla, asırlarca ayakta durmuştur. Âdem’le başlayan hikâyesini zamanımıza kadar yüce örneklerle getirmiştir. Bazen aşka; bazen ayrılığa; bazen acıya ve bazen de duyguların içtimailiğiyle, saniyelerde anlatılmak istenen bir anıt olarak yazılmıştır tarihe.
Yunan mitolojisinde Afrodit olup, tanrılaştırılarak cilveli duygularıyla çıkmıştır, karşımıza. Devletleri imparatorluk yapmış, imparatorlukları yıkmıştır. Yunan da tanrıça olarak biçimlendirilmiş olsa da kadına bu vasıf verirlerken bile, sadece bedeni ve nefsi karakterleriyle aşağılanmıştır, küçük düşürülmüştür.
Türklerde kadın evinde oturan ana ve kari olmuştur;
“Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat,
mahmuzla gitmeyen at; kapında varsa kaldır at. “
-Türk Atasözü-
Yahudilerde ve diğer dinlerdeki kadın anlayışı, devamlı günah işleme eğilimi olan bir yaratık olarak görülür, kadın aldatıcı bir put olarak adlandırılır. Yahudiler Hz.Adem ve Havva'nın hikayesini anlatırlar. Onlara göre; Hz.Adem, Allah'a itaat ettiği için cennette mesut bir şekilde yaşıyordu. Fakat karısı Havva yasak meyveye yemesi için Onu tahrik etti, onu kandırdı ve cennetten çıkardı. Sonra Allah Havva'ya şöyle dedi: "Sana hamilelik acısı vereceğim. Sancılanarak bebek doğuracaksın. Sen daima kocana karşı eğilimli olacaksın. O sana hükmedecek. Yahudiler, bu efsaneden dolayı kadını lanetlemiş bir yaratık olarak kabul ediyorlardı.
Yunan ve Hristiyan mitolojisinde de böyle bir olay geçer.
Eski Yahudi toplumları kızı hizmetçi sayarlardı. Babasının onun utancından dolayı satma hakkına sahip olduğunu kabul ederlerdi. Kız miras alamazdı. Ancak babasının hiçbir erkek çocuğu yoksa o zaman alırdı.
Her yahudi sabah duasında şöyle der: "EZELİ İLAHIMIZ, KAİNATIN KRALI BENİ KADIN YARATMADIĞIN İÇİN SANA HAMDOLSUN."
"Kadınlar ilginç yaratıklardır: Ya akıllarında hiçbir şey yoktur, ya da akılları başka yerdedir."
Alexandre Dumas
Peygamberimize ilmik ilmik inmiştir. Her inen nurun ardından, devleşen bir ruhla tarihe mührünü vurmuştur, narin ve ince ve keskin zekâsıyla. Kadının değerinin azaldığı sancılı bir dönemde, İslam kadını bastacı yapmak için ortaya çıkmıştır, Cibril vasıtasıyla.
Kız çocuklarının kara cahillikle diri diri toprağa gömüldükleri bir asrin yıkılışına sebep olan İslam’la anlam kazanmıştır. Cahiliyet’in akli yoktur, olan aklıda vicdansızdır. Kadının sömürüldüğü, ezildiği yıpratıldığı ve sadece cinsel bir meta olarak kullanıldığı, bir dönemden çıkarmıştır, dinlerin en güzeli.
Kadını bu rezil ve koksuz düşüncelerden ve yaşayıştan hayatin içine dâhil eden İslamiyettir. Asri saadetin gül kokan ve kılıç kuşanan; siyasetin en saflarına dâhil eden; kadına erkekle imanı ve fikri özgürlüğü veren Muhammed’in dini olmuştur.
Aklına hürriyet, ruhuna asalet giysisini giydiren, vahyin ışığı olmuştur.Peygamber efendimizin kadına verdiği değer öylesine asil ve içten olgular taşıyordu ki hayatın her alanında kadınını yanından ayırmadan, nübüvvet görevini ifşa etti. Peygamberinin hanımlara yönelik zarif tavırları kadına değer verdiğini söyleyen günümüz insanı için bile önemli mesajlar taşımaktaydı.
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır, Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır Öyleyse kadınlara hayarhah olun"
Hz.Muhammed’in kadına yaklaşımını zıddına, batılı filozofların söylemleriyle yaklaşımları arasındaki farkı bir Çin atasözüyle açıkça görebiliyoruz.
Kadına inanan, kendini aldatır. İnanmayan da
kadını aldatır.
-Çin Atasözü-
İslamiyet’in her kösesinde Elif gibi, kuşandığı imanıyla kadınca yaşamayı öğrenmiştir. Nun gibi nokta olup sarmıştır, Sumeyye’yi. Mim olup kıvrım kıvrım çizmiştir, Uhud ‘da Safiyey’le. Bedir ‘de Cim olup ana rahmindeki çocuk gibi beklemiştir, güneşin doğmasını.
Hansa olup, buram buram peygamber kokan cümlelerle şehit vermiştir evlatlarını. Zeynep’leşmiştir hicretin çöl ağrılarında. Fatımay’la yüzlerde güller açtırmış, peygambere can olmuştur. Aise’yle peygambere söz; Hatice’yle olgunluk ve sabır; Kaysın kızı Fatıma’yla siyasetin nabzını tutmuştur zamanın lehçesinde.
En üstün mümin hanımına en iyi en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir. [Tirmizi]
Sahabe oldu peygambere herseyden evvel; İslam savaşçısı kadın artık tarih sayfasına tekrar girdi. Onlara asri saadetin gülleri dendi ve adini bile sayamadıklarımla İslamı bize sevdirenler arasına onurla ve kadınlıklarıyla yazdırdılar.
Kadınsak ve kadınca yasamak istiyorsak, onlardan daha renkli ve mücadeleci kimliklerden büyük örnekler bulamayız. Hayat tekerrürden ibaret bir karmaşaysa ve bu zamanın asrı saadetine aydınlık bir diriliş vermek istiyorsak, “Elif” olmaya “Mim “yaklaşmaya ve“Kef “ karnında hamzelif olamaya hazırlanmalıyız. Zamani aynaya yansıyan bedeni ve geçici zayıflıklarımızla değil, kalbi ve akli teslimiyetimizle yakalamalıyız.Evet, akli ve fikri hur toplumun kadınla ulaşacağı noktayı, artık beşiği doğru sallayarak göstermeliyiz , cahili hüviyet taşıyan ahir zaman insanlarına.
Kursaklarda kalan her lokmadan sorumluyuz, bildiğimiz her şey kadın olarak bizlere yük olmaktan çıkmalı ve niyetlerimizi temiz amellerimizle gönüllere Kâbeler kurarak, hayatımıza ve başka hayatlara dâhil etmeliyiz. Görevimiz zahmetli ve zor görünse de Allah (c.c) muhtaç olan kulunu işitir ve bilir; korkmadan yılmadan ve sıkılmadan bize bu dinle tarih sayfalarına mücahide sıfatı kazandıran rabbimize ve onun peygamberine borcumuzu ödemeliyiz.
Ramazanı şerif tüm İslam âlemine, İslam erlerine, İslam aşkıyla yanan Salihalara ve mücahidelere mübarek olsun.
Rabbi yessir vela tuhassir
Rabbi temmim bil hayr/
Selam ve Dua ile