“Tevhit” İle “Vahdet” Yolunda…
“TEVHİT” İLE “VAHDET” YOLUNDA...
Yüce Kitabımızda Âl-i İmrân-3/110 da şöyle buyurulur: “Siz, insanlar için var kılınmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve siz Allah’a iman edersiniz.”
“İslâm ümmeti, İslâm’ın bir araya getirdiği müminler topluluğudur. İnsanlığa örneklik, önderlik ve rehberlik yapacak ana kitledir. Tüm insanlık için var kılınmış topluluktur. Bu itibarla yeryüzünde hak ve adaleti tesis etme gibi bir sorumluluğu vardır. İyiliği emretme, kötülükten alıkoyma gibi bir vazifesi vardır. İslâm ümmeti, bir anadan doğmuş çocuklar gibi güven ve sadakatle birbirine bağlıdır. Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)’in rehberliğinde yüce değerleri yaşayan ve yaşatan topluluktur. Her türlü aşırılıktan uzak, mutedil bir ümmettir.”
Bu temel ifadeler kuru bir gürültü veya boşuna söylenmiş sıradan sözler değildir. İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak; Tevhit ve Vahdet ışığında olur. TEVHİT ile VAHDETİ söylemekten, yazmaktan, tebliğ etmekten men edildiğimiz, horlandığımız, cezalandırıldığımız yıllar gerilerde kaldı.
Günümüz Türkiyesinde, Yurt içi ve Yurt dışı camilerinde hutbe konusu olan TEVHİT ile VAHDET temel değerlerimizin işlenmesi, yeni bir inkılap kabul edilebilir.Hamd ve şükürler olsun...
“Bugün İslam coğrafyasını üç büyük fitne ateşi sarmış vaziyettedir. Birincisi, mezhepçilik fitnesidir. Mezhebe, meşrebe mensubiyeti, İslam’a, Muhammed Mustafa’ya mensubiyetin önüne geçirmek, Müslümanlar için en büyük fitnedir. Kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir ederek Ümmetten saymama gafleti içerisinde olmak, Müslümanları kuşatan en büyük tehlikedir.
İkinci büyük fitne, Peygamberimiz (s.a.s)’in “Cahiliye asabiyeti” olarak adlandırdığı ırkçılık fitnesidir. Oysa yüce Rabbimiz Kerim Kitabında şöyle buyurmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” (Rûm, 30/22.)
Üçüncü fitne ise terördür. Kimilerinin, masum insanları hunharca katletmeyi cihat, kendisiyle beraber kadın, erkek, çoluk/çocuk demeden insanları öldürmeyi şehâdet zannetmesidir.
Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan eli kanlı terör örgütlerinin, insanları evinden, yurdundan, işinden, gücünden etmesidir. Gözü dönmüş cinayet şebekelerinin, topyekûn bir milletin, ümmetin istikbalini hedef alması, insanların ümitlerini, hayallerini kazdıkları çukurlara gömmeye çalışmasıdır.”
Yıllarca rüzgâr ekip, fırtına biçenler, temel değerleri tırpanlayanlar, yetişen nesillerin beyinlerini bâtıl zihniyetlerle yıkayanlar, besleyenler malumdur. Tarih onları yazmış, yazıyor, yazacak.
Dirilişin, uyanışın, ayağa kalkmanın, gafletten uyanmanın bir zaman dilimini yaşıyoruz. Dünya Tevhit ve Vahdete muhtaç, tek kurtuluşun da bu olduğunu bilir hale geldi. Emperyalist, şer, bâtıl güçler kaçacak delik, sığınacak bir yer arıyor.
Kâinatın esas mayasına geleceği müjdesi önemlidir.
“Ne zaman ki Müminler, Kerim Kitabın ilk çağrısı olan ilim, hikmet ve marifet yolundan uzaklaştı, o vakit cehalet bataklığına saplandı. Böyle bir durumda fert ve toplum hayatına, insanlığa yön veren, ışık tutan değerler üretemedi, medeniyet inşa edemedi. Bilgide, fikirde, düşüncede, eğitimde, kültürde ve sanatta tutulma yaşadı, söz sahibi olamadı. Ne zaman ki heva ve heves, menfaat ve çıkar, hak ve hakikatin önüne geçirildi, o vakit ihlas ve samimiyet kaybedildi. Dinin özünden uzaklaşıldı. Riya ve gösteriş ön plana çıkarıldı. Ne zaman ki, İslam dünyasında çalışma ve üretme terk edildi, o vakit fakirlik ve yoksulluk girdabına düşüldü. İslam beldelerinin zenginliği sömürülmeye başlandı. Müslümanlar, hep başkalarının ürettiklerini tüketmeye mecbur bırakıldı. Ne zaman ki Müslümanlar, tefrika, ayrılık ve gayrılığa düştüler, o vakit coğrafyamız eman ve güven, sulh ve selam özelliğini kaybetmeye başladı. Gücümüz zayıfladı. Kötülüklere engel olamaz, huzur ve barışı sağlayamaz olduk.” Diyenler haksız değildir, Müslüman ve Ümmet düştüğü yerden kalkacak, inşaallah yeniden Cihana hakim olacaktır.
“Yüce Rabbimiz bütün bu hastalıklarla mücadele etmeyi, her türlü fitne ateşini söndürebilmeyi İslam ümmetine nasip eylesin. Bizleri, zihinleri ve yürekleri bir, gayeleri ve duyguları bir, sevgileri ve hüzünleri bir kardeşler topluluğu eylesin! Her zaman yan yana, omuz omuza durduğumuz gibi her daim müminler topluluğu olarak yan yana, gönül gönüle olabilmeyi bizlere bahşeylesin! Ümmet-i Muhammedi tevhid ve vahdette birleştirsin.” AMİN!...
Yazımı, dua olabilecek bir şiirimle noktalamak istiyorum:
EYLE ALLAHIM!
Sev, sevdir, bize gerekeni bildir,
Dualar Arşa çıkar, kalkan eldir,
Günahları çeken Vebâl-i Beldir,
Seni ikrar gönüllerdeki dildir.
SEVDÂMIZI ELİF EYLE ALLAHIM,
SENDEN BAŞKA YOKTUR BENİM İLÂHIM.
Hamd ederiz Zâtına, yüksek katına,
Esmâ-ül- Hüsnâ da gizli adına,
Doyum olmaz Hicrân-ı Aşk tadına
Adalet, Merhâmet Saltanatına.
SEVGİMİZİ VAHDET EYLE ALLAHIM,
SEMÂ’YA YÜKSELİR FERYÂD-I VAHIM.
Sevdiğini sevdir, rızâna erdir,
Kapın bütün kapılardan beridir,
Dualar, niyaz, şefaat yeridir,
Bize Cennet elbisesini giydir.
SANA GELDİK BOŞ ÇEVİRME ALLAHIM,
GÖZYAŞI İLE DOLAR SECDEGÂHIM.
KEMÂLİ kapında, kıyamda durur,
Şeytan-i Lâin durmadan kudurur,
Şer yapıda olan yalan uydurur,
Münafık, mümine daim vurdurur.
“KUDDÜS”SÜN, “TEVVÂB”SIN, “BASȊR” ALLAHIM,
BİLİNİR, YÜCEDİR, EZEL ERVÂHIM.
KEMÂLİ