Tevhid-i Tedrisat ya da Anadilde Eğitim
Osmanlı döneminde Tanzimat’a kadar Devlet vatandaşın eğitimi ile doğrudan ilgilenmezdi. Devletin ihtiyaç duyduğu elamanların yetişmesi için Saray’da özel bir okul (Enderun) açılmıştı. Bunun dışında genç kuşaklar vakıflara bağlı mahalle mekteplerinde okurlardı. Bu mektepleri bitirenler ise medreseye giderlerdi.Medreselerde kendi arasında çeşitli kademelere ayrılmıştı. Askeri ihtiyaçlara bağlı olarak 18. Yüzyılda açılmış olan okullar istisna tutulursa Osmanlıların vatandaş için medreselerin dışında açtığı okullar ancak Tanzimat döneminde (19. Yüzyılda) ortaya çıktı. Padişah II.Mahmut döneminde (1807-1839) zorunlu ilkokul kararı alınmasına rağmen başkent İstanbul’un dışında uygulanamadı. Takip eden dönemlerde zorunlu ilkokul uygulaması giderek genişlediği gibi devamı olan okullarda açıldı.
1 Eylül 1869’da çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (genel eğitim tüzüğü) medreselerin dışında devletçe açılan okullar üç yıllık ilk mektep (mektebi iptida), üç yıllık ortaokul (mektebi rüştiye), üç yıllık liseler (mektebi idadi) Fransa’daki benzerleri örnek alınarak açılmıştı. Üniversitenin karşılığı olarak açılan yüksek dereceli okullar ise Darü’l Fünun adıyla ancak 1869’da açılıp bir süre sonra kapandı ise de 1900’de tekrar aynı isimle açıldı ve bir daha kapanmadı. Mektebi iptida (İlkokul) kız ve erkek çocuklar için zorunlu sayılırdı. Okuma yazma, hesap işleri ve din bilgisi gibi temel konular öğretilirdi. Mektebi Rüştiye (Ortaokul) zorunlu değildi. Rüştiyede, din bilgisi, Türkçe, Arapça, Hesap, Coğrafya, Türk ve İslam Tarihi, Güzel Yazı gibi dersler verilirdi. Ortaokuldaki derslerin devamı sayılan dersler ise biraz daha genişletilerek Lisede (mektebi idadi) okutulurdu. Tanzimat’tan sonra açılan bu okullar “Nizami Mektepler” diye adlandırılmış ve idaresi de Milli Eğitim Bakanlığına verilmiştir. Buna karşılık İslami ilimler sayılan tefsir, hadis, kelam, fıkıh, tecvid vb ilimler ise medreselerde okutulmaya devam edilmiştir. Medreselerin idaresi ise Şeyhülislamlık tarafından yapılırdı. 1920’de TBMM’nin Ankara’da toplanmasını takiben kurulan hükümetlerde de Şeriyye ve Evkaf Bakanlığı; Vakıflar ve medreselerin idaresini üstlenmişken, Milli Eğitim Bakanlığı ise Nizami Mekteplerin idaresini üstlenmiştir. Bu hükümet yapısı ile Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Tanzimat döneminde ikili bir devlet yapısı esas olmuştur. Geleneksel Şer’i mahkemelerin yanında Avrupa’daki benzerleri esas alınarak kurulan Nizami Mahkemeler gibi, geleneksel eğitim kurumları olan Medreselerin yanında yine Avrupa’daki benzerleri esas alınarak kurulan Nizami Mektepler de varlığını 1924’e kadar sürdürmüştür.
3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat adıyla 430 Numaralı Kanun çıktı ve 06/03/1340 tarihli 63 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş oldu. Bu kanun oldukça kısa ve yedi maddeden oluşmaktadır. Buna göre:
“Madde 1- Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.
Madde 2- Şeri’ye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir.
Madde 3- Şeri’ye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif Vekaletine nakledilecektir.
Madde 4- Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için aynı mektepler küşat edecektir.
Madde 5 - Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle Sıhhiye Vekaletine merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine raptolunmuştur. Mezkür rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekaletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir.
(Ek: 22/4/1341 - 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye Vekaletine devrolunmuştur.
Madde 6 - İşbu kanun tarihi neşrinden muteberdir.
Madde 7 - İşbu kanunun icrayı ahkamına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Görüldüğü gibi Tevhid-i Tedrisat Kanununda doğrudan medreselerin kapanmasını öngören bir cümle yoktur. Ancak bu kanuna dayanarak bütün medreseler kapatılmıştır. Bütün medrese ve mekteplerin (okulların) Milli Eğitim Bakanlığına devredildiği hükmüne yer verilmiştir. Din eğitimi, yanlızca bir mütehassıslık (uzmanlık) olarak düşünüldüğünden Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesinin açılması ayrıca İmamlık ve Hatiplik gibi din hizmetlerini yürütecek memurlar yetiştirmek için de okulları açmak Milli Eğitim Bakanlığına bir görev olarak verilmiştir. Medreseler bu kanun ile değil ancak bir genelge ile kapatılmıştır.
Tevhid-i Tedrisat yasasının uygulanması ile birlikte hiçbir okulda hiçbir dini konu öğretilmemiştir. Üstelik 1928’de çıkarılan bir yasa ile birlikte eski harflerin okunmasını yazılmasını öğretmek suç sayılmış ve bunu yapanlar iki yıla kadar cezalandırılmıştır. Kanun metninde Kur’an okutanlar yerine eski harflerle okutmak yazdırmak kelimelerine yer verilmiştir. Bu uygulama 1948’e kadar eksiksiz uygulanmıştır. Devlet bu dönemde din derslerinin okullarda verilmesini engellediği gibi dışarıda verilmesini de yasaklamıştır.
Bu yasa ile birlikte bütün okullar Milli Eğitime devredilmiştir. Askeri okullarda devredilmiştir. Okulların idaresinin tel elden yürütülmesinin, kaliteyi arttıracağı dağınıklığı önleyeceği iddia edilmiştir. Ancak bir yıl sonra dönemin Genel Kurmay Başkanı F.Çakmak’ın ısrarı üzerine askeri okullar yeniden Milli Eğitimden alınarak Genel Kurmay’a devredilmiştir.
“Osmanlı eğitim düzeninin dini buna karşılık Tevhid-i Tedrisat ile başlayan eğitim düzeninin ise mili ve laik olduğu” iddiasının hiçbir mesnedi yoktur. Çünkü bu iddiada dini olan ile milli olanın biri birinin alternatifi olduğu gibi bir ön kabul vardır. Osmanlı eğitim düzenini milli olmaktan çıkaran yada Tevhid-i Tedrisat sonrasını milli eden taraf nedir sorusunun cevabı ise; dinle ilgili derslerin müfredat kapsamından çıkarılmasıdır. Böyle bir millilik tanımı ise yalnızca Kemalizm’e özgüdür. Tarihte ve hayatta karşılığını bulmak zordur. Çünkü Lozan Antlaşması ile zaten Azınlıklara bu alanda istediklerinden de fazla haklar verilmiştir. Şimdi bu yasa ile birlikte din eğitimi dolaylı yoldan yasaklandığı içindir ki çoğunluğun hakları, talepleri baskı altına alınmıştır. Bir halkın neredeyse tamamına yakınının talepleri yok sayılırsa baskı altına alınırsa bu uygulamanın “milli” diye nitelendirilmesi de ancak “milli” kavramının sözlükteki anlamının değiştirilmesi ile mümkün olabilir.
Tevhid-i Tedrisat ile Din Derslerinin okullarda ne asli ne de seçmeli olarak değil hiç olmaması zorunlu hale getirilmiştir. Hıristiyan ve Yahudi azınlıkların dini eğitimleri elbette Lozan ile bir hak olarak kendilerine verilmiştir. Din eğitimi yasağı yalnızca Müslüman çoğunluğa uygulanmıştır.
Zorunlu Din Dersleri uygulamasının kaldırılmasını isteyenler de Tevhid-i Tedrisat yasasının uygulanmasını isteyenler, Laik devlette din eğitimi olmaz görüşünden hareket etmektedirler. Bu görüş çerçevesinde yine azınlıkların din eğitimi kısıtlanamayacağı için, din eğitimi hakkı engellenecek olanlar Müslüman çoğunluktur. Niçin buna ihtiyaç duyulmaktadır? Çünkü esas olarak “İslam’ın özgür düşünceye, bilime, gelişmeye engel olduğu” önyargısı ile din eğitimi engellenmeğe çalışılmaktadır. Kemalist çevrelerin bu görüşü heyecanla savundukları bilinmektedir.
Tuhaf olan zorunlu din dersleri uygulamasına İslami gerekçelerle karşı çıkanların da aynı yasaklama ilkesinde ittifak etmeleridir. Dikkat edilirse zorunlu din dersleri müfredatı ve uygulamasına değil muhalefet, doğrudan dersin kendisinedir. Din derslerinin okullarda bulunmasıdır asıl rahatsızlık konusu. İslam’ı toplumun gelişmesine engel görenler ile toplumsal sorunların İslami kuralarla göre çözülmesini isteyenlerin bir kesimi İslam eğitiminin yasaklanmasında ittifak etmişlerdir. Bu ittifakı ise Kemalizm’in etkisi sağlamış olmalıdır.
Tevhid-i Tedrisat ile anadilde eğitim yasağının getirildiği, tekçi bir görüşün egemen kılındığı görüşleri ise oldukça mesnetsizdir. Çünkü kanun metni açıkça göstermektedir ki, Türkçenin dışında başka bir dilin okullarda okutulması veya eğitimin başka bir dille de verilmesi gibi bir talebin yasaklanması ima yoluyla bile olsa yoktur. O dönemde zaten böyle bir talep de yoktur. Tevhid-i Tedrisat ile açıkça İslami eğitim engellenmiş, bütün okulların idaresi Milli Eğitime verilerek bu yasaklama tek elden yürütülmeye çalışılmıştır. Bazı İslami çevrelerin de bu yasaklamadan yana olmalarına bakılırsa Tevhid-i Tedrisat yasası oldukça etkili olmuştur. Kemalizm’in İslami çevrelerde de kök saldığı görülmektedir.
S E Ç İ L M İ Ş K A Y N A K Ç A
Abdurrahman Zapsu, Tevhid-i Tedrisat Kanunun ve İmam Hatip Mektepleri, İstanbul, 1951.
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çeviren: Metin Kıratlı, TTK Yayınları, Ankara, 1996.
Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Yayınları, İstanbul, Tarihsiz, s.520.
Düstur / 3. Tertip, C.5, s.322.
Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul, 1982, s.304-309.
İhsan Sungu, “Tevhid-i Tedrisat”, TTK Belleten, II/7-8, 1938, 2.394-432.
İsmail Kara, Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam, Dergah Yayınları, İstanbul, 2008.
İsmail Kara, Din ile Modernleşme Arasında, Dergah Yayınları, İstanbul, 2003.
İsmail Kara, Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye, Dergah Yayınları, İstanbul, 2002.
Mazlumder, Türkiye’de Dini Ayrımcılık Raporu 2008, Mazlumder Yayını, İstanbul, 2010.
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, YKY Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2002, s.532-536.
Recai Doğan, Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tevhid-i Tedrisat Çerçevesinde Din Eğitim -Öğretimi ve Yapılan Tartışmalar, Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi, Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999, s.227-288.