Tertiplenmek İstenen Mezhep(ler) Çatışması
Kurban/maktul olma pahasına katil olmayı reddebilmek.
Kalpler o kadar nasırlaşmış, gözler kin bürümüş ki insanlar katlediliyor ve birileri hala kulp takma derdinde peşinde olabiliyor.
Yazık.
Bazı anlar vardır ki söz biter, düğümlenir kelimeler. Dil tutulur, akıl durur fakat buna rağmen tarihe not düşmek, sorumluluğunu yerine getirmek bilinciyle yazılması gereken çok şey olur.
Doğu da Allahın'dır batı da. Tarih, Doğu ve Batı ayırımı yaparak kendi çıkar ve ihtirasları için insanları birbirine kırdıranları affetmeyecektir.
İnsanlar katledilmesin diye çaba harcıyorduk. Bunun için kaleme ve kelama çok iş düştüğünü düşünüyorduk. Çünkü insanlığı koruyabilecek en güçlü kalenin kalem olduğunu biliyorduk. Kitapların aydınlığı yoksa bir coğrafyada, vahşetin karanlığı diğer tüm ışıkları da karartır. Huzurlu hayatın kaynağı kelam ve kalemin eseri olan kitaptır. Kitapların en üstünü ise; Kur'an'dır. Ne diyordu Şehit Ömer Muhtar: "Çocuklarınıza sütle birlikte Kur'an'dan öğütler verin, boyları büyürken kalpleri ve bakış açıları da büyüsün!"
Mezhepler konusu, çok uzun bir araştırma ister. Fakat bu konuda dört kişi/grup hataya düşmüştür/düşüyor:
- Taassubu, hakkı görmemezlikten gelecek kadar ifrat veya tefrit derecesine vardırarak, kendi mezhebi dışındaki her görüşü batıl veya değersiz gören.
- Mezhebe (toptancı bir yaklaşım ile) hiç önem vermeyen.
- Kitap ve sünnet için mezhebin terk edilmesi gerektiğini düşünen.
- Mezhep için kitap ve sünneti bırakan. Mezhebi kitap ve sünnetin mihengine vurmayan!
İşte böylesi yanlış anlayışlar-ekoller, günümüz sorun ve çatışmalarının kaynağı olan birçok sebebi-bahaneyi beraberinde getirdi-oluşturdu.
Tabi biri akidevi-itikadi diğeri ameli-fıkhî olan iki mezhep olduğunu da belirtmeden geçmeyeceğim.
Yukarıda belirttiğimiz yaklaşımlardan her biri ifrat veya tefrittir. Oysa biz ‘Orta Ümmet' olarak tanımlanmış bir ümmetiz. Hiç şüphesiz, kitap ve sünneti iyi anlamanın en kolay ve güzel yolu, mezhep imamlarının görüşlerini iyi anlamaktır. Çünkü onlar birçok gerekli ve önemli olan usulü göz önünde bulundurarak bir temel atmışlar. Hazır olan bu temel üzerinde bina inşa etmek daha makul bir davranış olacaktır…
Ayrıca bu hassas konu; her Müslüman hayatın meseleleri karşısında kitap ve sünnetten hüküm çıkarabilir mi ki sorusundan ziyade, bu dünya koşuşturmasında her Müslüman'ın kitap ve sünneti mütalaa etme vakti var mıdır olgusu üzerinden değerlendirilmelidir...
Hem kitap ve sünneti anlamak, ifade ettiği hüküm ve manayı anlamaya muktedir olmak için ihtisas ve ilim gerekir. Bu bağlamda bir ihtisasa sahip kişilerin beyan ettikleri görüşleri (Bulundukları dönemlere göre ümmetin maslahatı adına, kitap ve sünnetten çıkardıkları çözüm yolları.) zamanla isimleriyle anılarak mezhepleri olmuştur. Yani mezhepler öyle kendiliğinden veya kitap ve sünnetten ayrı-aykırı olarak doğmuş değildir. Sonradan mezhepleşen bu yöntem, kitap ve sünnetin anlaşılması için fıtri bir mecburiyet olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda mezheplerin (yani günün ihtiyacını karşılayacak ve sorunlarına çözüm üretecek çözüm önerilerinin) varlığı kaçınılmaz bir hakikattir.
Böyle değerlendirildiğinde Müslümanlar genel olarak ikiye ayrılır: Kitap ve sünnetten hüküm çıkaracak kadar bilgisi olmayanlar (yani böylesi bir bilgi ve mütalaaya vakit ayıramayanlar) ile kitap ve sünnette derinleşen, hüküm çıkaracak kadar bilgi ve mütalaaya vakit ayıran ve bu konuda ihtisas sahibi olan kimselerdir. “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. 16/43” Ayeti hükmü gereğince, birinciler ikincilerden bilmediklerini sorup öğrenmekle emr olunmuşlardır.
Şia-Alevî, Sünni-selefi-vehabi ve diğer mezheplerin itikadi ve ameli kısımlarına, doğru ve yanılmalarına-yanlışlarına girmeden; birliği bozan her algı, düşünce ve yöntemin İslam âlemine felaket getireceğini düşündüğümü ve bunlardan uzak durulması gerektiğini belirtmek istiyorum. Günümüz gelişmelerine böylesi bir hassasiyetle yaklaşılmasının hayrımıza ve dolayısıyla İslam dünyasının da hayrına olacağını düşünüyorum.
Birliği parçalayan bir mezhep veya tarikat anlayışı yoktur aksine birliği bozan ve tarihte batıda yaşandığı gibi günümüzde de İslam âleminde uygulatılmak istenen mezhep savaşları; mezhebini dinleştiren ve iktidar aracına dönüştüren ihtiras sahipleri-müntesipleridir. Mezhebini veya tarikatını dinselleştirmek yanlıştır. Zira bu, zamanla diğer mezhepleri ötekileştirmeyi ve onlarla çatışmayı beraberinde getirecektir.
Mezhep ve tarikatlara karşı bir alerjim olmamakla beraber, dine hizmet amacında olan bu algı-olgulara muhabbet beslemekteyim. Fakat aslında çıkış noktaları dinin yayılması ve bireylerin kendi mizaçlarına uygun tarzı seçerek dine uyum sağlamalarına aracılık etme niyetiyle oluşan bu algı-olguların amaca dönüştürülmemesi gerekir. Araçlara karşı olmadığımız gibi araçların amaca dönüşmesine karşı olduğumuzu belirtmek isterim. Dinselleştirilen bir mezhep veya tarikat anlayışı çok tehlikelidir. İlkin çok masum görünen bu anlayış, büyük acıları doğuracak tahribatlara gebedir. Bugün bize burun kıvıran ve dudak büken Hristiyan-batı toplumunun tarihindeki mezhep savaşlarına bakmak, anlamak ve ibret almak gerekir.
Dinleşen bir mezhep ve tarikat anlayışının tehlikelerinin farkına varmak isteyenlerin, Ortodoks, Katolik ve Protestan anlayışlarının geçmişte Hristiyan-batı toplumuna neler çektirdiğini bilmeleri gerekir. İlk başlarda bir Protestan-Katolik mezhep kavgası olsa da, bunu iktidar için araç kılarak körükleyenler olduğu gibi savaşan tarafların çoğu dinsel değil siyasi amaçlar için savaşmıştır.
Hatırlar mısınız?
Sokakta oynarken çocuktuk biz...
Sadece sobe oynarken sağa-sola bakınırdık!
Ne solcu tanıyorduk, ne sağcı...
Ne kini biliyorduk ne dini...
Ne kindar tanıyorduk, ne dindar!
Ne Aleviliği biliyorduk, ne Sünniliği...
Ne Alevi tanıyorduk, ne Sünni...
Ne Türklük biliyorduk, ne Kürtlük...
Kiminin plastikten, kiminin de çamurdan oyuncakları vardı...
Sizi böylesi algı veya isim tanımlamaları üzerinden kışkırtmak, birilerine saldırtmak isteyenler olursa, hemen çocukluk ayarlarınıza dönmenizi tavsiye ederim. Unutmayın, çocuklar temiz doğarlar fakat nefreti büyüklerinden öğrenip kirlenirler. Gerçek dost kirlendiğinde bile seni bırakmayan aksine elinden tutup sana doğru yolu göstererek temizlenmesine yardımcı olandır.
Henüz hiçbir kargaşa ortada yokken biz uyarımızı yapalım.
Testi kırıldıktan sonra tembihin hiçbir anlamı olmaz. Unutmayın ki iyileri çoğaltmak; kötüleri öldürmekle değil, kötülere iyi yolu göstermekle mümkün olabilir.
Her şey vaktinde olunca güzel ve anlamlı oluyor. Zamanı geçmiş ilaç, şifa yerine zarar verebiliyor. Namaz dahi vaktinde kılınmayınca adı kaza oluyor. Vaktinde söylenmeyen söz ve yapılmayan eylem de böyledir. Fakat yerinde ve vaktinde yapılan her duyarlılık da teşekküre medyun.
Bir gruba, bir mezhebe-anlayışa, hatta insanların bir kısmına değil, tüm âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olduğumuzu unutmayınız...