Terör sürecinin sonuna doğru
PKK terör örgütünün terör eylemlerine başlayış tarihini Ağustos 1984'te yapılan Eruh ve Şemdinli saldırıları olarak alırsanız, Türkiye'nin tam 29 yıllık bir terör geçmişi olduğunu söyleyebilirsiniz. Ne yazık ki terör olayı geç anlaşılabilmiş ve teşhis edilebilmiş; bu yüzden de uzun yıllar boyunca gerek TSK'nın gerek Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ve gerekse istihbarat birimlerinin müşterek ve etkili bir terörle mücadele yapamadığı görülmüştür. Yüzlerce defadır bu sütunlarda yazıp duruyoruz: Terör ve şiddet eylemlerinin Kürt canlarımızın hakkı ve hukukuyla hiçbir alâkası yoktur. PKK, bütün bağlantılarıyla birlikte büyük bir mafya ve cinayet örgütü gibi çalışmakta, Kürtlerle hiçbir şekilde ilgilenmemektedir.
Terör saldırıları ve buna karşı mücadele, düşük yoğunluklu bir çatışmadır. Bir taraftan alan hâkimiyeti sağlanırken, diğer taraftan örgütü etkisiz kılabilmek için çeşitli eylemler gerekmektedir. Bu gerçeği özellikle TSK ancak yıllardan sonra anlayabilmiş; subay-astsubay ve profesyonel eğitim almış personelini de bundan sonra harekete geçirebilmiştir. Polis bünyesinde daha önce kurulan 'özel harekât timleri' kısa zamanda çok tesirli olmuşsa da, daha sonra bu timler darbeci yönetimler tarafından kaldırılmıştır.
AK Parti İktidarı'nın ilk 8 yıllık dönemi de terörle mücadele açısından pek parlak bir dönem değildir. Ancak Başbakan Erdoğan, 2011'in Eylül ayından itibaren terörle mücadele yöntemlerini kökünden değiştirmiş ve kurduğu özel timlerle kısa zamanda terörü sonlandıracak performansı göstermiştir. Bu arada terörle mücadelede başarı üzerine başarı kazanılırken, milletimizin ayrılmaz bir parçası olan Kürt kardeşlerimizin talepleri doğrultusunda da çok önemli barış ve kardeşlik projeleri gerçekleştirilmiştir.
***
Önceki yazılarıma bakarsanız son yıllarda 'terörle mücadele sona ererken' başlıklı çok çeşitli yazılarımı görebilirsiniz. Gerçekten de eğer 2013 başında terörle mücadelede ani bir karar değişikliğine gidilerek 'Görüşme Süreci' yanlış şekilde başlatılmamış olsaydı, bugün terör örgütünden de terörist başından da bahseden olmayacaktı. Zira Başbakan Erdoğan'ın terörle başarılı mücadelesinin neticesinde terörist sayısı 5000'in üzerinden 500'ün altına kadar inmişti ve PKK-KCK terör örgütü tükenmek üzereydi. 'Görüşme Süreci' üç ay erken başlatılmış, PKK-KCK terör örgütünün tekrar kendini toparlayıp palazlanmasına imkân verilmiş, terörist başı ve terör örgütü taraf haline getirilmiş ve teröristlere itibar kazandırılırken nüfusun tamamına yakın çoğunluğunun gönlünün kırılmasına sebep olunmuştur.
Bu sürecin tek olumlu tarafı, kan akıtılmasının bir şekilde durmuş olmasıdır. Bu süreç, özellikle Kürt kardeşlerimizin beklentilerini yükseltmiş ve terörün son bulmasına dair ümitleri çoğaltmıştır. Lâkin sürecin bu safhasında durum değerlendirmesi yaptığımızda; PKK-KCK-BDP'nin 1 Eylül'de militanlarının Türkiye'yi terk edeceği konusundaki taahhütlerini yerine getirmedikleri, bilakis dışarıdan da Türkiye'ye çok sayıda militan soktukları ve bunları özellikle Güney Doğu'da alan hâkimiyetinde kullandıkları görülmektedir. Diğer taraftan Eylül sonunda taşeron terör örgütleri (DHKP-C, TİKKO gibi), paramiliter gençlik örgütleri, CHP militanları ve yurt dışı odaklarla birlikte PKK-KCK'nın da sahaya ineceğini tahmin etmek güç değildir.
***
PKK-KCK-BDP'nin yeni terör saldırıları beklentisi devam ederken, şu önemli noktayı altını çizerek belirtmek istiyorum. Aradan geçen bu 9 aylık süre zarfında güvenlik güçleri de yeni elemanlarla beslenerek güçlerini arttırmışlardır. Kısaca bu işin sonunda teröristler yeniden örgütlenseler de etkili olamayacaklar ve şu sıralarda 2700 civarına vardığı tahmin edilen güçleri, güvenlik güçleri tarafından çok kısa zamanda etkisiz hale getirilecektir. Sonunda bazı hatalar yapılmış olsa da hedefe ulaşılabilecektir. Bu arada, Başbakan'ın taviz vermemesi gerektiğine de işaret etmek istiyorum.