Terk Edemedik ve Köyümüze Dönemedik
Terk edecektim buraları; köyüme dönecektim, dönemedim. Terk edecektim, tüm iki yüzlülükleri, tüm hasetlikleri, tüm kalitesiz adamları. Terk edecektim tüm yalancıları; sözleri, yazılarından, yüzlerinden irin damlayan adamları.
Terk edecektim çifte standardı yaşam biçimi yapmış oportünist politikacıları.
Terk edecektim çıkarmaya çalıştıklarının gazete değil gazata, yaptıklarının gazetecilik değil gazatacılık olduğunu söylemiş ve yazmış biri olarak; terk edemedim!.. Terk edip köyüme dönecektim.
Ne yalanların, ne hasetliklerin, ne üç kağıtların, yalancıların, şantajçıların ve çapsızların olmadığı köyüme dönecektim. Sade bir hayatın ve ölümüne koşturmacıların olmadığı bir süreci tercih edecektim; olmadı, olamadı... Tam oldu derken, yeniden aynı koşturmacılar içinde bulduk kendimizi. Aynı yüzsüz ve çirkefliklerle yüzleştik.
Terk edemediğimiz yerlerde yeniden aynı uğraşa başladık. Hem de eskisinden daha zorluklarla, daha iddialı olarak. Terk edemediğimiz yerlerde yeniden hem hayallerimizi büyüttük hem de ailemizi. Dostlarımız, terk etmediğimiz için sevindiler. Düşmanlarımız ve çekemeyenler ise, yeniden içlerindeki hasetlikleri yalanlarıyla sergilemeye başladılar.
Her geçen gün sermayeden yediğimiz ve bir kum saati gibi hızla tükenmeye devam eden hayatımızın en güzel günlerinde yeniden aşağılık heriflerle bir uğraşa girmeye cesaretim yok aslında. Çünkü yoruldum. Yeter artık.
Ne yapalım şantajcı adamlara prim verili-yorsa. Ne yapalım suçüstü yapılan adamlara prim veriliyorsa. Ne yapalım yazamayanlara, söyleyemeyenlere, yanlış aktaranlara prim veriliyorsa. Ne yapabiliriz ki? Ne söyleyebiliriz ki?.. Nasıl baş edebilirim ki bunlarla? Yarasalar gibi gecenin karanlığında geziyorlar. Tezgahlarını karanlık yürekleriyle, karanlıklarda yapıyorlar. Her gün yerine bir yenisi geliyor. Biraz eski olanlar ise, içindeki irinleri daha insafsızca boşaltıyorlar.
Hangisi ile baş edeceğiz ki? Kumpaslar kuruyorlar. Kumpas kurdukları adamlar, destek aldıkları adamların yol arkadaşları. Bir çifte standart işliyor. Herkes birbirinin kurdu olmuş. Herkes birbirine karşı gülüyor, gülücükleri sahte. Halbu ki, terk edecektim buraları. Tam beklediğim an kapımı çalmış iken, birilerinin sabırsızlığından ve ince hesaplarından dolayı yeniden bu köyde aşağılık adamlarla boğuşuyorum. Yoruldum onlarla boğuşmaktan. Yalanlarla nasıl baş edilebilir ki? Adam bizimle çalışmış. Elinden tutmuş, insan içine çıkarmışız.
Para kazandırmışız. Adam bizde öğrendiği yazı yazmayı bize karşı kullanmaya kalkıyor. Hem de bile bile yalan yazarak. Telefonla arıyoruz; ‘Neden bunları yazdın?’ diye soruyoruz. Bizi kastetmediğini söylüyor. Yalan söylüyor. Nasıl konuşalım, ne diyelim. Yalanlar karşısında kelimeler ve söz isyan ediyor. Kelimelerin ve sözün anlamı kalmıyor. Bir köşe yazarımız hiciv yapıyor. Birileri bundan dolayı gocunuyor.
Yapılan hicvin kimse farkında olmuyor. Halbu ki, hiciv edilenler de yazmalı. Hatta bizzat yazı yazan arkadaşı yerinde ziyaret ederek, "120 kiloluk koltuğuna oturmaya geldik. Bakalım sığıyor muyuz?" diyerek beklenilmeyen bir davranışı sergilemeyi akıllarından bile geçirmiyorlar. Kendi yüreği yetmeyenler, kiralık kalemler tutuyorlar. Kiralık kalemlerin bir gün kendilerini vuracağını, kiralık kalemleri bir gün başkalarının satın alabileceğini unutuyorlar. İnsanların ölümlerinden sorumlu olanlar, yıkılan binaların altında kalanlar namuslu politikacılar olup, hesap sormaya kalkıyorlar.
Terk edecekken buraları ve köyüme dönecekken; yeniden aşağılık, yalancı ve iğrenç adamlarla mücadele etmek yoruyor beni. Karşılıklı saygın ilişkilerin nasıl kurulduğuna akıl sır erdiremeyenler, kendilerinin aşağılık ilişkilerinin nasıl devam ettiğini bildiklerinden, bizim de onlar gibi olduğumuzu zannederek tavır sergiliyorlar. Terk edecekken buraları yalancılarla, hasetlerle, üç kağıtçılarla, şantajcılarla, suçüstü yapılarak mahkemeye çıkarılanlarla, yalan irinlerini internette gezdirenlerle yüzleşmekten ve yazı yazmak ve söz söylemekten yoruldum.
Ya onları yok sayacağız ya da İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği'nde yönetimini oluşturacak yeni arkadaşların, kendilerine yol haritası olarak, bu uğursuz adamlarla mücadele edebilecek cesarette insanların seçilmesi için çaba sarf edeceğiz. Onun içindir, Cumartesi günü yapılacak kongrede arkadaşlarımızın çok adaylı bir yarışa değil, tek adaylı ve en geniş listeyi oluşturabilecek bir oluşuma destek vermelerini istiyorum. Terk edecekken buraları ve köyüme dönecekken, sade bir hayatı tercih edecekken yeniden aynı uğraşa girmek…
Keşke hiç olmasaydı, keşke o hatalar yapılmasaydı. Biz de kendi sade hayatımıza dönüş yapsaydık. Yorulmak, bize armağan edilen şu kısa hayatta.. Hem de coşkuyla yaşayabilecekken!.. (Arşiv)