content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

27 Ağu

Terbiyeli Fazıl

Fazıl Say hem arabesk hemde pop müziği kültüründen ne kadar canı yandığını bağıra çağıra, ağır sözlerle dile getirmiş. Çok az demiş çok az.

Bu konuyla ilgili 50 ye yakın haber/yorum okudum. Yıllardır müziğin içindeyim. Önceliklli olarak şu alçakgönüllü olma olayını ele alalım.

Fazıl Say;

ukala mı?

duyarsız mı?

duygusuz mu?

batılı ve elitist mi?

züppe mi?

insanları küçük, kendini büyük mü görüyor?

yoksa;

bu halkın bilerek ve isteyerek bu çukura düşürülmüş, sömürülüyor olduğunu mu düşünüyor? Birilerinin bu "iş" ten fena halde nemalandığının farkında da avazı çıktığı kadar bağırıyor mu?

Ne yani? Sırf "halk bunu dinliyor" diye "saygı" adı altında susması mı gerekiyor?

Bir konuyu savunurken, konuyu değil de o konuyu tartıştığınız kişi/kişilerin zayıf noktalarını bularak veya bulmaya çalışarak, yani onu hedef alarak savunduğunuz konuda haklı olduğunuzu anlatmaya çalışıyorsanız, siz zaten çukurdasınız demektir. Önce konuyla ilgili, işin do re mi si dışında kalan, müziğin anlam, kültür ve felsefeleri üstüne iyice pişmeniz gerekmektedir. İyice düşünüp iyice araştıracaksınız ve belki de en önemlisi "olan", yani yaşanan, yani geçerli olan ile, "olması gereken",  yani doğru uzantıları olan ve yine çok önemlisi "dürüst" olan yani söylediği ile yaptığı, yaşadığı, tavrı, tarzı aynı olan, yalan söylemeyen, insanların zayıf noktalarını kullanarak, söz yazıp, beste yapıp onları "satmaya" çalışmayan biri olmayacaksınız.

Şimdi söyleyin bakalım. Orhan Gencebay müziğin fiziki kısmını yani armonisini, çalgısını iyi bilen bir üstad. Tamam. Peki onca kullanılan sözün sizce doğruluk, yaşanmışlık, toplumun gerçeklerini anlatma oranı ne? Örneğin Gencebay'ın ( gerisi zaten tamamen çapulcu-bence) depremle, 80 faşist darbesinde ölen, işkenceden geçen onca insanla ilgili yaptığı herhangi ( üstü kapalı da olabilir) beste, yazdığı herhangi bir söz hatırlıyormusunuz? Ben mi yanlış biliyorum yoksa bir ülkenin en duyarlı insanları o ülkenin sanatçıları mıydı? Daha doğrusu şöyle sorayım, siz Gencebay'ın boğazdaki evini gördünüz mü? Hani o ağlayan, yanan yakılan türkü söylediğini söyleyen Orhan Gencebay'ın?

İsterseniz bir de yakın geçmişin bir Aşık Veysel'ine Mahzuni Şerif'ine veya Neşet Ertaş'ına bakın.

Hangi hayatlar size daha doğru, dürüst geliyor? Hangi söz daha yaşanmış, hangi beste gözler kapalı gönülden dökülmüş bir bakın.

Arabesk;

1) Türkü değildir ve asla olamaz çünkü üremez türetilir.

2) Arabesk bir müzik çeşiti değil bir yaşam biçimidir. Say'ın söylediği sözler sadece müziğine değil aynı zamanda alışkanlıkların en kötüsü haline gelmiş yaşam biçiminedir.

Arabesk yaşam biçimi-karşı çıkan bir çok kişinin düşüncelerini savunmak için söylediği gibi- altkültür insanının tercihidir (genelde). Bu insanlar düşünceleri ile duygularını (genellikle) dengeleyemez, fazla bilgi sahibi olmadıklarından - belki de olamadıklarından- olaylara duyguları ile tepki verirler. Aynı kişiler "yeni" sözcüğünün anlamını ya  bilmezler ya da doğrudan reddederler. Kendilerine ait bir sosyal yaşam alanları vardır, bu yaşam alanının dışına pek çıkmazlar, çıkamazlar. İnsan gelişimini, ilerleyişini-her anlam ve alanda- okuma, düşünme, araştırma, soru sorma ve olayları düşünce ile yorumlama sağlar. Sadece düşünce olsun demiyoruz elbette ama daha kendisine öğretilmiş gelenekselliğin bile dışına çıkmak konusunda arpa boyu yol almamış/alamamış bir ülkeden söz ediyoruz burada. Ve tabiki bu bir zorunluluk değil. Söylediğimiz şey yaşamsal seçeneklerin bilgi ve bilinç ile öğrenilmesi. Sonrasında ise iş kişisel tercihe kalır ki, bu konuda kimsenin diyecek sözü olmaz ama dediğim gibi seçeneklerin tamamı olmasa bile en azından bir kısmını bilmek gerektiğine inanıyorum. Ancak o zaman yaşamsal -sosyal- alanlar "tercih" olabilir.

Toplumumuzun böyle bir birikimi hemen hemen hiç yok ve çevresinde bu körlüğü sömüren keneler var. Bu insanların tek amacı müziği kullanarak "giden" yani "satan" şarkılar yapmak, " iş" almak ve para kazanmaktır. Peki bu size de mide bulandırıcı gelmiyor mu?

Bir başka konu Say'ın sertliği veya acımasızlığı.

Peki, bence de öyle . İşin garip tarafı haklı da ...

Müziği bir yaşam biçimi, kendini dile getiriş şekli/yöntemi olarak alırsanız, yaşamdaki herşey müziğe, daha doğrusu onun hem yapısallığına hem düşüncesine dönüşür. Bir de üstüne üstlük "müzisyen" olmaktan çıkıp "sanatçı" olmaya başlarsanız, sanat özellikle müzik sizin için kutsallaşır. Tüm düşünceleriniz, duygularınız, eşiniz, arkadaşlarınız, çocuğunuz herşey o süzgeçten geçmeye başlar. Düşünce ve duygularınızdaki o küçük titreşim müziğe dönüşür, onunla yer, onunla içer, onunla solur, onula sevişirsiniz. Anlatacağınız herşeyi onunla anlatırsınız. Abarttığımı düşünüyorsanız özellikle Aşık Veysel'in sözlerini - tamamını- bir okuyun( aslında tüm aşıkların, ama Veysel usta tek başına bile yeter emin olun)

Hal böyleyken sizin için son derece kutsal bir olgunun sezenaksu nihatdoğan(bu adamın adını bile anmayı sevmiyorum ama ...) müslümgürses tarkan serdarortaç başta olmak üzere, "para" kazanmak,topluma "güzel" gelecek beste ve sözleri oluşturmak için binbir takla atan bir sürü "arabesk" ve "pop" şaklabanının nasıl uğraştığına bir bakın. Yahu Allah Aşkına 80 de darbe oldu, binlerce kişi öldü, asıldı, işkenceden geçti; tık yok! Deprem oldu, insanlar sulara, toprağa gömüldüler, paramparça oldular, tık yok! tek gerekçe "çok acı çektik, biraz morallenmemiz gerek", yapmayın ne olur . . .

Deprem döneminde bölgede boy gösterenlerin kaç tanesi bir daha bölgenin veya depremmin adını ağzına aldı? Eğlendik, moralleri düzelttik, eh tabi bunun da bir faturası var değil mi? Ne kadar bilgisiz ve bilinçsiz kafa, o kadar çok para . . .

Bunca rezil insan ortada dolanıp aslında sanatı/müziği yaşam biçimi haline getirmiş  ve dümdüz, dupduru, dürüst onca "sanatçı" nın kazanması gereken parayı kazanıp, görmesi gereken saygıyı görünce, benim dilimin ucuna neler geliyor bir bilseniz, Fazıl Say çok az söylemiş emin olun.

Ve eğer Fazıl Say'ın kişiliğine veya tepkisine laf edecekseniz, sizin için " kutsal" olan bir şeyin,  asla felsefesini, doğruluğunu, yaşamsal uzantılarını hiç bilmeyen bir gurup yaratık tarafından "satılıp", paraya dönüştrüldüğünü ve bu yaratıklar bunu yaparken aynı zamanda çevrelerindeki insanlardan ciddi saygı gördüklerini şöyle bir düşünün. Sizin geceleriniz, uğraşlarınız, en ufak birimide dahi   yaşamın tamamını bulabildiğiniz, içindeyken göklere ulaştığınız o kutsal şeyin o duruma düşmesine ve düşürülmesine ne kadar sessiz kalabilirsiniz?

Son olarak, Fazıl Say onca üretip, yaptığı şeyi sahiplenip, onca konseri verip dünyanın taktir ettiği ama kişiliğinden asla birşey kaybetmemiş, toplumuna ve güdülmesine, sömürülmesine ses çıkartmayan "efendi" çocuk olsaydı ne güzel olurdu değil mi? Rengini belli etmeseydi, kibar olsaydı, ağırbaşlı ve şu karşı çıkanların söylediği saldırgan veya terbiyesiz olmasaydı, parasını kazanıp kenarda kuzu kuzu otursaydı ne hoş olurdu değil mi? Ama olmadı, dayanamadı. Eh ne de olsa o fg amcasının sazan-pardon hep yanlış yazıyorum- sezen kızı değil,  değil mi?

Mavi Günler

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Terbiyeli Fazıl”

  1. 1
    Gürbüz Says:

    toplumu aydınlatma adına yazı yazan, yazmaya çalışan, bunu kendine görev edinmiş birisinin öğrencisi olarak diyebileceğim tek bir şey var ki o da: popüler kültür ve arabesk yaşam tarzını bu kadar ince bir şekilde eleştiren sizden başka kimse olamazdı...entellektüel kişiliğime bir fikir daha kattığınız için size teşekkür ederim hocam...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank