Tekbirler Eşliğinde Katliam
Bir protesto gösterisinde tekbir getirilebilir.
Bir savaşta, bir çatışmada tekbir getirilebilir.
Ama bir katliamda tekbir getirilemez.
Getiriliyorsa, o insanlarda bir sorun var demektir!
Bir savaşta öldürülenler için katliam sözcüğü kullanılmaz.
Katliam: Teslim olmuş insanların, savunmasız insanların öldürülmesidir!
İslam dünyasında hala bolca Batı’ya, moderniteye eleştiri yapılır, hatta küfür edilir.
Ancak 21. yüzyıla girdik, İslam dünyasında köklü bir düşünsel devrim yapılamadı!
Çünkü bu dünya, kendini yeterince eleştirmiyor.
Çünkü bu dünyanın dinamiklerinde ne yeni bir dünyayı kuracak bilinç, ne de kültürel birikimler var.
İslam dünyası ile sanat arasında eskiden beri bir anlaşmazlık, uzaklık vardır.
İddia ediyorum, şiirin dışında sanat adına İslam dünyasında ne var?
Bir dönem felsefi alanda ve hatta pozitif bilimlerde büyük gelişmeler gösteren İslam dünyası, 900 yıldır ne yapıyor? Uygarlığa hangi katkıları yaptı?
Biliyorum, bunlar çok iddialı ve ağır eleştiriler.
Ama bir dönüp bakalım kendimize!
Mesela şu tekbir işinden başlayın.
Kaddafi, 40 yıllık diktatör de olsa teslim olmuş ve savunmasızdı.
O insan linç edilmemeliydi.
Haydi, o güruh, yüreği çok yanmış bilinçsizdiler ve galeyana gelerek linç ettiler. Bu bir tarafa.
Peki, linç ederlerken o güruhun tekbir getirmesine ne demeli?
Savunmasız ve teslim olmuş bir insanı Allah’ın adıyla döverek öldürmek de nereden çıktı?
Bunun dinle, imanla, insanlıkla bir ilgisi var mı ey İslam’ın akil adamları!
“Allah’u Ekber” diyerek Allah’ı ululamanın, onun büyüklüğünü ifade etmenin katliamla ne ilgisi var?
Kaddafi’nin linç görüntülerini sonuna kadar izleyemedim. Bana iğrenç ve itici geldi.
Görüntüleri izlediğim kadarıyla sıkça tekbir haykırışlarını duydum. Güruh, zevkin sarhoşluğu ve taşkınlığıyla kendinden geçmiş, Allah’ın adıyla katillik yapıyordu. Allah size katillik yapasınız diye mi bu kitabı gönderdi?
Bunları görür görmez, Sivas Madımak Oteli katliamı geldi gözümün önüne.
Olayın video görüntülerini bugün bile izleyebilirsiniz. İhlas Haber Ajansı’nın çektiği görüntülerde otelin önündeki kalabalığın tekbir haykırışlarıyla oteli ateşe verişini görebilirsiniz. Yüzleri görülen ve kendi aralarında konuşmaları duyulan kimi insanların nasıl bir mutluluk halini yaşadıklarını görebilirsiniz. Güruhtan biri şöyle diyor: “Lan bu tam bir cehennem ateşi. Onlar bu cehennem ateşinde şimdiden yanıyorlar.”
Ey Müslümanlar size soruyorum: İnsanları yakmak ve ondan zevk duymak İslam dininde var mı?
Demek ki insan yakmak yalnızca Ortaçağ Hıristiyanlığına özgü değilmiş!
Bir de beyaz Türkler, gözünün önündeki merteği görmeden bu linç olayı üzerine Arapları aşağılıyorlar. Ne utanç verici!
Peki, bütün bu olanlar karşısında Müslümanların önde gelen insanları ne diyor?
Sustular, susuyorlar!
Belki içten içe de onaylıyorlar!
Din, insanların eliyle yaşar; inancın taşıyıcıları da, uygulayıcıları da insanlardır.
Eğer o insanların yanlış, eksik dini algıları varsa, o din de kendini yaşatanlarca eksiklik ve yanlışlıklarla dolar!
Şöyle diyebiliriz (ya da teşbihte hata olmaz): Bir inancın vezir olması da, rezil olması da onun taşıyıcısı insanlara bağlıdır!
Evet, somut bir soru soruyorum: Bir katliamda tekbir getirilir mi?
Modernite ile hep zıtlaşan İslam dünyası, insanın ve toplumların hayatına hangi yeni şeyleri kattı?
Mütedeyyin Müslümanlara çok iş düşüyor!
Sesinizi yükseltin ve iktidarların dünyasına göre biçimler verilen dini, o din simsarlarının elinde kurtarın.
İslam’ın şiddetle anılmasının önüne geçin!
Dinciler tarafından (dindarlar değil) moderniteye küfrün alanına sıkıştırılarak İslam uygarlığına vurulmuş prangaları kırın.
Örneğin tekbir ve linç meselesi, camilerdeki vaazlarda hemen ele alınabilir.
Cami cemaatinden bir Müslüman, arkadaşlarıyla konuşsun, hocaya sorsun vb.
Bütün bunlar temenni ama küçük de olsa ülkemizde ümit verici bu dinamikleri görebiliyoruz.
Van Depremi
Tarakçı’nın konuya ilişkin yazdığı o güzel yazıya ekleyecek fazla bir şey yok.
Gerek Çukurca’da 24 askerin öldürülmesi ve gerekse Van depremi sonrasında fikir sayılmayacak bir yığın kanalizasyon akıntısı ortalığı sardı. Bu bir raslantı değil. Bu ahlaksız ve aşağılık laflar, birdenbireye de ortaya çıkmadı.
Kendimizi kandırmayalım: İslamcısı filan hiç fark etmez, bu toplumun zihin dünyasına faşizm egemen.
Bakın internette dolaşan kokuşmuşluklara…
Yazıyı destekleyen bir anekdot aktaracağım.
Genç bir hanımın konuşmasını ister istemez duydum: “Van’daki deprem 85 askerimizin (24 rakamı niye 85 oluyor, bilemiyorum) Kürtlerden bir intikamının alınması gibi. İyi bir şey diyemeyeceğim ama içim de ferahladı.”
Bu hanım büyük ihtimalle Cumhuriyet yürüyüşlerine katılabilecek ve kendini aydın gören birisi. Olabilir tabi.
99 depreminde de kimi dinci yobazlar, Gölcük’teki askeri tesislerin yerle bir olmasını Allah’ın onlara verdiği bir ceza olarak görmüş ve bunun propagandasını yapmışlardı.
Hiçbir dinle ilgisi olmayan bu izansız, vicdansız, ahlaksız görüşleri söyleyenler ile kendini Atatürkçü ve aydın görenlerin Van depremi için söylediklerinin arasında ne fark var?
Birisi dinci yobaz, diğeri beyaz Türk faşisti!
Ayrı platformdalar ama yöntem aynı, görüş aynı.
Bu bize toplumun ortak paydasının Müslüman-milliyetçi-faşizan sentezli bir zihniyetten oluştuğunu gösteriyor.
İslam’ı bunların şirretliğinden ancak mütedeyyin Müslümanlar kurtarabilir!
Kimlikçilik bataklığında debelenen, şiddeti ve hukuksuzluğu yaşamın merkezine koyan, saygısız, kamu kaynaklarını talan eden, kadınlarını öldüren, ötekini düşman belleyen ve bütün bunlara rağmen kendine hiç toz kondurmayan bir toplumuz.
Böyle bir toplum normal midir?