Tek Dişi Kalmış Batı ve Tek İşi Kalmış Doğu!
"Gezdik, gördük, yendik demiş Julius Sezar, M.Ö. Zelan savaşının ardından, Roma Senatosu'na gönderdiği (senatoyu) küçümseyici mektubunda. (Zelan, bu günkü Tokat'ın Zile ilçesidir) Bu BATI toplumunun SÖMÜRGECİ ve benmerkezci yapısının bir yansımasıydı.
Üçlü terkiple tarihte biz (islam coğrafyası adına Mevlana) ne demiş peki:
"Hamdım, piştim, yandım".
Aradaki fark, ise, biri dışa dönük saldırgan, biri ise, içe dönük (batınî), muhafazakar. Tabi bunda İslam dini üzerindeki tasavvufî etki önemlidir.
Ottan Böcekten bir başka karşılaştırma ise daha manidar.
Batı ayrık otları için veya kendiliğinden yetişen meyan (kökü) gibi bitkiler için,
"wild licorice" (vahşi bitki) tabirini kullanırken,
Bizler (islam coğrafyası) bu tür bitkiler için
"hüdayi nabit" terimini kullanmıştır. Yani yaratıcının (tanrının) bitkisi.
Batı dünyayı (ekosistemi) vahşi olarak algılarken, bizler tanrının / yaratıcının / Allah'ın bir armağanı olarak görmüşüzdür.
Bunun bir uzantısı olarak ta, batı kültürü ekosistemi daha fazla kirletmekte, buna karşı doğu kültürü ekosisteme daha duyarlı kalmaktadır. ANCAK!!!!
Ancak son zamanlarda bu davranış kalıbı, ekosisteme yönelik tam tersi bir görünüm kazanmış, batının bireylerinin çevre bilinci daha yüksek iken, oryantal toplumların çevre bilinçleri daha zayıftır. Bireysel bağlamdaki bu çevre koruyucu yaklaşım veya tutumun, hem batı hem de doğu toplumlarında işletmeciler ve/veya müteşebbisler düzeyinde maalesef ki görülmemektedir. Şu durumda umudumuz, bir avuç geri dönüşümü öne çıkaran üç beş işletme ile, birkaç stk dan ibaret.
Batı doğu coğrafyalarından ve Afrika'dan sömürdüklerini üretime sokup sermaye biriktirip doğuya satıp onu ezerken, doğu ise, ham ürünü verip batının kendisini "ham" diye yemesine sebep olmuştur.
Batı sömürü üzerine sürekli üretimi sürdürürken, doğu, bâtıni temellerle "bir lokma bir hırka" elindekini işlemeye bile gereksinim duymaksızın satmış, batıdan kendisine satılan mamulleri tüketmeyi yeğlemiştir.
Batı tek dişi kalmış canavar olarak sömürmeyi sürdürülebilir kılarken, doğu (islam coğrafyası) tek işi kalmış olma psikolojisiyle günübirlik yaşamanın sürdürülebilirliği üzerine bir kalıp oluşturmuştur.
Batı-doğu kültürel iklimindeki bu karşılaştırmada acaba tek sorun veya sebep (tasavvufi dozajı yüksek) din midir. Kanımca, Doğu kültürlerindeki başta İslam olmak üzere, Hinduizm, Şamanizm'de de benzer durumlar bulunmaktadır. Yani doğu toplumu, bu dinlerin BÂTINÎ yönünü işletmişlerdir. Aslında Batı'da da benzer durum olsa da, özellikle İseviler Katoliklikten Ortodoksluğa, Ortodoksluktan Protestanlığa doğru evrilmiştir. Şu itiraz hemen getirilmesin. Bu mezheplerin hepsini ardışık türde bir revizyon veya evrilme süreci olarak görülemez. Böyle olsa da olmasa da batının gelmiş olduğu nokta, isevilerin Protestan Ahlakı dürtüsüyle şirazeden çıkıp yer yer Teist/Deist, Agnostik ve devamla Ateist boyuta gelmişlerdir. "Batı" tabirimizin içine bir de Latin Amerika'yı koyduğumuzda bu kültür de Yahudilikteki saldırgan veya seçkinci algı üzerine mayalanan toplumsal algı, emperyal ve sömürgeci egemen bir tabana oturmuştur. Bu durumda Batı dinden uzaklaştıkça dünyaya yaklaşmış ve dünyaya taptıkça kapital birikimi oluşturarak ekonomik gücüyle Doğu ve Güney toplumlarının üstüne sürekli ve düzenli olarak abanmıştır. Bu irdelemelerimizde Rusya ve etkisindeki devletler değerlendirmeden önemli ölçüde istisnadır. Zira Rusya ve etkisindeki toplumları kadim "doğu" ve "batı" kavramsalı üzerinde irdeleyemeyiz.
Maalesef ki, Doğu toplumlarındaki (din orijinli olsun veya olmasın) aşırı kanaatkarlık, ister istemez kapital birikiminin oluşmasına fırsat vermeyerek ekonomik ölçüde edilgenlik sarmalından çıkılamamıştır. Güney toplumları ise, Malezya, Avusturalya vb. toplumlar hariç özellikle Arap toplumlarında görülen iklimden ve garanti gelirden (petrolden) kaynaklanan tembellikleri Doğunun durağanlığına tuz biber olmuştur. ANCAK!!!
Ancak, uzakdoğu kültürü, Japonya, Kore, Singapur, Malezya, Avustralya gibi coğrafyalarda diğer coğrafyalara göre (Rusya hariç) dinden uzak bir kültürel dokuya rağmen dünyanın ekonomik ve kültürel yapısındaki etkileri oldukça belirgindir.
Acınacak durum şudur ki, Çalışmayı, kazanmayı, üretmeyi kutsal olarak gören İslam dininin bu yapısına rağmen toplumlar ait oldukları dinin bu salıklarına kayıtsız kalmışlar veya en azından yeterince ciddiye alıp uygulamaya koymamışlardır. Özellikle İslam toplumlarının dinin onlarca teşvik ve yönlendirmesine rağmen içe kapanması, kendini tüketim toplumuna hapsetmesi algılanabilir bil olgu değildir.
Batı azmanlaşmış sömürgeci eğilimini gittikçe artan oranlı sürdürürken, Doğu tembelliğini ve edilgenliğini TÜKETİCİ TOPLUMU OLMA ÖZELLİĞİNİ ısrarla ve inatla sürdürmektedir. Kendi toplumumda, bizzat yeniliğe verimliliğe, gelişmeye, çalışmaya yönelik ne gibi bir girişimde bulunduysam, TOPLUM VE BU TOPLUMUN UZANTISI ZAVALLI BİREYLER TARAFINDAN hep engellenmeye çalışıldım. İçinde yaşamakta olduğum toplum beni öğrenilmiş çaresizlik psikozuna sokmaya çalışsa da ben bu psikoza girmemekte ısralıyım.
Batı TEK DİŞİ KALMIŞ canavar olarak saldırganlığını sürdürürken, Doğu, tembelliği ve edilgenliğiyle TEK İŞİ KALMIŞ toplum olma özelliğini sürdürmektedir. Acınacak durum ise, İslam toplumları TÜKETİM TOPLUMU OLARAK yatıp yuvarlanırken, İslam dışı toplumlar sürekli ve düzenli olarak çalışmaktadır. Batı toplumunun elektronik ve bilişim teknolojilerindeki kat ettiği mesafa, aradaki gelişmişlik farkının kapatılmasını gittikçe daha büyük hayal haline getirmekteri.
Her zamanki gibi ve daima erdem ve basiret dileklerimle, esen kalınız.
Not: Bu yazı, www.ahmetfidan.com, www.siyasalforum.org, www.bilgievreni.com ve Kuzey Gazetesi'nde yayınlanmaktadır.