Tehcir Soykırım Anlamını Taşır mı? – V
Prof.Dr. Metin AYIŞIĞI
TARİHSEL DÜZLEM
Tehcir Sırasında Bazı Amerkan Heyetlerinin Faaliyetleri
Near East Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşunun tehcir sırasında Ermeniler’e yardım etmek üzere Anadolu’da görev yapmasına Osmanlı Hükümeti tarafından izin verilmiştir. Bu durumda eğer katliam emri verilmişse, Amerikan kuruluşlarının faaliyet göstermesine ve katliama tanık olmasına hiç izin verilir miydi ?
Anadolu’ya Dr. Moore başkanlığında gönderilen Amerikan heyetinin esas görevi tehcir ve ölüm olaylarını yakından görüp incelemekti. Türk dostu olarak bilinen Dr. Moore’un Türkiye’ye gelmesi memnuniyet yaratmıştı. Çünkü Doğu Anadolu halkının uğradığı Ermeni mezaliminin izlerinin yakından görülmesi, heyet üyelerine Türkiye lehine görüş bildirmelerine neden olabilirdi .
Bunun yanısıra, Amerikan Kızılhaçının Ermeni ve diğer Hıristiyan yetim çocuklarını Türk yetimlerine tercih ettikleri hakkındaki acı gerçek, birçok Amerikan araştırma heyetlerince de belgeleriyle ortaya konmuştu. Bölgede mevcut yirmi merkezin raporlarına göre, Amerikan yardımı alan 15 bin yetimin çoğu “Türk Kızılayı” ndan yardım alıyordu. Öyle ki, Harbord’tan sonra Amiral Mark Bristol Amerikan Kızılhaçını sert bir dille eleştirerek şöyle diyordu : 'Ermeniler, Rumlar ve Gürcüler öteki Müslümanlara açıkça tercih ediliyorlar. Halbuki şefkat ve insaniyetin din ayırımı yokturkalp ve vicdan birliği vardır” .
Amerika Birleşik Devletleri, Yakın Doğu’ ya Yardım Komisyonu üyelerinden Binbaşı Yowell 5 Mayıs 1922 tarihli açıklamasında, Türkleri Anadolu’ daki Ermenilere ve diğer Hıristiyan azınlıklara karşı yeni bir katliam hazırlığı içinde olmakla itham ediyordu. “Türkiye’ deki Amerikalıların sınır dışı edilmesini, dostlukla bağdaşmayacak bir davranış olarak niteleyen Yowell, Anadolu’ daki Hıristiyan azınlıkların, Türklerin yeni bir saldırısına uğradıklarında gerekli dış yardımı alamazlarsa topyekû n yok edilerek tarih sahnesinden silinmeleri söz konusu olacağı uyarısını yapıyordu. Hatta Harput ve dolaylarında faaliyet gösteren Yardım Heyeti üyeleri de Türk makamlarının haksız ve kaba davranışlarına katlanmak zorunda kalmışlardır !!. Oysa bu yardımsever Amerikalılar, Hıristiyan çocuklarının yanısıra Türk çocuklarına da yararlı olmaktaydılar.”. Acaba gerçek durum ne merkezdeydi ?
Bilhassa fakr-ü zaruret, geleceğimiz olan yetimlerin ruhunda müthiş tahribat yapıyordu. K.Karabekir Paşa, Erzincan’da uryan ve sefil bir durumda bulunan 200 kadar erkek yetim çocukları kolordu himayesine aldı. Bu çocuklar, Hilâl-i Ahmer’in cüz’i yardımı hariç tutulursa, hükümetten hiçbir şekilde himaye ve yardım görmemişlerdi. Vilâyât-ı müstevliye halkına dağıtılmak üzere hükümetin tahsis ettiği yedi milyon zahirenin önemli bir kısmını Trabzon’a nakleden Amerikan Heyeti, bu erzaktan dahil-i vilâyât halkına bir şey vermemişti. Bunları, Trabzon’da sahil halkına, özellikle gayr-i Müslim halka dağıtıyordu .
Halk, Amerikan Muavenet Heyetinin Giresun’ daki Rum ve Ermeni eytamhanelerine yirmişer bin liralık muavenette bulunduğu halde Müslüman darüleytâ mını ziyaret etmek bile istemediklerini söylüyordu. Büyük çoğunluğu Gümüşhane, Bayburt, Kelkit ve Şiran havalisinden göç etmiş on binlerce muhacir aç ve sefil bir şekilde sokaklarda yatıyordu. Bir kısım muhacirler tamamen çıplak halde olduklarından Trabzon dışında hendeklerde barınıyor, dışarı çıkmıyorlardı. Buna karşılık, Trabzon’ da Amerikalıların ve Yunan Sâlib-i Ahmeri’nin yardımlarıyla Hıristiyanlardan bir kişinin bile yurtsuz ve sefil kaldığı görülmemişti . Hilâ l-i Ahmer ise tüm yokluklara rağmen var gücüyle hiç bir ayırım yapmadan halkın yardımına koşuyor, acılarını hafifletmeye çalışıyordu. Nitekim Şark-ı Karib Muavenet Cemiyeti tahsisatından (1922 yılı için) yetimler için aylık Harput’a 50.000, Samsun’a 30.000 ve Sivas’taki yetimler için de 20.000 lira ayrılmıştır. Cemiyetin ayırdığı bu tahsisattan Türk yetimlerine Harput’ta 2000, Samsun’da 500 ve Sivas’da 400 lira harcanmıştır. Bu arada cemiyet, Urfa, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta da birer yetimhane kurmuştur .
İkinci Damat Ferit Hükümeti döneminde Harbiye Nazırı olan Süleyman Şefik Paşa, yaveri yüzbaşı Cemal Bey’i Anadolu’ya hareket eden Amerika Yakındoğu Yardım Heyeti’nde görevlendirdi. Cemal Bey, Miralay Daily’nin refakatinde 8-13 Eylül 1919 tarihleri arasında, heyetin Erzurum, Erzincan ve Trabzon şubelerine ziyaretlerde bulundu. 13 Ekim 1919 tarihinde söz konusu heyetlerdeki görevinin sona ermiş olduğuna dair verilen yazılı emir üzerine İstanbul’a dönen Cemal Bey, vermiş olduğu raporda, 'Daima Rum ve Ermenilerin mağdur ve mazlum gösterilerek, heyetin dikkat ve merhametinin sadece gayr-i müslim unsurlar üzerine çekildiğini, dolayısıyla yalnız Hıristiyanların himayeye mazhar olup, yardım aldığını' vurguluyordu .
Bu arada Elazığ vilayetinden Dahiliye Nezaretine gönderilen 9 Aralık 1919 tarihli bir şifre telgrafta, seferberlikten önceki kayıtlara göre vilayetin genel nüfusunun 497.000 olduğu, bunun 433.000 kadarının Müslüman, 27.000 kadarının da diğer unsurlara mensup gayr-i Müslim olduğu hatırlatılıyordu. Harbin Müslüman nüfus üzerine etkisi olmakla beraber tehcir sırasında başka yerlere sevk olunan Ermenilerden birçoğu dönmemiş, bir taraftan da peyder pey Klikya bölgesine hicret etmekte bulunduklarından, gayr-i müslim nüfusta bir hayli değişiklik olduğu belirtiliyordu. Bu nedenle yeniden nüfus sayımı yapılmadıkça, tahmini de olsa vilayetin şu sıradaki mevcut nüfusu hakkında sağlıklı bir bilginin verilemeyeceği ilave ediliyordu .
Suriye’de manda idaresi kurmanın getireceği yükler ve sağlayacağı çıkarlar konusunda incelemelerde bulunmak üzere Wilson tarafından görevlendirilen King-Crane komisyonu, aynı zamanda Ermeni meselesinde büyük bir sorumluluk üstlenmişti. Son zamanlarda finansal destek vererek, Ermenileri tahrik eden Near East Relief, büyük bir anti Türk propaganda kampanyası sahneye koymuştu .
Doğu Anadolu bölgesindeki Türkleri dikkatle izleyen heyet, öne sürüldüğü gibi Ermeni çoğunluğun olmadığını görmüş, Ermenilere zulüm yapıldığı iddialarını doğrulayan herhangi bir kanıta da rastlamamıştı. General Harbord, yokluk ve çaresizlik içindeki Anadolu insanının sıcak ilgisiyle karşılanmıştır. Sivas’ta kaldığı süre içinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın konuğu olan General Harbord, ondan tüm gerçekleri dinlemişti. Bu görüşmelerde Hüseyin Rauf Bey (Orbay) ile Alfred Rüstem Bey tercüman olarak bulunmuştu. İki günlük görüşmenin ardından Erzurum’a hareket edildi. Amerikan Heyeti, yolda çok ağır ilerliyordu. Yol boyundaki hemen her köye giriliyor, inceleme yapılıyordu. Girilen her köyde, Ermeniler’in, köylülere nasıl eziyet ettiklerinin izleri görülüyordu. Köylerdeki Ermeni kiliseleri, okulları ve mezarları yerinde duruyor ama, camiler, medreseler ve Müslüman mezarlıkları ise yakılmış ve yıkılmış vaziyette bulunuyordu. İnsanlar, işkenceye uğradıklarını söylüyorlardı. General Harbord’un heyetinde, Ermeni asıllı görevliler de vardı. Onlar da, Anadolu gerçeğini görüyor ve yaşıyorlardı. Bir süre sonra Erzurum’a ulaşıldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın Kolordusu, konuğu görkemli bir törenle karşıladı. Zaten Erzurum’daki 15. Kolordu, vatan sathındaki diğer askeri birliklere göre güçlüydü.
Erzurum’daki bazı Türk mahallelerinde Ermeniler, taş üstünde taş bırakmamıştı. Ermeniler’in kalabalık olduğu semtlerde ise herşey yerli yerinde duruyordu. Harbord, Erzurum temaslarını bitirip, Kars üzerinden Erivan’a doğru hareket kararı aldı. General Harbord, Erzurum’da büyük bir konukseverlikle karşılandığını Kâzım Karabekir Paşa’ya açıklıyor, kendisiyle vedalaşırken de “Gerçekleri yerinde gördüm” diyordu.
Türkiye’deki 20 merkezin verdiği raporlara bakılırsa, 15. 000 kadar yetim Amerikan yardımı almaktaydı. Fakat yardıma muhtaç olanların sayısı bunun iki katı idi. Bunların çoğu ' Hilâ l-i Ahmer' den yardım görüyordu. 20. 000 kadarı da Transkafkaslar’da çeşitli yardım kuruluşları tarafından bakılıyordu. Doğu Anadolu’da ise hemen her yer harabe halindeydi. Ermeniler ise, bölgeye henüz Amerikan yardımı ulaşmadığı için, kışı Türk Hükümeti’nin sağladığı olanaklarla geçirmeye çalışıyorlardı. Aynı bölgedeki Türk köylülerinin durumu nispeten biraz daha iyi idi. Fakat onlar da aynı şekilde kışa karşı korumasız, yoksul ve perişan bir durumdaydılar. Doktor bulunmadığı gibi, ilaç diye de bir şey yoktu. Harabe halindeki köylerin bir kısmı, Ermeni saldırıları sırasında, Rus işgalinde veya Osmanlı Devleti çöktükten sonra Ermenilerin ve Rusların geri çekilmesi sırasında yakılıp, yıkılmıştı. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar, yetişmiş insan kaybının yitirilmesi nedeniyle yeterince doktor bulunmadığı gibi, ilaç son derece az bulunuyordu. Hastane ve malzeme eksikliği nedeniyle, tifüsten ölen Türk askerinin sayısı yüz binlerle ifade ediliyordu.
O sırada Ermeni zulmünden kaçan bir kısım Müslüman halk Konya’ya gelmiş bulunuyordu. Giderken veya dönerken oraya uğramaları muhtemel olan bu heyetin Konya’yı ziyaretinde Müslüman muhacirlerle temas etmelerinde mutlak yarar vardı. Çünkü bu mezalimin şahidi veya bizzat mağduru olan bu insanların, Amerikan heyetine olayların gerçek yüzünü ve boyutlarını göstermeleri gerekiyordu.
Ancak bu isyanlar sırasında meydana gelen çatışmalarda birçok Türk ve Ermeni çocuğu anasız ve babasız kalmıştır. Devlet bu yetimler için ayırım gözetmeksizin 1915 yılının başlarında dar’ ül eytamlar kurmuştur. Yetimhanelere alınan bu zavallı çocuklar milliyetlerine göre buralara yerleştirilmişlerdir.
Mütareke sonrasında devlet kanalıyla açılan yetimhaneler kapatılınca bu defa azınlıklar yeni yetimhaneler açmıştır. Mütareke sonrası açılan yetimhaneleri özellikle Amerikan misyoner cemiyetleri desteklemiştir. Savaş süresince İtilaf Devletleri ve özellikle İngiltere, Ermeni ve Rum yetimlerine yardım etmiştir. Mütarekeden sonra ise Ermeniler tarafsız yetimhaneler kurmuşlardır. Buraya Müslüman çocuklar da alınmıştır. Ancak bu çocuklar Hıristiyan olmaya zorlanmıştır. Türk Kızılay Hanımlar şubesinden Neziye Veli Hanım bu durumu protesto ederek istifa etmiştir .
Daha sonra Anadolu’da Hıristiyan veya azınlık yetimlerin artması ve bunlarla yakinen fazla ilgilenemediği için cemiyet, gayr-i Müslim yetim çocukları Amerika’ya göndermiştir. Örneğin cemiyet aracılığı ile Aralık 1922’de 3000 Ermeni yetim çocuğu bir Fransız gemisiyle Amerika’ya gönderilmiştir. Millî Mücadelenin zaferle sonuçlanmaya başlaması ve Anadolu’daki yerli Rum ve Ermenilerin, Yunan ordusuyla birlikte kaçması veya savaşta birçoğunun öldürülmüş olması sebebiyle Anadolu’da birçok Hıristiyan çocuğu yetim kalmıştı. Büyük taarruzdan sonra bu çocukların sayısı hızla artmıştır. Osmanlı Devleti, yetimhaneleri mütareke öncesi kapatmıştır. Hıristiyan çocukları için azınlık cemaatleri ve misyoner cemiyetleri yetimhaneler kurarken, Türk yetimleri için de hayırsever Müslümanların öncülüğünde çeşitli yerlerde yetimhaneler kurulmuştur. Özellikle Kâ zım Karabekir Paşa, Türk yetimlerine büyük yardımlarda bulunmuştur. Kâ zım Karabekir’den başka bu dönemde yetimhanelere en büyük yardımı Kızılay ve Amerikan Şark-ı Karib Cemiyeti yapmıştır.
Cemiyet, Anadolu’daki Hıristiyan yetimleriyle yakından ilgilenerek asimle edilmemesi için çalışmıştır. Ancak Mondros Mütarekesi sonrasında Anadolu’dan toplanarak İstanbul’a gönderilen Türk ve Müslüman çocuklara sahip çıkan Ermeni ve misyoner cemiyetleri, bir süre sonra bunları Hıristiyanlaştırmışlardır . Bu arada Türk yetimlerine de cüz’i yardımlarda bulunarak göze batmamaya çalışmışlarsa da, Ankara Hükümeti bir süre sonra cemiyetin bu tür faaliyetlerinden rahatsız olacaktır. Nitekim Müdafaa-i Milliye Vekâ leti, Kızılay’dan bu cemiyetin faaliyetlerini kontrol etmesini isteyecektir .
Ancak, bu heyetlerin aynı zamanda gittikleri bölgelerdeki Türk ve Ermenilerin sayısını da araştırdıkları anlaşılmaktadır. Osmanlı Hükümeti, o sıradaki nüfus oranının Türkler aleyhine olmasından doğabilecek mahzurların bilincinde idi .
Nitekim Dahiliye Nezareti, Elazığ vilayetine gönderdiği “müsta’cel” kaydı konulan şifre genelgeyle konuya olan hassasiyetini dile getiriyordu.
Fransız ordusunda Fransız üniformasıyla 4.000 kadar Ermeni askerinin bulundurulması Adana ve çevresinde daimi bir gerginliğe neden oluyordu. Savaş sırasında şehir civarında bulunan çiftliklere Türkler tarafından el konulmuştu. Şimdi ise, Hıristiyan halk bu arazilerin sahiplerine iade edilmesini istiyordu. Ancak bu gibi kavgalı araziler ekili durumdaydı. Dolayısıyla hasadın tamamlanmasına kadar Türklerin bu çiftlikleri ellerinde tutmalarının engellenemeyeceği umulmaktaydı.
Haleb şehrinin nüfusu ise 75 ila 110 bin arasında değişmektedir. Tehcirden sonra iade edilen 40 bin kadar Hıristiyan halk burada, barakalarda iskâ n edilmişti. Bu insanlara, Amerikan Kızılhaçı ve Yardım Heyeti ile bir İngiliz teşkilatı yardım etmekteydi. Amerikan heyetleri günde 7 ton ekmek dağıtıyordu.” .
Halep’ten alınan haberler memnuniyet vericiydi. Suriye’de bulunan Amerikan sağlık heyeti başkanı Dr. Lamber’in başkanlığında bir imalathane ile bir de klinik açılmıştı. Yardım Heyeti, Bursa’nın 20 civarındaki Rum ve Ermeni köyüne erzak ve iaşe dağıtımına başlamıştı. Sakatlara, fakirlere yapılmakta olan erzak ve nakdî yardımlar yanında, tarımsal çalışmalar ve koza üretimi başarıyla devam ettiriliyordu. Burada da 150 çocuk barındırabilen bir yetimhane açılmıştı' .
Miralay Daily başkanlığındaki bir başka heyet de, Trabzon’a geldikten sonra Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Hasankale, Mamahatun, Erzincan, Kelkit bölgelerini gezmiştir. Buralarda, savaş sırasında halkın ne gibi zorluklarla karşı karşıya kaldıkları, Ermenilerin tahribatı ve mezalimi, genel nüfus, elde edilen ürünler ve harcamalar konusunda bilgi toplamıştır. Söz konusu bölgede daha çok Hasankale, Bayburt, Erzurum, Mamahatun, kısmen Erzincan ve Gümüşhane’nin tahrip edildiği anlaşılıyordu. Halkın, belde ileri gelenlerinin verdikleri bilgilere bakılırsa, bu kış imdat gelmez ve yardım edilmezse halktan binlerce kişinin açlık ve soğuktan ölmesi kaçınılmaz olacaktı .