Tedirgin Demokrat
BU sabah, etrafınızdakiler muhtemelen size iki şekilde gülümsüyor olacaktır.
Ya “Hayırlı günlerrrr” diyeceklerdir ya da “sonuna kadar evettt”Boykotçular da var diyeceksiniz ama onlar nedense genellikle gülmüyorlar.
Öfkeli anlatıyorlar neden boykot ettiklerini.
Referandumda öfke deyince, bir de MHP lideri Bahçeli geliyor aklıma.
Şahsen Bahçeli konuşuken, şimdi altından ateş çıkacak, uzaya fırlayacak mı diye bakındığım oldu.
Hoş diğer liderler de az öfkeli değildi. Hatta bir ara benim siyasetle arası olmayan annemi bile kızdırdılar! “Biz çocuklara saygılı olmalarını öğretiyoruz, bunlar mahalle kavgasından beter kavga ediyorlar” deyip durdu.
* * *
Bir de işin tehdit boyutu vardı ki, ‘ürkmedim’ diyen taş olur...
Kim neyi bulduysa, acımadı. Uluslararası piyasalar devreye girdi, ‘AB Türkiye’nin demokratlığından şüphe edecek’ sopası gösterildi. Hele işdünyasının işi çook zordu.
Bir yandan piyasalar bozulacak endişesi öte yandan “bertaraf olursunuz ona göre” deyip kulaklarında sürekli çınlayan bir ses...
Hayır cephesi de az değildi: “Elinizde yargı bile kalmayacak, her şeyinizi kaybedeceksiniz”
Aman Tanrım...
Demokrasi için mücadele ederken bile baskıya bakkk. Eskiden “tatlı su demokratları” vardı, şimdi etrafı tedirgin demokratlara döndürdüler.
Neyse ki bitiyor. Sadece hala tercihinizi kullanmadıysanız, son ve zor bir soru kaldı.
Öyle “evet mi hayır mı vereceksin, söyle bana nedir senin cevabın” demek kolay...
* * *
Ben böyle günlerde herkesi dinler, tüm tedirginliğimi alır dolaba kaldırır, asıl soruyu bulmaya çalışırım. Neyin peşindeyiz biz?
Geçmişte, ‘papatyaların, prenslerin, yeni yetme zenginlerin olduğu düzenden kurtulduk’ derken, siyaset kendi cemaatini, kendi rantını, kendi medyasını ve hatta kendi hukuk düzenini mi yaratmaya çalışıyor. Kardeşlik ve huzur beklerken, kökten mi kırılıyoruz?
Ya da samimi bir demokrasi arayışında önemli bir viraj mı bu....
Tüm tedirginliğinizi içinizden atın, içinize sine sine gidin tercihinizi kullanın.
Yeter ama bu kadar tedirginlik, bugün yalnızca özgür olalım...
Üretim sevdası ‘Pano’ya dönüştü
İZMİR’İN köklü, sanayici ailelerinden biriydi Akdemirler. 80’li yıllar için zor üretimler gerçekleştirdiler.
Eva çamaşır makinasıyla ailenin zor bir alanda üretim yapma çabası saygı yaratmıştı.
Sonra dayanıklı tüketim malları satışı ve otomobil bayiliği ile yol aldılar. Geçenlerde dikkatimi çekti. Yaklaşık iki yıl önce Akdemir’lerde göreve başlayan genel koordinatör Atilla Tezer’in de etkisiyle bir hareketlenme vardı.
Yanılmamışım, yeniden, hırslı bir üretim sevdası sarmış Akdemir ailesini.
Bu kez Pano markasıyla mobilyadalar.
1960 yılında kurulan Akdemir 50. yılına girdi.
Ahmet, Uğur, Sedat Akdemir kardeşler yeniden bir Türkiye markası yaratmanın, heyecanı içindeler.
Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Akdemir, ticaretin satışın daha kolay ve kazançlı olduğunu belirtse de, üretim yapma alışkanlığını sahne tozu yutmaya benzetiyor. Şirketlerde yeniden yapılanmanın içerisine girdiklerini anlatan Akdemir, bir yandan da aile anayasası oluşturarak yeni atılımların içerisinde olduklarının sinyalini veriyor.
Pano’nun üretimini Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde gerçekleştiriyorlar. Üretimin başında kardeşlerden Uğur Akdemir var. Grubun yeni marka yaratma çabasını onunla konuşuyoruz.
Dayanamamış iddialı bir üretime yeniden yönelmişsiniz?
Dayanıklı tüketim malları ve otomobil satışlarına devam ediyoruz. 20 ilde 800 bayimiz var. Royal halı bayiliği, Hover beyaz eşya, Daihatsu, Yamaha, Apple’ın distribütörlüğü derken geniş bir satış ağımız oluştu ama kanınızda üretim varsa, rahat duramıyorsunuz.
Üretim için neden mobilyayı seçtiniz?
Aslında 25 yıl önce kurduğumuz gıda firmamız devam ediyor. İhracata yönelik gurme ürünleri üretiyoruz. Burada geldiğimiz nokta belliydi. Bir ara İtalyan ortaklarımızla mobilya üretme girişimimiz oldu. Eva markası ile ürünler yapma tecrübesiyle, o deneyimizi birleştirmek istedik.
Pano iddialı bir marka mı olacak?
Kendi segmentinde evet. Mobilyanın aranılan markalarından biri olması için çabalayacağız. Ayrıca Çin’den bahçe mobilyaları getiriyoruz.
Üretime ne zaman başladınız ?
Üç yıl oldu başlayalı. 2008-2010 arası yüzde 400 büyüdük... Romanya, Yunanistan, İsrail’e ihracata başladık. Batı Akdeniz ve Ege’de yaygınlaşmaya başladı.
Pano nasıl ürünlerden oluşacak ?
Oturma grupları üretiyoruz. Fonsiyonel, modern, raylı olmayan ürünler üretiyoruz. Metal iskelet olması özellikle sağlamlık garantisi veriyor. 2010 -2011 yeni modeller çıkartacağız.
Hırslı bir üretime başladığınıza göre yeniden başka ürünler de gündem gelebilir mi ?
Eva mini çamaşır makinası ülkede bir döneme damgasını vurmuştu ama pahalı bir maliyetti. Ayrıca tüm ürün gamını da üretmek gerekiyordu. Pahalı bir maliyetti. Ama biz Eva markasıyla yeni ürünler yapmaya devam edeceğiz. Kendi markalarımızla büyümek istiyoruz.
Yastık altındaki para ortaya çıktı
Yaklaşık iki yıl önce Akdemir’de göreve başlayan Atilla Tezer deneyimli bir CEO.
Yaşar Dış Ticaret ve Tuborg deneyiminin ardından General Motors Europe Avrupa operasyonlarını yöneten Zürih merkezde 3,5 yıl görev yapmış.
İnci Holding’de finans direktörlüğünden sonra geldiği Akdemir grubunda işe başlamasıyla birlikte krizde etkisini sert göstermiş.
Grup otomobil satışları ve dayanıklı tüketim mallarıyla faaliyet gösteriyor. Yani krizin darbe vurguduğu iki öncelikli alan.
Başlangıcınız biraz şansız olmuş, ne kadar etklendiniz krizden?
Otomotivde 2008’e göre 2009 de satışlar yüzde 20 azaldı. Dayanıklı tüketim mallarında ise yüzde 30’a varan daralma yaşadık.
Nasıl aşmaya çalıştınız?
Servis hizmetlerimizi büyüttük. Küçülen ciro içinde karlılığı artırmaya çalıştık.
Otomotiv pazarı daraldı ama Toyota büyüdü. Bu bizim için şanstı. Şirketleri yeniden yapılandırdık, şirket sayısını azalttık, ’ye indirdik.
Ek önlemler getirdiniz mi ?
Stokları azalttık. 2009’da 7 stokla 600 araba sattık. Alacaklarımızı daha sıkı takip ettik. Riskimizi yaydık. Kar etmeyen operasyonları kapattık. Mobilya gibi karlı işlere ağırlık verdik. Satış sonrasına yoğunlaştık.
Özellikle otomobil satışları krizin nabzını tutmak gibi. Yeniden satışlar arttı mı ?
Evet eskiye döndük ama otomobilde alıcının profili değişti. Eskiden iki yılda araba değiştirenler, yüzde 75 banka kredisi kullanarak otomobil alırdı. Şimdi otomobiller yüzde 75 nakit, yüzde 25 banka kredisiyle alınyor. Yani yastık altındaki para ortaya çıktı.