Arap ve Müslüman ülkeler arasında Anadolu’ya en çok benzeyen ülke, kuşkusuz İslam öncesi ve sonrasında et ve tırnak gibi yaşamış olan Suriye.
Ancak bugünlerde, katillerce yarım asırdır yönetilen Suriye’den gelen haberler çok üzücü.
Suriye rejimi bugüne kadar tek düşman olarak halkını gördü. Oysa İsrail rejimi, kendi vatandaşının birinin burnunun kanamasına bile tahammül edemez.
Suriye rejimi, namlusunu sürekli halkına çevirirken, İsrail rejimi bugüne kadar hiçbir zaman namlusunu kendi halkına çevirmedi.
İsrail rejimi bugüne kadar düşman olarak telakki ettiği halklarla savaşırken, Suriye rejiminin tek düşmanı sadece kendi halkı olageldi.
‘Mavi Marmara’nın katili Benjamin Netanyahu mu daha tehlikeli, yoksa Beşşar Esad’mı?
Netanyahu, düşman olarak tanımladığı Mavi Marmara’ya operasyon yapıp, 9 masumu katletmişti. Oysa Esad, son bir aydır vatandaşını katlediyor…
Görüntülerini izledik. Esad’ın muhaberat görevlisi, 2 yaşındaki bebeğin başucuna gelip, başına sıkıp katlediyor.
ElCezire’de yayınlanan görüntülere göre bir subay, 65-70 yaşlarında bir ihtiyarı yakalayıp, telsizle amirini arıyor. Merkezden gelen talimat; “buraya getirme, gebert!”
Subay “hayır” deyince, telsizi yanındaki askere vermesini istiyor. Telsizdeki talimat: “Yanındaki subayı vur!” Muhaberat görevlisi, kendi canını kurtarmak için subayı öldürüyor.
Yakaladıkları kadınlara, muhaberat merkezindeki herkes sırayla tecavüz ediyor. Birde tıpkı Irak ve Afganistan’daki ABD askerleri gibi kaydediyorlar. Erkekler “işkence koltuğu” olarak isimlendirilen özel sandalyeye oturtulup, önce konuşturuluyor, sonra “bel kısma makinesi” olarak da adlandırılan bu sandalye de belleri kırılıyor.
Tekrar soralım: Sözde düşmanıyla mücadele eden İsrail rejimi mi, yoksa halkıyla mücadele eden Suriye rejimimi daha tehlikeli? Bu durumda İsrail’e ve yardımcılarına lanet okuyup fakat Suriye’yi savunanların ya da olup bitenlere sessiz kalanların oturup bir daha düşünmesi gerekmez mi?
* * *
Kimi beyinsizlerimizde çıkmış, Suriye üzerinde komplo kurulduğundan söz ediyor. Neymiş? ABD Suriye’yi işgal edecekmiş, üçe bölecekmiş, bunun için para veriyormuş…
Bunu söyleyenler, ya Esad’dan para alan uşaklar, ya da akıl dışı şeyler söylediğinin farkına varamayan bunaklar. Bunların bir kısmının Suriyeli olduğu ve Suriye istihbaratının adamı olduklarını bilmeyen yok.
Bu haberleri yayanlardan biri de, Libya ve Suriye konusunda -bağlı olduğu iktidar gibi- aklı karışık olan Anadolu Ajansı… Neymiş? Suriyeli muhalifler ABD’den ‘3000 dolar’ yardım almışlarmış... Belgesi var mı yok? Çamur at ki, fitne oluşsun.
Diyelim ki muhalifler, ABD’den para alıyor. Peki, rejimler almıyor mu? Alıyorlar. Neden bu günlerde, rejimlerin ABD’den aldığı yardımlar haber olmuyor?
‘İktidar yardım aldı’ dediğinizde, hedef bellidir. Oysa ‘muhalifler’ dediğiniz de, özgürlük talep eden halkların tümünü kirletmiş oluyorsunuz.
Neden yalan haber yaymak için kendilerinin çok büyük paralar aldıklarını söylemiyorlar?
Bende ilk günlerde Arap fıtratındaki değişimi algılayamamış ve hata etmiştim. Oysa biz hata ederken, bu çevreler gibi, halkların haklı özgürleşme taleplerini göz ardı etmemiştik. Devrim yapılan ülkelerdeki gelişmeler ümit verici olmakla birlikte, Ardan Zentürk’ün dünkü yazısındaki tespitleri aslında bizim bakış açımızın göz ardı edilmemesi gerektiğini de açıkça gösteriyor.
* * *
Tunus ve Mısır’la ilgili eylemlere katılan, Mavi Marmara olayında Levent’i ve Taksim’i dolduran İstanbullular, ne yazık ki Suriye ve Libya konusunda aynı duyarlılığı göster(e)medi.
Önceki tepkiler, iktidarın hem İsrail’e yönelik, hem de Tunus ve Mısır’a yönelik yaklaşımından kaynaklandığını gösteriyor. Bugün iktidar, Libya ve Suriye konusunda daha “çıkarcı” davrandığı için, teb’ası da iktidarını taklit ediyor.
Bir medya patronu geçenlerde bana; “Ak Parti’nin, anayasayı değiştirecek nitelikte oy almasını engelleyici hiçbir girişimde bulunmamak gerektiğini” söyledi. Demek ki, her şey iktidar içinmiş. Suriye’de rejiminde, gencecik kızlara yüzlerce alçak tecavüz ederken, birileri hâlâ 367 hesabı yapabiliyorsa, yuh olsun bize yuh, yuh, yuh!
Hain, katil, alçak ve sair ne kadar aşağılık sıfat varsa tümünü hak eden Suriye rejimini, Tahra’nın aleni desteklediği açık. Ankara’nın sessizliği ise, destek değilse nedir? Bu dünyada, Tahran’ı suç ortağı yapabilir, Ankara’yı da aklayabilirsiniz… Ya hesap gününde, düşünce ve planlarınız tutmazsa… Katillerin amellerinden size de pay çıkarsa… Yüz kişinin tecavüzüne uğramış bacımız sizden de davacı olursa…
Dün, Ankara ve İstanbul’da gerçekleştirilen protesto eylemlerine, Ankara’dan vize gelmediği için katılamayan “Müslüman cemaatler”, Milliyet’ten Kadri Gürsel ve Semih İdiz’i, Hürriyet’ten ise Ferai Tınç’ı okuyup, kim bilir belki utanırlar.
Ey İsrail’e lanet okuyanlar! Suriye’ye on kat daha fazla lanet okumadığınız müddetçe, o ateş sizi de can evinizden vurur.
Dün gece, Suriye’nin İstanbul Başkonsolosluğu önünde atılan “işbirlikçi iktidar istemiyoruz” sloganını, 8 yıldır ilk kez duydum. Seçim öncesi atılan bu slogan, siyaseten de olsa bazılarının aklını başına getiremezse, gerisi boş…