Tecavüz…
Doğu'da, Irak ve Suriye'de savaş hali var...
- Dolar 3.40'ı aşmış...
- 'Başkanlık gelmezse batarız!' feryatları ediliyor...
- Adaletin, demokrasinin, barışın, insan haklarının lafı bile edilmiyor...
- Devlet kurumları tamamen iflas halinde...
- Ekonomi çökme noktasına gelmiş...
- ... v.b
İşte tüm bu keşmekeşin içinde hem gündem değiştirmek hem de itiraz gelmezse amaca biraz daha yaklaşmak adına gündeme geldi bu tasarı. 'Sinir uçlarına dokunması olası olmayan' bu kanun tasarısının aniden ortaya çıkıvermesi, bir tesadüf müdür sizce?... Açıkçası pek öyle gelmedi bana.
Aslında güzel ülkemiz son kırk-elli yılda tarihinde hiç olmadığı kadar İslamileşti. Zaten son 14 yıldır da İslamcı parti tarafından yönetiliyor. Mesai saatleri bile artık namaza göre düzenleniyor oldu. Eğitim öğretim İslamileşti, okullarda Cuma namazına göre ders yapılmasına ilişkin genelge bile yayımlandı. Evet, Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar İslamileşti ama ahlakını ve aklını bugünkü kadar yitirdiği bir dönem görmedim ben açıkçası. Göreniniz var mı bilmem…
Güzel ülkemiz yazık ki hırsızlık, yolsuzluk ve ahlaksızlık pençesinde kıvranıyor. Anasının çıplak dizinden, öptüğü kız evladından bile tahrik olduğundan dem vuran yaratıklar, din-iman edebiyatıyla çocukların üzerinde tepiniyor, yetmiyor, ensestin, livatanın iğrenç dehlizlerinde dolanıyorlar. “Güzel ahlak dini” İslam’ın bekçisi olması gereken Diyanet ise akıl almaz fetvalarıyla(En azından bugüne kadar gazetelere yansıyanlara bakmak yeterli) ahlaksızlığa çanak tutuyor. Bir kızın erkek arkadaşıyla yan yana oturmasını günah sayanlar, 13 yaşında evlenmesini uygun görüyor. Şimdi bu yasa tasarısı ile de desteklenir hale geliyor.
Unutulmamalıdır ki tecavüz bir namus meselesi değildir. Tecavüz edilenin namusu kirlenmez, zarar görmez. Güveni, ruhu, bedeni zarar görür... “Namusunu temizledi, namusu kirlendi, ne giymişti, orada ne arıyordu?” bakış açılarının değişmesi gerekir artık. Zira böyle yapılarak her seferinde tecavüzcü ile empati kurulur. Bu ise en büyük sakıncadır. Bir varlık tecavüze uğradığında, dayak yemiştir, işkenceye maruz kalmıştır, fiziksel ve ruhsal şiddete uğramıştır, sessiz kalıyorsa tehdit ediliyordur, sessiz kalıyorsa bu toplumun rezil bakış açısından dolayı kendinde bir suç görüyordur. Kadına, çocuğa, hayvana yapılan tecavüze sebep bulmak, şakasını yapmak bir yerde tecavüzcünün kendisini haklı görüp, yaptığının doğru olduğuna inandırmaktır. Şimdi ise bu yasa, adeta tecavüzcüye hediye niteliği taşıyor.
Tekke ve zaviyeler neden kapatılmıştı biliyor musunuz? Çünkü o günlerde de, sübyancılık ve haşhaşilik had safhaya ulaşmıştı. Günümüzde ise vakıflar aracılığıyla tekke ve zaviye çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. “Hilafeti getireceğiz!” diyenlerin, tarikatlara sivil toplum örgütü diyenlerin neleri amaçladığı artık anlaşılıyor mu acaba?
Din yoluyla insanın ruhunu, iç dünyasını ele geçirip, her türlü insani hak ve özgürlüğünü elinden alıp -yaşama hakkı dahil- köleleştirirsin. Düşünemeyen bir robot haline getirdiğin, zihnini kontrol ettiğin zavallılardan canlı bombalar yetiştirmen hiç de zor değildir.
Tecavüze uğrayan ve karşı koyacak gücü olmayan mağdurların, zorba ile aralarında efendi-köle ilişkisinden daha ağır, asalak bir bağ oluşur, tıpkı sırtına yapışan keneye bir şey yapamayan hayvan gibi çaresizce kabullenirler. Aralarındaki bu kirli sır, kurtulamadıkları parazitler gibi dışarı atılamaz, “öğrenilmiş çaresizlik” tam anlamıyla budur ve geneleve mahkûm edilmiş sermaye gibi ortamdan kaçıp kurtulamazlar. ‘Depremle yaşamaya alışmalıyız’ diyen sivri akıllıları biliyorsunuz. Tecavüzle yaşamaya alışmış mağdurlara verilen vaatler vardır; “Eline fırsat geçtiğinde sen de aynısını bir başka zayıfa yaparsın, bu devran böyle döner oğlum”.
Tecavüz meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Oysa tecavüzden belini doğrultamayan bir toplum isyan edemez. Böylesi bir toplum, işgal ordularının yaptıklarını birbirine yapar, toplama kamplarını kendi iradesiyle kurup, kendi çocuklarına tecavüzü organize eder. İşte istenilen ümmet türü. Bundan âlâ ümmet mi olur?
İşte bu nedenle analara seslenmek istiyorum. Uyanın artık... Sizler de bu ülkenin erkek vatandaşlarıyla aynı haklara sahipsiniz. Aslında daha daha fazlasınız. Anasınız, ablasınız, bacı, kardeş, eş ve çocuksunuz. Hatırlayın, sizler Ulusal Kurtuluş Savaşımızı nasır tutan elleriniz ve sevgi dolu yüreğinizle kazanmadınız mı? Kurtuluş Savaşında eli silah tutan Fatma Bacım gibi, ülkesini savunmada kahramanlık destanı yazan Nene Hatun gibi, adı bu ülkemizin topraklarına karışan binlerce anamız bacımız gibi direnelim ve bu yasaya karşı çıkalım. Cinsel istismara uğrayan çocuklarımız bu yamyamların eline bırakılamayacak kadar değerlidir.
Lenin’in dediği gibi: “Dokunulmazlığı olan tek sınıf çocuklardır.” Kimsenin çocuklarınıza, çocuklarımıza dokunmasına izin vermeyelim.