Tarım Bakanlığı’ndan Şok İtiraf
TRT Haber kanalında yayınlanan ‘Büyük Takip’ programı başarılı yayınlarına bir yenisini daha ekledi.
Cuma akşamı yayınlanan programda, çoğunluğu tarafımızca malum olsa da, geniş kitleler açısından çok sarsıcı bilgiler vardı.
Öyle ki program, Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı’ndan, kamuoyunca bilinmeyen ilginç ve şok edici bilgilere de yer verdi.
Ama önce TSE Başkanı’nın açıklamalarına bakalım. Malum, TSE geçtiğimiz yıl “helâl sertifika” vermeye başlamıştı. Başkan diyor ki: Biz helâl belgesini firmaya değil ürüne veriyoruz. (Sanki başkası firmaya veriyormuş gibi) Örneğin A firmasının 20 ürünü vardır. Biz sadece müracaat ettiği ürüne veririz.”
Mesela çeşitli ürün üreten bir bisküvi firması, ürünün birine helâl sertifikası alacak, diğerlerine ise almayacak. İnsan sormaz mı ‘neden tek bu ürün diye?’ Bu durumda bir ürününe helâl sertifikası alan firma, zımnen diğer ürünlerinin helâl olmadığını kabul etmiş olmaz mı? Gerçek amaç ticaret değil ise, bundan bana ne diyebilir misiniz?
TSE Başkanı, TRT’ye verdiği mülakatta bu konuya şöyle açıklık getiriyor: “Bazı firmalar birkaç ürününe helâl belgesi alıyor ve sanki tüm ürünleri helâlmiş gibi, etik olmayan yöntemlerle reklam ediyor. Kamuoyunu yanıltıcı reklam kampanyası yapıyor.”
Peki, etik olmayan yöntemlere müracaat eden bir firmaya, nasıl olur da kim hangi hakla helâl belgesi verir? Bu halde bir firmanın helâl sertifika aldığı ürünlerde etik davranacağını nasıl garanti edersiniz?
TSE’nin mantalitesi hakkında daha önce eleştiriler yaptığımız, hatta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 26 Kasım 2011’de Afyon’da tertip ettiği “Günümüzde Helâl” programında TSE’nin sistemini müzakere etmiş biri olarak, bu konudaki fikirlerimiz kamuoyunun malumudur.
Lakin TSE Başkanı’nın bir iddiası var ki, ona temas etmemek mümkün değil. TSE’nin yarı resmi bir kamu kurumu olduğunu belirten Başkan: “Türkiye’de bu işe yetkili tek kuruluş TSE’dir. Biz milli bir kuruluş olarak, bizim dışımızda bir başkasının yapması mümkün olmadığı için biz yapıyoruz.”
Ancak bir diktatörlükte söylenebilecek bu sözleri kabul etmek imkânsız. Bu gün bu ülkede, TSE dışında kendi adına helâl sertifika düzenleyen ve başkasının sertifikasını pazarlayan yüzlerce kuruluş ve firma var. Hatta Alman TÜV bile sertifika dağıtıyor. Bu yapılanlar hukuksuz ise, TSE Başkanı’nın acilen yargıya gitmesi gerekir.
Ama yargıya giderlerse asıl tartışmalı hâle gelecek taraf kendileri olacak. Öte yandan yaptıkları sertifikalandırma, ‘yanımıza Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan bir uzman alarak sertifika veriyoruz’ diyerek içinden çıkılacak kadar basit bir iş değil.
Kendilerinden resmi yazı ile aynı zamanda başkanı da oldukları SMICC tarafından yayınlanan ve İnternet’te yayınlamaya cesaret edemedikleri standartlarını istemiştim. Demagojik bir cevapla geçiştirip, vermediler. Diyanet’in programında da SMICC yetkililerinden istedim. Yine veremediler, vermek istemediler. Diyanet’in programında da ifade ettiğim üzere, o standartların, sunumları öncesinde en azından katılımcılara dağıtmaları beklenirdi ki, şeffaf oldukları görülebilsin. Ama onu da yapmadılar, yapamadılar. Buradan tekrar istiyorum. Ya gönderip iyi niyetli olduğunuzu gösterin, ya da saklayarak size olan güvensizliğimizin sürmesine katkı yapın.
Bu vesileyle 16 Haziran 2011’de AA’ya verdiğiniz: “Fransız, İtalyan, Belçika, Hollanda, Amerikan firmaları bu belgeyi çatır çatır 3 günde alırken, Türk firmaları 'Gözünün üzerinde kaşın var' denilerek aylarca, yıllarca bu belgeye sahip olamayarak, İslam ülkelerindeki gıda pazarını kaybedecekler. Yani olayın ticari boyutunu görerek, bu konuda tüm tarafların bize tam destek vermesi gerekiyor. Tamam, çok ciddi bir belge parası var, ama onun içinde aslında yıllık 930 milyar dolar olan helâl gıda pazarı var. Dünya genelinde 930 milyar dolardır geçen yılki helâl gıda pazarının cirosu. Bu ciroda iş dünyamızın geri planda kalması anlamına gelir. Bunu yapmaya da hiçbirimizin hakkı yok” şeklindeki devam eden ve amacınızı izhar ettiğini düşündüğümüz konuyu kamuoyuyla bir kez daha paylaşıp, takdiri helâl ve temiz ürün tüketmek isteyen insanlara bırakarak, başlıkta belirttiğimiz şok edici konuya geçelim.
TARIM BAKANLIĞI HELÂL SERTİFİKA DAĞITIYORMUŞ MUŞ MUŞ
Bu itirafı bende ilk kez ‘Büyük Takip’ programında duydum.
Eski İstanbul Tarım İl Müdürü ve yeni Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Kavak: “Bizim ülkemiz insanının bu hassasiyetini Tarım Bakanlığımız dikkate aldığı için, ihracatta da ihracatçımıza çare olması ve önünü kapamama anlamında, bir de karşı ülkenin tercihlerine cevap verme anlamında, helâl belgesi isteyen ülkeler için helâl belgesi düzenleme yetkisi veriyoruz. İl müdürlüklerimizde 2002’den bu yana bu işlemleri yürütüyoruz” dedi.
Bakanlık yetkilisi özetle şunları söylüyor:
Bir: İhracatta, ihracatçımıza çare olması ve önünü açmak için,
İki: Alıcı ülkenin tercihlerine cevap verme amacıyla,
Üç: 2002’den -yani Sami Güçlü’nün Tarım Bakanı olduğu günden- bu yana, Tarım İl Müdürleri isteyen firmalara helâl sertifikası veriyor!
Ahmet Kavak’ın itiraflarını dinleyince, altı-yedi yıl önce bir başsavcı ile yaşadıklarım aklıma geldi. Bir gün savcılıkta işim vardı. Bir vakfa zorla bağış yapmamı istedikleri için, başsavcıya çıktım. Başsavcı da parayı almak zorunda olduklarını, yasa da böyle emredildiğini söyledi. Bende, ‘hangi yasaysa onu gösteriniz ben de vereyim’ dediğimde, ‘o gizli bir yasa’ dedi.
‘Bu ülkenin anayasasında hukuk devleti yazdığını ve gizli bir yasasının olamayacağını belirterek, bir ülkenin başsavcısı bunun aksini söylüyorsa; şimdi beni alır, içeri atar kimse izime rastlayamaz. Şayet böyle değilse, bana o yasayı göstermelisiniz’ dediğimde; karşımda nereden çıktı bu bilgiç dercesine bakan bir savcı duruyordu. Beni ikna edemeyince, çaresiz memuru arayarak işimin yapılmasını sağladı. Gizli yasa dediği de, Adalet Bakanlığı’na ait bir vakfa zorla bağış alma talimatıymış…
Bakanlık diyor ki: Ben 2002’den bu yana, hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın, sadece ihracatı kolaylaştırmak ve alıcı ülkeleri ikna etmek amacıyla ‘helâl belgesi’ dağıtıyorum.
Yazık çok yazık… Bu ülkeye zerre miktar inancım vardı, onu da kaybettim.
Şimdi Bakanlık şu sorulara cevap vermek zorunda:
Bir: İsteyen firmalara hangi kriterlere göre helâl belgesi verdiniz?
İki: Bu belgeler için para alınıyor mu?
Üç: Para alınıyor ise bu paralar bütçeye mi aktarılıyor? Bütçeye aktarılmıyorsa, nasıl kullanılıyor?
Dört: Bugüne kadar kaç firmaya helâl belgesi verildi?
Beş: Bu belgeler hâlen de verilmekte mi?
Altı: Bu belgenin alınabilmesi için, talep sahibinin neler yapması gerekir?
Yedi: Helâl belgesi almak için, müracaat edipte belge alamayan firma veya ürün oldu mu?
Sekiz: Belgeyi tanzim edenlerin dini yetkinlikleri var mı? Yoksa sizde yanınızda Diyanet’ten bir görevli bulunduruyor musunuz?
Dokuz: Bir Musevi veya Hıristiyan ya da başka bir inanç mensubu il müdürlüklerinize gelse, onların dini içinde helâl belgesi düzenler misiniz?
On: Bu belgeler neden iç pazara yönelik değil de, sadece ihracata yönelik verildi?
On bir: Verdiğiniz belgelerle ilgili herhangi bir ülkeden belgenize yönelik bir eleştiri geldi mi?
On iki: Bu konu neden bu güne kadar kamuoyundan gizlendi?
On üç: TSE Başkanı, ‘Bakanlıklar bile bizden izinsiz yapamaz’ dediğine göre, Bakanlığınız bu iş için TSE’den izin almış mıdır?
On dört: Programda iddia edildiği üzere iç pazarda; üzerinde ‘domuz mamulü yoktur’ ifadesi içeren her ürünün yüzde 100 domuz içermediğini, Bakanlık garanti eder mi? Mesela aksi yönde, üstelik Bakanlığınıza ait laboratuar da domuz içerdiğine dair sonuç belgesi yayınlansa ne yapacaksınız?
Soruları daha da artırabiliriz. Fakat arifler ne demek istediğimizi anladılar. Ayrıca Bakanlığın bu sorulara açık yüreklilikle yazılı cevap verip, beni utandırmalarını bekliyorum.
Bu çağrımız; Avrupa’dan tercüme edilerek yayınlanan yüzden fazla yönetmelik ve çok daha fazla tebliğle işi, iyice içinden çıkılmaz hâle getiren, ayrıca küçük, geleneksel ve sağlıklı gıda üreten üretici için, altından kalkılmaz bürokratik ve despotik düzenlemeler yapan ve bu şekilde değiştiğini iddia eden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın değişiminin sözde mi, özde mi olduğunun ispatı içindir.
Bence cevap gelmeyecek, sizce gelir mi?
http://www.timeturk.com/tr/makale/kemal-ozer/tarim-bakanligi-ndan-sok-itiraf.html