content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

28 Kas

Tarihin Altında Kalanlar

BİZ BUNLARI ELLİ DOKUZ YIL ÖNCE YAZMIŞTIK.
DERSİM KATLİAMINDAN TARİHİ GERÇEKLER
CHP. Zihniyeti bellidir… Kurulduğu günden beri halkımız tarafından ilgi görmeyen, iktidar olamayan, asla olamayacak, her devirde milletin sinesine saplanan altı oklu bir parti.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün bir eser yazıyor, Dersim Katliamını bilgi/belgelerle gündeme getiriyor, Kıyamet kopuyor. Solcuların, bu zihniyetin işi/gücü; Atatürk’ün, sözüm ona Cumhuriyetin, devrimlerin arkasına sığınarak, demagoji yapmak, menfa atlanmak ve suları bulandırmaktır.
Tarihi gerçekleri; bir noktaya kadar gizleyebilir, milletten saklayabilirsiniz. “Yalan söyleyen tarihin” yalanlarını, ne kadar yutturabilir, siyaset ve ideoloji haline getirebilir, ört/bas edebilirsiniz?
“Zafer mi, hezimet mi?” olduğu, İsmet İnönünün koynuna konan Şadim isimli fahişenin bedeli olarak kaybedilen, hâla tartışılan Lozan’da saklanan bilgi/belgeler yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor, tabular yıkılıyor, perdeler açılıyor ve birilerinin ödü patlıyor. Özellikle bu mümtaz millete yıllardan beri zulmeden, cüce beyinlerin, hatta beyinsizlerin ve gerçek yobazların yaygara koparmaları, kendi güdümlü medyalarında olup/bitenleri şişirmeleri, yutturmaları, ters yüz etmeleri dikkati çekiyor.

Çeşitli bilgi ve belgelerde, yayınlanmış kitaplarda, verilen konferans ve televizyon programlarında yer alan DERSİM KATLİAMI ile ilgili bazı satır başlarını aynen buraya almak istiyorum. Okuyun ve artı/eksilerle kararı temiz vicdanlarla siz verin. Okumayan, okumadığı için bilmeyen, bilmediği için düşman kesilen ve yaşamayan güruhtan olmayın.

• DERSİM'DE SÜVARİ ERİ OLARAK GÖREV YAPMIŞ KARS’LI ASKERİN ANLATTIKLARI.
"Köylüleri topluyorduk, bir araya getirip 'sizleri koruyacağız, kurtaracağız' diyerek dere kenarlarına veya uygun gördüğümüz yerlere götürüp makinalı tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, çocuk, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini, hepsini öldürüyorduk. Subaylar hiçbir aleviyi sağ koymayın, öldürün diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı. Kollarını sıvazlayıp bilezik, kolye gibi altınları kapmak için hırslı bir yarış başlıyordu. Kadınlar için altın takmanın önemi büyük olduğundan kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler de alınıyordu, alevi öldürüp cennete gitmek, altınlarına da sahip olup bu dünyada da rahat yaşamak o günlerde önemliydi. Velhasıl birçok köyde benzer bu tür şeyler yapıldı. bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma."
"Bir gün, 4-5 yaşlarında bir çocuğu komutan bana göstererek 'öldür' dedi. Ben yapamam deyince, yüzbaşı rütbesindeki komutanım çocuğu ayağından tuttu. Güçlü ve kuvvetli elleriyle yanı başındaki kayalara başı gelecek şekilde kaldırıp, kaldırıp vurmaya başladı. O an hafızamı kaybetmişim. Kendime hastahanede geldim. havadeğişimi verdiler. Bir daha da dersim'e yollamadılar. Çünkü herşey bitmişti."
"Yine bir gün cesetlerin arasından bir çocuk sağ olarak çıktı. tahminen 5-6 yaşlarındaydı. eliyle sürekli gökyüzünü işaret ediyordu, 'Yukarıda allah var, korkmuyormusunuz?' gibisinden. taranarak öldürüldü. Unutmak mümkün değil."
(bkz:http://www.dersim.biz/html/taniklar1.html )

•24 eylül 1925 tarihli "Şark Islahat Planı", Kemalist Cumhuriyetin bütün bir Kürdistan politikasının neredeyse "Manifesto"su olarak adlandırılmayı hak etmektedir. İmhanın ve asimilasyonun her türlü biçiminin kurumsallaşması anlamına gelen bu planın anılmayı hak eden düzenlemeleri ise şunlardır:[8]

* Yugoslavya'dan gelen türk ve arnavutlar ile iran ve kafkasya'dan, rize, trabzon ve erzurum çevresinden getirilecek türkmenlerin bölgedeki (kürdistan'daki) büyük bir havzaya yerleştirilmesi.

* Van ile Midyat arasındaki hattın batısında kalan ve hemen hemen tamamı boşaltılmış olan ermeni arazilerine türklerin yerleştirilmesi. Kürtlere kiraya dahi verilmemesi.[9]
* 10 senelik bir programla yugoslavya, Bulgaristan, Kafkasya ve Azerbaycan'dan getirilmesi planlanan beş yüz bin nüfusun nakli için yıllık 5 milyon lira tahsis edilmesi.

* İsyanlara karışan köylüler için isyan zararları bahane edilerek ek vergi konulması.
* İsyanlara karışan köylülerin, ailelerinin ve akrabalarının batı'ya sürgünü.
* İsyan bölgesindeki memuriyetlere, tali düzeyde bile olsa kürt olanların kesinlikle atanmaması.
* Bölgedeki tüm memur ve askerlere % 75 oranında zam yapılması.
* Bölgeye (özellikle dersim'e) türk ocakları ve yatılı okullar, "mükemmel" (planda aynen böyle geçmektedir-ş.r.-) kız okulları açılması.
* Fırat'ın batısında kürtçe konuşmanın kesinlikle yasaklanması, özellikle kadınların türkçe konuşmaya teşvik edilmesi.
* Kürt bölgelerinde hızlı bir şekilde karakol, askeriye ve sınır karakollarının inşa edilmesi ve aralarında iletişim ağının kurulması.

* Kürt bölgelerine yabancı şahıs ve kuruluşların hükümetin izni olmaksızın girememesi.
• "Eşkiyaya iltica eden köyler, tamamen yakılmaktadır. Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrıdağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk'ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkiyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekatında imha edilenlerin sayısı 15000 kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur."
• Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın , 18 eylül 1930'da Başbakanlığa sunduğu rapordan:
"Erzincan ilindeki incelemelerim sırasında ekomomiyi önemli surette zarara sokan ve bu il dahilindeki asayişsizliğin en önemli amillerinden olan Aşkirik, Gürk, Dağbey, Haryi köylerinin tedip ve tenkiline zorunluluk gördüm. Bu bölgede çok şımarık bir durum almış olan bütün kürt köylerine bir etki yapmak ve devlet nüfuzunu hakim kılmak için Erzincan'a nakledilecek bir hava kıtası ile bu köyleri tahrip etmenin uygun olacağı düşüncesindeyim"[17]
•O dönemde Malatya emniyet müdürü olan, sonradan demirel hükümetlerinde içişleri ve dışişleri bakanlığı yapmış olan İhsan Sabri Çağlayangil'in kendisinden şöyle aktarıyor:
•"...işte bu olay, Dersim isyanı'nın başlamasıdır. Atatürk olayla ilgileniyor ve ilgililere kesin talimat veriyor: ‘Bu meseleyi kökünden hallediniz.'"

•Hükümetin 1936'da aldığı Dersim yakınlarına yeni garnizonlar kurma kararı, kürt aşiretleri arasında büyük bir tepki yarattı. kürdistan'ın en sıra dışı önderlerinden, örgütçülüğünün yanında cesareti ve mütevaziliği ile halk ve aşiret önderleri arasına çok büyük etki sahibi olan Seyyid Rıza, bölgede askeri garnizon istemeyen aşiretlerin temsilcisi olarak, bu kararın geri alınması için general Abdullah Alpdoğan'la bir görüşme yaptı, ancak bu görüşmede anlaşma sağlanamayınca, geri dönüp bu gelişmeyi diğer aşiret liderlerine aktardı. görüşmelerin devam edeceği beklentisine rağmen general Alpdoğan bir genelge yayınlayarak "bütün kürt aşiretlerinden 200 bin silah toplamalarını" istemiş, hemen ardından da yerel garnizonlar yapımına başlanması üzerine bölge halkı bazı şantiyeleri basarak nöbetçilerin silahlarına el koymuştur. Seyyid Rıza, general Alpdoğan'dan "genelgesini iptal etmesini ve kürt halkının ulusal haklarını güvence altına alan yeni bir bölgesel yönetimin oluşturulmasını" istedi. bu talebe verilen cevap bölgeye toplam 50.000'in üzerinde insan gücüne sahip üç kolordu'yu bölgede konuşlandırarak, Dersim'i kuşatmaya almak oldu. Şiddetli çatışmalar başlamış, ancak hükümet büyük saldırı için 1937 ilkbaharını beklemişti. Pilotlarının başında , "ilk türk kadın pilotu", Mustafa Kemal'in manevi kızı Sabiha Gökçen'in de bulunduğu hava kuvvetlerinin dağ, taş, köy mezra demeden yaptığı bombardımana, karadan da kimyasal silahlar ve top mermileri eşlik edecekti. [20]
Çatışmalar sürerken Elazığ'a arabuluculuk için giden Seyyid Rıza'nın oğlu İbrahim dönüşte istihbarat şefi binbaşı Şevket'in adamları tarafından öldürülecekti. Oğlunu öldürenlerin kendisine teslim edilmesini isteyen Seyyid Rıza'nın bu talebi reddedilecek, bunun üzerine de çatışmalar yeniden başlayacaktı. Eylül 1937'de ise hükümet yetkilileriyle görüşmek üzere erzincan'a giden Seyyid Rıza tutuklanacak, sorgusu sırasında, kendisine Seyyid Rıza olup olmadığını soran genel müfettiş İzzettin Paşa'ya söylediği şu sözler ise tarihe geçecekti: "Ben Dersim'li Rızo'yum, dersim'de her meşe altında ve her dağ başında binlerce Rızo vardır. şu halde siz hangi Seyyid Rıza'yı soruyorsunuz?" [21]
18 kasım 1937'de, sadece 14 gün süren yargılama sonucunda aralarında oğlunun ve kardeşinin de bulunduğu toplam 11 kişi Elazığ'ın buğday meydanında asılacak, daha sonra da cesetleri Elazığ sokaklarında halka teşhir edildikten sonra da, bugün hâlâ "güncel" olan bir yöntemle yakılacaktı.

• Dersim katliamı'ndaki şiddetin örgütlü ve sistematik işleyişi ile boyutlarını kavramak açısından 1937 yılında genelkurmay tarafından, genel kurmay'ın kendi ifadesi ile "kayıt altında yüz tane" basılmış olan dersim adlı kitap her satırı ile dikkate değerdir.[22] kitabın "dersim'in islahı esasları" başlıklı bölümünde üç yıllık bir program çıkarılmış ve "birinci yıl yapılması gereken işler" sayılırken, "dağınık iskânın yasaklanması" şöyle açıklanmıştır : "mün¬ferit binalar birer eşkıya yatağı olduğundan bu konuda alınması düşünülen önlemler de en az diğerleri kadar şarttır." alınması düşünülen ve sonraları gerçekten de alınan, süreç içinde bir "kürdistan klasiği" haline gelmiş olan, bugün bile kullanılan önlemlerin en çarpıcısı şudur:
"... askeri harekat esnasında münferit evlerin yakıl¬ması lazımdır. geçit ve boğazlarda bulunan köylerin yıkılması ve bu kişilerin hükümet mürakebesine yakın köylere (bunu "stratejik açıdan önemli köylere" olarak okuyunuz-ş.r.-) na¬killeri, sarp yerlerde inşa edilen köylerin de aynı suretle yı¬kılması ve nakilleri faidelidir."
• ”Tarif edilen "köylerin nasıl yakılıp yıkılacağı" konusu da rastlantıya bırakılmamış, aynı dönemde askerlerin işini kolaylaştırmak için ayrıca özel kitapçıklar dağıtılmıştır.[23] Askerlere dağıtılan "Tunceli bölgesinde yapılan eşkıya takibi hareketleri, köy arama ve silah toplama işleri hakkında kılavuz" isimli kitapçıkta "evlerin nasıl yakılacağı" ayrıntılı olarak anlatılıyor¬, eğitimli askerler de kendilerine verilen görevi harfiyen ve "layıkıyla" her seferinde yapıyordu.[24] kitapçığın "köyde eşkiya araması" başlıklı bölümü¬nün ilk üç maddesinde köye nasıl yaklaşılacağı ve etrafı¬nın nasıl sarılacağı anlatıldıktan sonra diğer maddelerde şu "çok önemli bilgilere" yer verilmektedir:

(1-2-3 4- Yukarıdaki tertibat ile köy halkı toparlanır ve dışarıdaki birlik komutanının yanına getirilir. köyün büyüklerinden birkaç kişi rehin olarak tutulur. ondan sonra etraftaki mühim noktalar emniyet kuvvetleri ile tutulmaya devam edilerek köy taranır. bu esnada bir-iki makinelı tüfek yüksek damlardan mevziye sokulabilir.

5- Bir dam (bina, ev, ahır) içinde sığınıp mukavemet eden eşkiyayı imha için yakından kuşatılmalı pencere ve bacadan bomba atılmalıdır. müfreze, yanında top varsa as¬kere ateş eden köy top ile tahrip edilir. ( az isabetli atış ile) (bunu da " top mermileri isabetli kullanılsın" olarak okumak gerek-ş.r.-)
6- Silah atan köy (kuşatan birlikler emniyet ödevleri¬ne devam etmek suretiyle) yakılmalıdır.
7- Damlar taş ve topraktan ibaret olup, yalnız tavan ve direkleri ve ağaç dalları vardır. bunları yakmak güçtür. ancak dam üstünden bir kısım toprak atılarak ağaçlar meydana çıkarılır. toplanacak odun ve çalılar burada ya¬kılmak suretiyle bina ateşe verilir. oda kapısından içeriye odun yığarak ateşleme sureti ile genişletilir
Kılavuz'un "silah toplama" bölümü ise şu tavsiyeler ile noktayı koyuyor:

"Silah teslimine mecbur etmek için kadın ve çocukların toplanarak hükümete teslim edileceğini söylemek çok kere iyi netice verir. bu gibilerin damlarını yakmak faydalıdır."
•Türk egemenlerinin yukarıda sayılan "yıkma", "yakma", "top ile tahrip etme" yöntemlerinden daha etkili ve radikal çözüm getiren yöntemler kullanma konusunda ciddiye alınması gereken bir suç ve katliam sicili olduğunun en önemli kanıtı fevzi çakmak'ın 18 eylül 1930 tarihli raporudur. bu rapor, daha sonra genelkurmay tarafından kabul edilerek, "mücadele programı" niteliğinde kullanılmıştır. Raporun 2. maddesi şöyledir:

"...Çok şımarık bir durum almış tüm kürt köylerine bir etki yapmak ve devlet nüfuzunu hakim kılmak için erzincan'a nakledilecek bir hava kıtası ile bu köyleri tahrip etmenin uygun olacağı kanaatindeyim."[25]
Lütfen dikkat! "hava kıtası ile tahribi uygun olan" yer, "dağ, taş, mağara" değil, "insansız bir bölge" değil, hadi silahlı kürtlerin yaşadığı bir yer olsun(!), o da değil! "sivil" ve "silahsız" insanı ile, hayvanı ile, evi, bahçesi, çocuğu, kadını, yaşlısı ile köy de değil, köyler! şiddet ve imhada emperyalist ustalarından dersini iyi almış olan t.c. egemenleri, aynı performansı ve dönemi karakterize eden ifadeler ile "iskân, tedip, tenkil, sürgün" başta olmak üzere, 30'lara ve ‘40'lara damgasını vuracak her türlü hukuki, idari ve fiili inkâr ve asimilasyon politikalarında da gösterecekti. bu performansın belli başlı
kökenleri/dayanaklarını tekrar hatırlatmak gerekirse ; 1923 tarihli izale-i şekavet (eşkıyalığın önlenmesi) yasası, 1925 tarihli takrir-i sükun (huzurun sağlanması) yasası ile başlayan, 1936'da tunceli yasası ile, 1925 ve 1937 tarihli iskân yasaları, 1932 tarihli nüfus kanunu, 1934 tarihli soyadı kanunu[26] , istiklâl mahkemeleri ve benzer nitelikteki bir dizi yasa, sayısız yönetmelik, türk ocakları'nın, halkevlerinin, türk tarih kurumu'nun kuruluşu ve şark islahat planı ve genel müfettişliklerin tesisi gibi özel rapor, plan ve düzenlemelerdir. bunlara bir taraftan da, kürt isyanlarının ulusal özelliklerini yok sayarak, şeyh said örneğinde olduğu gibi dinsel yanını işaret ederek ""gerici", "yobaz", kürt önderlerinin politik kimliğini hiçe sayarak "ağa", "bey", "mir" sıfatlarından yola çıkarak "feodal", "ilkel" yaftası yapıştırma ve nihayet kürtler arasındaki mezhepsel farklılığı (alevi-sünni) her fırsatta kışkırtma girişimleri de eşlik ediyordu.
Devletin deyim yerindeyse uykularını kaçıran dersim'de olası yeni isyanlara hazırlık anlamında 1930 yılında jandarma genel komutanlığı'nın büyük erkânı harbiye'ye sunduğu raporda önerilen tedbirler gelecekteki politikalara yol gösterici nitelikte olması vasfıyle son derece çarpıcıdır:[27]
a. asayiş için bir dağ livası bulundurulması,
b. icap eden yerlerde blok havuzlar yapılması,
c. idari teşkilatı yeniden tanzim ve ıslah,
d. yerli memurların kâmilen çıkarılması, dersime en iyi memurların tayini,
e. yüksek idare memurlarına adeta koloni idarelerindeki salâhiyetin verilmesi,
f. propagandaya kuvvet verilmesi ve türklüğün telkini,
g. kürtçe yerine türk dilinin ikamesi için ilmi ve idari tedbirlerin alınması(büyük kız çocuklarının okudulması) (yazım hatası belgenin orijinalinde yer almaktadır-ş.r.-)
Uzun tespit ve verilerle dolu raporun bu maddelerin devamında gelen sonuç kısmı ise en hayati yeridir, lütfen dikkat! :
"hulâsa, dersim evvelâ koloni gibi nazarı itibara alınmalı, türk camiası içinde kürtlük eritilmeli, ondan sonra ve tedricen öz türk hukukuna mahzar kılınmalıdır."
Bu raporda yer alan dört esaslı unsur dikkati cezbetmektedir. Birincisi ve en önemlisi; belki de ilk kez resmi bir belgede "koloni idaresi" kavramı kullanılmaktadır. Bilindiği gibi "koloni", "sömürge"nin frenkçesidir. Dolayısıyla devletin en azından o bölgedeki sömürgeci rolü açık ve net bir biçimde itiraf edilmektedir.

İkincisi; bu itirafla birlikte, hakkını teslim etmek gerekirse sonradan da "iyi" uygulanacak olan "asimilasyon" itirafı gelmektedir. Üçüncüsü; görüyoruz ki bugün de artık bölgenin "ayrılmaz parçası" olan ve bir çok katliam ve işkence olayına imza atmış olan özel birim "dağ tugayı"'nın mazisi oldukça derinmiş. Dördüncüsü ise, son maddedeki "büyük kız çocuklarının okudulması" tedbiri, "sivil örgütlerin" ve burjuva medyasının bir dönem parlak reklamlarla ve envai çeşit promosyonlarla yürüttüğü "baba beni okula gönder" kampanyasını hatırlatmaktan öte bizzat kendisidir!
• Dersim'de yaşanan vahşeti anlamak için çağlayangil'in internet sitelerinde de ses kaydı bulunan ve yıllar önce (yine tarihin ironisi!) Kemal Kılıçdaroğlu'nun yapmış olduğu söyleşide sarf ettiği sözleri okumak bile tek başına yeterli belki de:

"Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim kürtlerini kestiler.Kanlı bir hareket oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve dersim'e girdi. Dersim böyle bitti.

• Dersim olaylarıyla ilgili 9 yıl boyunca araştırma yapan Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık, arşivindeki bu önemli belgeleri ilk kez SABAH'la paylaştı. Harekâta katılmış, hayatta kalan asker ve bürokratlara, ölenlerin akrabalarına ulaşan Saltık; sahaflar, müzayedeler, özel koleksiyoncular ve İngiliz Ulusal Arşivleri'nden de yararlanarak, kendi tabiriyle 'çuvallar dolusu belge ve yüzlerce fotoğrafa' ulaştı. 'Katliam' olarak nitelendirdiği Dersim olaylarında ölen ve sürgüne gönderilenlerin sayısının yanlış bilindiğini söyleyen Saltık, "Harekâtın başında olan bir subayın Dördüncü Umum Müfettişlik raporuna ulaştım. Bu rapora göre, 13 bin 160 sivil ölü var. Sürgüne gönderilen hane sayısı 2 bin 258. Kişi sayısı ise 11 bin 818" diye konuştu
Dönemin Ovacık Kaymakamı'nın Ankara'ya yazdığı bir rapora da ise Tunceliler'in kan içip, insan eti yediği, güneşe taptığının yazıldığını anlatan Saltık, "Harekât için daha ne bekliyorsunuz demeye getirmiş. Bir müzayedede o dönemin Tunceli Emniyet Müdürü'nün fotoğraf albümünü de ulaştık. Harekat sırasında çekilmiş fotoğraflardı. Bir vali muavinin arşivini de bulduk, ölenlerin tek tek fotoğrafları var" dedi. Belge toplarken zorlandığını da ifade eden Saltık, nedenini şöyle anlatıyor; "Bazıları hiç konuşmazken bazıları anlattıklarının kayıt altına alınmasını tercih etmedi. Konuştuklarının öldükten sonra yayımlanmasını isteyenler oldu. Kimi '12 Eylül'de solcular bizi öldürür' korkusuyla elindeki tüm fotoğrafları imha etmiş. Araştırmalarım sonucu şunu gördüm ki, Dersim hareketine katılan askerlerin, subayların çoğu bir daha eski haline dönememiş. Çoğunun söylediği aynı: 'Çok kötü şeyler yaptık'."
Dersim olaylarını anlatan kitapların tek taraflı ya da yanlış bilgilerle dolu olduğunu ifade eden Saltık, 9 yılda ulaştığı tüm belge ve fotoğrafları, Gazeteci Alev Er'le birlikte kitapta toplayacak. 'Dersim 38' adını taşıyan 600 sayfalık kitap, gelecek mayısta piyasaya çıkacak. Saltık, "Ulaştığımız tüm belgeleri, tarihçilerden oluşan bir heyet inceliyor. Kitap yazmak isteyenler bizim kitabı kaynak olarak kullanabilecek" dedi.

Tunceli'de bebeklerin '37-38 olayları' yüzünden travmayla doğduğunu, söyleyen Saltık,"Yıllarca isyan gibi gösterildi. Ulaştığım belgeler de gösteriyor ki, Dersim olayları Alevi - Kızılbaş kıyımına yönelikti. Dağlarda aranan 40 kişi yüzünden bu kadar insanın öldürülmesi akla başka bir şey getirmiyor. Birçok yetim başka illere gönderilip evlatlık verildi, kızlar Türkler'le evlendirildi. Hazırlanmış, planlanmış bir hareket." ( HABER::Sabah

• AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim olaylarıyla ilgili bazı belgeleri açıkladı. Erdoğan, ''Dersim'de, adım adım çerçevesi çizilmiş, bahaneleri hazırlanmış bir operasyon var'' dedi. AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dersim'e yapılan operasyonların ''bir isyanın bastırılması'' olarak zihinlerde ve vicdanlarda meşrulaştırılmaya çalışıldığını belirterek, ''Bunu iddia edenlere karşı söyleyecek çok söz var... Ama, ilk Mecliste Dersim Mebusu olarak, bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa'dan hiç kimse bahsetmiyor. Dersim operasyonları sonucunda tutuklanan ve asılan Seyit Rıza'nın, 1915 olayları sırasında işgalci ordulara karşı savaştığından, dönemin valisi tarafından da 'din ve namusuyla bize hizmet etti' diyerek şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor'' dedi.

Recep Tayyip Erdoğan, Dersim'e yapılan operasyonların ''bir isyanın bastırılması'' olarak zihinlerde ve vicdanlarda meşrulaştırılmaya çalışıldığını belirterek, ''Bunu iddia edenlere karşı söyleyecek çok söz var... Ama, ilk Mecliste Dersim Mebusu olarak, bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa'dan hiç kimse bahsetmiyor. Dersim operasyonları sonucunda tutuklanan ve asılan Seyit Rıza'nın, 1915 olayları sırasında işgalci ordulara karşı savaştığından, dönemin valisi tarafından da 'din ve namusuyla bize hizmet etti' diyerek şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor'' dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, ''KCK operasyonlarını bir Başbakan olarak ben bugüne kadar aynen destekledim ve destekliyorum. Zira milli birliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz için yapılan bu operasyonda, işte bakın birçok şeyler dökülüyor artık meydana. İllegal bir yapılanmaya, illegaliteye kalkıp da bir hukuk devletinin müsade etmesi düşünülebilir mi? Onun için de yargı gereğini yapmaktadır, yürütme de yargının verdiği bu talimatla gereğini yerine getirmektedir'' diye konuştu. (HABER: ZAMAN )

• Milletvekili Aygün’ün Atatürk, Dersim ve CHP ile ilgili demecine ilişkin parti içinde başlayan ayrışım devam ederken, katliama katılan subaylara verilen Atatürk imzalı madalyalar görmezden geliniyor.
Dersim katliamın hemen ardından 1938 yılında yaptırılan madalyaların 3. Ordu Komutanlığı’nda skandal olaya katılan askerlere verildiği netleşti. Katliamın emrini kimin verdiği bugün halen tartışılırken, TSK savaş takdirnamesi, madalya ve nişan yönetmeliği “Tespit ve Teklif İşlemleri” kısmında madalyaya layık olan askerlerin sıralı amirlerce belirlenip yine sıralı üstler yolu ile Genelkurmay Başkanlığına gönderilmesi gerektiği ifade ediliyor.

•Son sözün ise o yıllarda Başkomutan da olduğu biliniyor. Başkomutan, şerh koyduğu takdirde uygun bulunmayanlara madalya verilmiyor. Kaldı ki madalyaların üzerinde de Atatürk’ün imzası olduğu görülüyor. TSK’ya ait müzelerde ise madalyaya ait fotoğrafların altında “1938 yılında 3′üncü Ordunun Tunceli’de gerçekleştirdiği manevranın anısına çıkartılmıştır” yazıldığı görülüyor.

•Verdiği söyleşilerde Muhsin Batur, Dersim katliamında yer alan emekli bir general olarak, bunun bir katliam olduğunu da doğruluyor ve şunları söylüyordu: “…Günlerden bir gün Alayımıza emir geldi… tren yolu ile Elazığ’a intikal edilecek, bir süre orada eğitim gördükten sonra o zamanlar Dersim denilen bölgeye gideceğiz. Tren yolculuğumuz 40 kişinin paylaştığı kapalı yük vagonlarında pek ilkel ve zor koşullar altında gerçekleşti, Elazığ’ın biraz uzağında Harput’un eteklerinde çadırlı ordugâh kurduk ve bir müddet sonra ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik ve iki ayı aşkın bir süre özel görev yaptık. Okuyucularımdan özür diliyor ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum. Alaya verilen özel görev, Elazığ bölgesinde büyük bir manevra ve resmi geçit ile bitti… Subaylara ve bizlere Atatürk imzalı birer madalya dağıttılar.” (Aslan Değirmenci-MİLAT )
Daha nice bilgi/belgeler, tarihi gerçekler…Yazım uzadıkça uzuyor, okumayanların sayısı çoğalıyorsa, kısa keseyim.

Bir perde daha aralandı, bir tabu daha yıkıldı.. ben ve benim gibi düşünen kalemlerd bu gerçekleri 59 yıldan beri yazıyor, söylüyor, gündeme getiriyoruz. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davu/zurna bile az gelir.
Lozan, Şeyh Sait İsyanı, Bediüzzaman, Atıf Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan, Şeyh Rıza, Dersim Ağa, Muhammed Raşit gibi âlimlere yapılan zulüm ve işkenceler, Bayburt Şeyh Eşref, Şehit Nusret Olayları, Menemen olayı, İstiklal Mahkemeleri, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü, Topal Osman, Halit Paşa, Şükrü Bey’le ilgili çok sayıda bilgi/belgenin gün ışığına çıkarılması, örtbas edilen karanlık sayfaların açılması, tarihin yüzünün gerçeklerde gülmesini bekliyoruz.
Yalan söyleyenler ve yalan söyleyen tarih elbet bir gün utanır, aksi halde bütün hesapyar Mizân’a gider.

--------------------------------------------------------------------------------
BAKINIZ:
[1] "Sosyalizm ve toplumsal mücadeleler ansiklopedisi", İletişim yayınları, İstanbul, 1988, cilt 6, s.1908
[2] Recep Peker'in sicilini, en iyi bir derste söylediği şu sözleri anlatır: "insanlık tarihi 20.yüzyıla açılırken türk kanı bütün bu görüntülerin içinde temiz kalmıştı." aktaran Ömer Ağın, Kürtler, Kemalizm ve tkp, vs yay., ist., 2006, s.132.
[3] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, cilt 3, Remzi Kitabevi, İst., 1975, s.232.
[4] Milliyet Gazetesi, 19 Eylül 1930 tarihli nüsha. aktaran Mesut Yeğen, Müstakbel Türk'ten sözde vatandaşa, İletişim yay., ist., s.65.
[5] Milliyet Gazetesi, 31 Ağustos 1930 tarihli nüsha. aktaran Mesut Yeğen, Müstakbel Türk'ten sözde vatandaşa, İletişim yay., ist., s.83.
[6] Aktaran Mustafa Yelkenli, Gelecek Gazetesi, 23 Eylül 2008 tarihli nüsha, s.8.
[7] Bilindiği gibi bu yasak tam yarım yüzyıl sürecek, 1 mayıs daha sonra ilk kez 1976'da kutlanacaktı.
[8] Planın tamamı ve diğer uygulamalar için bkz. Mehmet Bayrak, Kürt Sorunu ve Demokratik Çözüm, Özge yayınları, Ankara, 1999, s.193-197, s.228-232, s.351-357.

[9] Ermeni, rum ve diğer hırıstiyan azınlıkların katline, malları ve arazilerinin sistemli gaspına ilişkin bkz.David Gaunt, katliamlar, direniş, koruyucular, Belge yay., ist., 2007. özellikle s.377 ve sonrası.Vahakhn n.Dadrian Ermeni soykırım tarihi, belge yay., ist., 2008, s.334-342.
[10] İsmail Beşikçi, "Kürtlerin mecburi iskânı", Komal yay., ist., 1978, s.47.
[11] TBMM, zabıt ceridesi, dönem 4, cilt 23-24, s.8. aktaran Mesut Yeğen, "müstakbel türk'ten sözde vatandaşa", İletişim yay., ist., s.65.
[12] Ayşe Hür, "Yusuf Halaçoğlu ve gelenek" adlı makale, 2 eylül 2007 tarihli Radikal Gazetesinin radikal 2 eki.
[13] Uluğ İğdemir, Cumhuriyetin 50. yılında Türk Tarih Kurumu, ttk yay., Ankara, 1973, s.68-69. aktaran Naci Kutlay, 21.yüzyıla girerken kürtler, pêrî yayınları, İstanbul, 2002, s.237.
[14] Üçüncü Türk Dil Kurultayı-tezler, müzakere zabıtları, 1936, s.12. Ayşe Hür, agm.
[15] Mazhar Osman uzman, öjenik, chp konferanslar serisi, Ankara, 1939, s. 5. aktaran Ömer Ağınage. s.129.
[16] Bu bilim parodisi tezler ve uygulamalarını ayrıntılı olarak tanımak için bkz. İsmail Beşikçi, Türk tarih tezi, güneş dil teorisi ve kürt sorunu, Yurt yayınları, ist., 1978.

[17] E.Hallı, "Türkiye Cumhuriyetinde ayaklanmalar", Vatan yay., ist. 1972, s.321.
[18] "Koçgiri Halk Hareketi 1919-1921", kolektif çalışma, Komal yayınevi, İstanbul, 2006, s. 97
[19] "Sosyalizm ve toplumsal mücadeleler ansiklopedisi", İletişim yayınları, İstanbul, 1988, cilt 6, s.1913
[20] Ahmet Kahraman, "Kürt isyanları-tedip ve tenkil", Evrensel basım yayın, İstanbul, 2004, s.303
[21] "Yeni ve yakın çağda kürt siyaset tarihi", sscb bil.akad.doğu bil.ens.-Ermenistan ssc Akad. bil.ens.kürt kom., Pêrî yayınları, İstanbul, 1998, s.19
[22] Aktaran Necati Bozkurt, "denizi kurutmak-dünden bugüne zorunlu göç ve iskan politikası", Belge Yay.İstanbul, 2000, s.53-56.

[23] Tunceli bölgesinde yapılan eşkıya takibi hareketleri, köy arama ve silah toplama işleri hakkında kılavuz, Tunceli vali ve kumandanlığı, Elazığ Turan matbaası, 1938. aktaran Zülküf Kışanak, yitik köyler-bin yılların mirası nasıl yakıldı?, Belge yay., İst., 2004, s.102.
[24] Bu "yakma"ların nasıl gerçekleştiğine ve sonuçlarına ilişkin bkz. Zülküf Kışanak, age.
[25] Aktaran Zülküf Kışanak, age. s.117.
[26] Tahmin edilebileceği gibi bu son iki yasanın ilkiyle isim olarak "yabancı ırk ve millet isimlerini"nin kullanılması yasaklanıyor, soyadını kapsaması için de bu yasaklara "aşiret ve bölge isimleri" ekleniyordu.
[27] "Dersim-jandarma genel komutanlığı'nın raporu-", Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s. 183

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank