Tarihi Gün, Tarihi Kriz
Türk Diplomasi tarihinde 10 Ekim günü için güzel bir yer ayırın. Birçok zaferle (aynı zamanda ihanetle) dolu diplomasi geçmişimizde bu kadar vahim bir olay kolay kolay yaşanmaz.
Dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen, yakın tarihimizin en ciddi sorunlarından biri olan Ermenistan ile yaşadığımız sorunların halledilebilmesi adına bir yola girebilmek adına protokol imzalanacak, sonra da barış köprüleri atılacaktı.
Ben bu yolu çok yanlış buluyorum ama nihayetinde bir adım atılacaktı.
Protokol imzalandı fakat protokolde yazanların ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümeti tarafından Türk halkına vaat edilenlerin hala sallantıda olduğu bir daha kanıtlandı…
Diplomasi, Türkiye’nin iç siyasetinde yaptıkları gibi dengesiz hareketlerle, sözlerle yapılmaz. “One Minute” diyerek yapılabilen bir şey değildir diplomasi. Bana kalırsa doktorlukla beraber dünyanın en ciddi iki işinden birisidir.
Bir ülkenin yani milyonlarca insanın hayatı bu hareketlere bağlıdır.
Mesela iki ülke bir anlaşma yapacağı zaman, anlaşma da, konuşmalar da, program da hatta biraz daha ileri gidiyorum atılacak adımların yerleri bile önceden planlıdır.
Canınız çektiği gibi davranamazsınız. Tabi Sakozy gibi içkili şekilde basın açıklaması yapacak kadar düzeysiz bir insan değilseniz…
Ermenistan ile Türkiye, iyi-kötü bir adım atmışlardır ve bu adım “Yeni Dünya Düzeni” için çok önemli bir adımdır.
Diaspora’ya rağmen atılmak zorunda olunan bir adımdır. “Yeni Dünya Düzeni”nin olmazsa olmazlarının başında tekrar canlanan kutupların iç barışı sağlamış olmasıdır.
Diaspora ne kadar istemese de Küresel Sermaye Türkiye-Ermenistan barışını istemektedir. Burada tek kazanan “Küresel Sermaye” olacaktır.
İşte siz bu kadar önemli bir diplomatik adımı atarken bazı tavizler vermek zorunda kalırsınız. Küresel krizden güçlenerek çıkan belirli sermaye odakları, zorda kalan devletlerin ekonomilerini, bu yolla da iktidarları tehdit ederek istediklerini gerçekleştirirler.
Taviz kaçınılmazdır, eğer iplerinizi dışarıya vermişseniz.
Nalbandiyan protokol imzalandıktan sonra “Soykırım” diyecekti.
Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmedi.
E hani Ermenistan değişmişti?
Biz Karabağ demeyecektik, Ermeniler de “Soykırım” demeyecekti? Ne oldu da değişti?
Ne oldu da Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı konuşmasını değiştirmek zorunda kaldı?
Ne diyecektik de diyemedik?
Bizi “Soykırım yoktur” diyenleri hapse atan arabulucumuz İsviçre mi ikna etti?
Mesela, açılım yapmaktan dengesini kaybeden Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti neden olan bitenden habersiz bir şekilde salonda bekletiliyor?
Sizce Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti vazgeçilen konuşmanın içeriğini açıklayacak mı?
Tabi ki hayır. Biz yine bir şey bilemeyeceğiz. Türkiye’de seçilmişler ne yazık ki kendilerini denetimden uzak tutabilmek için bin bir türlü hile-hurda üretmektedir.
Ne yazık ki 10 Ekim günü Zürih Üniversitesinde bir diplomatik kaza yaşanmıştır. Bunun sorumluları Türk halkına her şeyi açık açık izah etmelilerdir.
Halka saygı budur, lakin bizim medyamız halk adına açıklama talebinde bulunmadan evvel zaten olayı haklı göstererek milli duygularımızı coşturmuş, Ermenistan’ın köşeye sıkıştığından tutun da oyunbozanlık yaptığına dek bir sürü gereksiz sözü ardı ardına sıraladı.
Neden kıvırıyoruz, neden kılıflar uydurmaya çalışıyoruz ki? Soruları sormak neden sermaye sahibi ve çetrefilli ilişkiler içerisindeki patronların haberci(!)lerinin tekelinde?
Ve onurlu bir dış politika Türkiye halkına çok mu uzak?
Diplomasi böyle “One Minute” içinde yapılacak bir iş midir?
Belki abartı gibi görülebilecek ama 10 Ekim yeni bir Sevr'e giden yolun ilk kilometre taşıdır.
Ekim 11th, 2009 at 12:09Gelişen olayların takipçisiyiz. Ama izleyerek değil.
Ekim 11th, 2009 at 21:32Kamuoyunda kırıp dökmeden en etkili protesto ve bilgilendirme yöntemleriyle.
Yabancı devletlerde yapılan toplantılarda aile resmi çekimleri yapılırken sayın başbakanımız yere yapıştırılan TÜRK BAĞRAĞINI yerden yapıştırıldığı yerden çıkartır ve cebine koyar.Bayrağımızın yere yapıştırılmasını istemez ve yakıştırmaz.Bu yönüyle başbakanımızı hep takdir etmişimdir.
Bu ermenistan ila yapılan anlaşmada başbakanın bilerek bir ihmal veya hata yapacağını zannetmiyorum.Dışişlerimiz bu kadar yozlaşmamıştır bence. Bakalım zamanla göreceğiz.
Ekim 11th, 2009 at 23:08