Tarihçilerin Kutbu: Halil İnalcık Kitabı…
Son zamanlarda okuduğum en kapsamlı, doyurucu, bilgilendirici kitaplardan biri. Emine Çaykara ile yapılmış ve kitaplaştırılmış bir söyleşi.
Halil İnalcık, 7 Eylül 1916’da İstanbul’da doğdu. Allah uzun ömür versin, 2016’da inşallah 100.ncü yaş gününü kutlarız.
Yaşamıyla, çalışmalarıyla, eserleriyle, ilişkileri ve anlattıklarıyla bizi tarihin derinliğinde ve dünyanın genişliğinde gezdirmekte, ufkumuzu açmakta, zihnimizi berraklaştırmakta..
Amacını şöyle açıklıyor: “benim hayatımın misyonu, Türk Tarihini batılılara doğru anlatmak, bende vatan sevgisi ile hakikat sevgisi birleşmiştir.”(sayfa;476)
Söyleşi, Emine Çaykara tarafından 2005 Ağustos sonunda tamamlanmış, üçüncü baskı Kasım 2005’te yapılmıştır.
Elbette kitapta anlatılanları değil, duygu ve bazı izlenimlerimi özetleyeceğim:
Atatürk’ün sözünü bilirsiniz; “…evlatlarımız ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”.
Geçmişimizi bildikçe ve bunu Halil İnalcık gibi dünya çapında en güvenilir bir kaynaktan öğrendikçe, elbette bizler de daha iyi işler yapmak için güç ve kuvvet bulmaktayız.
Halil İnalcık Hoca milli-hanedan-devlet ve savaşlar tarihçiliği değil, sosyal ve ekonomi tarihçiliğini esas almıştır.(sayfa 115)
1683’te niye Viyana’da yenildik? Batının ateşli silahlardaki üstünlüğü nedeniyle.
“…Avrupa ilimde, teknikte, teknolojide o kadar büyük adımlar atmış ki… Kolonileri ile ekonomik bakımdan Avrupa çok zenginleşmiş, güçlenmiş. Böyle bir kıta karşısında artık Osmanlı, Kanuni devrindeki gibi kolay zaferler elde edemiyor.”(sayfa 121)
Kitapta sadece geçmişin tarihsel gerçekleri anlatılmıyor, bugüne ve geleceğe ilişkin öngörülerde de bulunulmakta.
Niye bizim Avrupa’ya ve onların da bize bağlı olduğu somut dayanakları ile verilmiştir.
“Milli Birlik Komitesi, 1960’ta, Güneydoğu’da Kürt meselesi için bir toplantı düzenledi… Ben bölge meselelerinin ilmi şekilde tespiti için bir Güneydoğu Enstitüsü kurulmasını teklif ettim… Dedim ki, bilimsel araştırma şarttır, karanlığa adım atılmaz; evvela aydınlanalım, meseleleri bilelim, dil, kültür, sosyal-ekonomik koşulları inceleyelim, ondan sonra önlemler alınır…(sayfa 197-198)
“…bu Enstitü kabul edilseydi, belki oradaki Kürt vatandaşlarla bir anlaşma zemini hazırlayabilirdik.”(sayfa 198)
Tamamı söyleşilerden oluşan bu kitapta Emine Çaykara soruyor:
-1960’lar güneydoğusunda dikkatinizi çekenler neydi?
Yanıt;
-Fırat Nehri akıyor gürül gürül, fakat içecek su yok köyde, köylünün toprağı yok, ağanın toprak. Köylü toprağı işler, mahsulü alır, yarı yarıya bölüşürler, bazı yerlerde üçte iki alır ağa…”
Soru;- Osmanlı ne kadar alırdı hocam;
-Osmanlı vergi olarak sekizde bir, aşar alırdı. Sekizde biri düşünün bir de yarı yarıya. Bugün ağalık, yarıcılık sorunu çözülmedi..”(sayfa 200)
“…bu devirde bizim savunacağımız şey, devlet bütünlüğü içinde demokrasi ve insan hakları ideolojisidir; bunun en güçlü desteği de refah devletini yaratmaktır.” (sayfa 359)
Kitapta dünya politikaları, Türkiye’nin yeri ve uygulaması gereken politikalara ait epeyce öneri ve ipuçları da bulunmaktadır. Bu üzerinde yaşadığımız Anadolu’nun dünyanın en nazik bölgesi olduğu söylenmiştir.
Halil İnalcık Hoca, nesneldir, tarafsızdır, doktriner tarihçi değildir, yorumlarında Marksist sosyolojiden de faydalanmıştır, “sınıflar arası sosyal çatışma, tarihi yürüten esas faktör olarak 2. Savaş sonrası tarihçiliğe damgasını vurmuştur.” Diyerek bu düşüncelerini ifade etmektedir.
Ö.L.Barkan ve Halil İnalcık araştırmalarında Marksizmin kuvvetli etkisi altında kalmışlar ama bu durum onların “komünist” olmalarını gerektirmemiştir.
Tarihçi Braudel ile İnalcık hoca aynı felsefeyi benimser: Total History. Yani toplumun tarihini her yönüyle araştırmak.
Kitabın 393-395 sayfalarında sanayi devriminin özü çok güzel anlatılmıştır:
1750’lerden sonra İngiltere pamuklu dokumadaki yüksek işçi maliyetlerini düşürmek için üretime makineyi uyguluyorlar. Makine işçi maliyetlerini beş misli ucuzlatıyor. Bizim yaptığımız pamuklar ince tülbent yapmaya uygun değil. Kavuğu bizim pamuktan yapsanız üç-beş kilo olacağı için başınız düşer. İngilizler makine ile ucuz ve mükemmel tülbent yapmaya başlayınca biz de İngiltere’den almaya başlıyoruz, böylece sanayi devrimiyle bu ülke dünyada birinci oluyor. Hindistan da oradan alıyor, ihraç olarak sadece pamuk satıyor, böylece bizde, Hintlilerde mevcut sanayide büyük çöküşler olmuştur.
İngiltere’yi dünya ekonomisine hâkim kılan bu buluş olmuştur.
Hoca, bu söyleşi olduğunda(2003) 87 yaşında. Diyor ki; “görüyorsunuz 87 yaşındayım, araştırmalarım bitmiş değil, en az 100 dosyam var, binlerce kartlarım var, kendi konunuzda yoğunlaşmazsanız yapamazsınız, okuduğumdan fişler çıkarıp koyuyorum, eğer böyle organize olmazsanız ilim yapamazsınız”(sayfa 445)
Hoca, aşk için de konuşmuş; “…aşk tanrısal enerji, ruha, vücuda ve maddeye hâkimdir, kâinatı yürüten, canlandıran güç, yaşama hırsı ve gücüdür.
Bir zamanlar ötesi roman kadar heyecanlı ve sürükleyici, okyanuslar gibi engin, bahar çiçeklerinin ipeksi güzelliğinde yaşanmış zarif bir ömrün geniş ve derin dünya tarihiyle yoğunlaşmış araştırma öyküsünün anlatıldığı bu başucu kitabını sadece tarihçilere, araştırmacılara değil, hepimize okumayı salık veririm..
Dünyamızın sosyal ve ekonomik yaşamının, ülkelerin ve bizlerin nereden gelip nereye doğru geçip gitmekte olduğunu kozmik ve insancıl bir bakışla öğrenmek isteyenlere nefis bir fırsat sunulmaktadır.