Tarih Ne Masaldır Ne De Kurgu
Son zamanlarda ekranlarda “tarih” konulu film ve dizilerin sayısında gözle görülür artış olması dikkat çekicidir. Sanırım bunun sebebi yeterli “özgün” senaryonun olmamasından ileri geliyor. Gün geçmiyor ki ya bir kitap ya da tarihte kalmış bir kişinin hayatı veya dönemi konu edilmesin.
Önce tanıdık yazarların eserleri film veya dizi şeklinde ekranlara geldi. Ancak hiçbiri kitapla bir benzerliği yok. Sadece orada bulunan kişi isimleri ile bazı yer isimleri hariç. Mesela bundan yaklaşık yüz sene önce yazılmış bir eserin kitapla ilgili benzer tarafı yok.
Daha önce bu kitabı okumamış bir kişi bu filmi seyredince aslının böyle olduğunu düşünüyor. Hatta öyle kabul ediliyor. Peyami Safa’nın “Fatih Harbiye”sinde en son model cep telefonları herkesin elinde, “kredi kartları” ise cebinde duruyor.
Peki, tarihi filmlere ne demeli?
Onlar tamamen hayal ürünü olmaktan öte gidemiyor. Yeniden yazsan daha mantıklı olacak.
Bu filmlerin yapımcılarına sorsan “Biz esinlendik, kurgu yaptık, bu bir eğlence filmi” diyor ama filmi seyredenler işin aslının öyle olduğunu savunuyor. Hatta aydın olarak bilinen Nazlı Ilıcak bile seyrettiği filmin tesirinde kalmış olacak ki “Kanuni barbar” diyor. Hâlbuki Türkler için bu lafı “Bizanslılar” söylerdi Şimdi buradan Nazlı Ilıcak’ın nesebi ile ilgili bir tartışmaya sebep olmak istemiyorum. Aslının ne olduğundan çok söylediğinin ne olduğunu üzerinde duruyorum.
Malum kişi bu kanaate seyrettiği bir dizi sonucunda varmış. Şayet bir şeyler okuyup araştırarak bu sonuca varsaydı kimsenin bu (hanıma) bir şey deme hakkı olmazdı. Öyleye her canlı fıtratı üzere davranır.
Bugün TRT dâhil birçok kanalda gösterilen bu tür filmlerin aslıyla çok az benzerlikleri var. Sadece kişi isimleri ve dönemin geçtiği tarihler ve o zamanda yaşamış bazı kişiler ile senaryo aslını hatırlatır hale getirilmiştir.
İşin en tuhaf yanı normal zamanlarda tarihi tenkit eden “kanalların” tarihi diziler çekmesi. Daha önce “kanallarında” neler olduğunu bildiğimizden böyle bir filmin nasıl çekildiğini anlamakta zorlanıyoruz. Ancak konular ilerledikçe oradaki şahsiyetlere ağır ithamlarda bulundukları zaman konuya hangi “kanal”dan girdikleri anlaşılıyor. Zaten ülkede “kanal”dan bol bir şey yok!
İşin daha hazin yanı tarihçilerin buna sessiz kalmaları. Arada sırada bazıları sesini çıkaracak olsalar yönetmenler konuşanların sesini bastırıyorlar. Böylece sözde kurgu veya eğlence maksatlı film oluyor size kaynak. “Kanal”lar kendilerine bulduğu bu kaynaktan besleniyorlar. Millet de bunların tamamını doğru kabul ediyor.
Bazıları da sureti hattan görünerek “Düşünce hürriyeti var, kim nasıl isterse fikrini açıklama hakkına sahiptir” gibi son derce insan hak ve hürriyetlerine(!) veya kendine uygun bir cümle kuruyor. Yeni nesil hem eğlenip hem de bilgi(!) sahibi olmuş oluyor.
Biraz insaf sahibi kişiler bunların yanlışlığı üzerinde konuşmalar yapsa da sesleri pek uzağa gidemiyor. Kısaca herkes kendi meşrebince öğrendiği bilgileri bazı kaynakları esas alarak bazı “kanallar” vasıtasıyla millete sunuyor.
Sizin “kanallarınızdan” neler geliyor.
Benim mi?
Bizim köyde yeni bir kanal daha kazdık içinden “içme suyu” geliyor…