Tanrı’nın Bize Montelediği Kasetçalar!
Herkesin kendi içinde beslediği bir iç ses vardır. Hani şu çizgi filmlerde dahi karşılaştığımız türden…
Omuzun bir tarafında, kafasında minik boynuzları olan, kıpkırmızı suratlı , top sakallı ve çatık kaşlı bir şeytan ve diğer yanında ise kafasında sirk halkası gibi geniş bir çember taşıyan, genelde saf bakışlı, masumane tavırlı ve her şeyi çok iyi bildiğini sanan iyilik meleği!
Birde bunların dışında; Tanrının, yarattığı her insanın içine monte ettiği kaset çalar vardır. İşte o kaset çaların yayınladığı gürültüdür aslında bizi hayatımızda yönlendiren. Çünkü, bu kaset çalar, Dünya’da şimdiye kadar yapılmış en uzun şarkıyı sürekli olarak çalar durur… Ama biz asla farkına varamayız bu çalan müziğin…
Mesela; uzun bir eğitim hayatından sonra, o beklenen an gelmiştir ve her Türk erkeği gibi, bavullar toplanıp, aile ile vedalaşıp, askeriyenin yolu tutulmuştur. Birkaç muayeneden sonra artık resmen asker olunmuştur. Sporlar, atışlar, koşturmacalar, mıntıka temizliği,sürekli üst rütbelilere nasıl selam verileceğini öğrenmeler, tam teçhizatlı koşular, pentatlondan geçmeler falan derken yorucu bir gün arkada bırakılır. Yorgun bedenini, kaldığın o koğuştaki rahatsız yatağa öylece bırakmadan önce, bedensel bir ihtiyacını gidermek adına tuvalete gidersin.
İşte o muzip iç sesinle buluştuğun yerlerden bir tanesi de orasıdır. Pisuvarın karşısında durup, rahatlarken, senin burada olmanın asıl sebebi olan uzvunla göz göze gelirsin… O da senin gibi ne olup bittiğine anlam verememiştir bir türlü… Kafası öne eğik bir halde, başına neyin geldiğini anlamaya çalışır….
Ve işte o an ona şöyle dersin!
-‘’Hiç öyle bana üzgün rolleri falan yapma! Senin yüzünden buradayız!’’
Veya, aşık olacağın bir kızla tanışırsın. Yüzü o kadar güzeldir ki, ona her bakışında başka alemlere dalarsın adeta. İlk olarak gözlerine odaklanır ve derin bakışlarında kaybolmak istersin. Sonra o güzel yüzünün başka yerlerine de bakmaya başlarsın ve hoşlandığın kızın çok estetik bir buruna sahip olduğunu görürsün… Kafanda geçen cümle aynen şöyledir;
-‘’Aman Allah’ım! Ne kadar da güzel bir burnu var?’’
Ama o zalim iç sesin yine iş başındadır ve sana aynen şöyle der,
-‘’Hı hı…Evet… Güzel burunmuş! Sen onu bir de karıştırırken gör!’’
İşte o kadar iğrenç bir şeydir ki bu iç ses denen mendebur, bazen hiç olmadık realist olacağı tutar…
Bazense iyi kalplidir…
Mevsimlerden kıştır. Havada dondurucu ağır bir soğuk hakimdir. Ödenmesi gereken bir fatura vardır ama üşengeçlikten gidip faturayı ödeyip ödememek arasında gidip gelinir. Sonunda ise bu sefer iyi kalpli iç sesin yardımına koşar…
-‘’Ulan gerizekalı! Geçen ayda aynı gün sırf üşenip geç yatırdın parayı… Sonra da faizi ile beraber ödüyorsun. Hayır suç bende kardeşim, bu kadar uyuşuk bir bedene hapsolup kaldım. Keşke Paris Hilton’un bedenine tayin olsam…’’
-‘’Aman yesinler! Sanki bende sana çok meraklıydım. Hayatımın içine ettin lan. Gidersen, git ! Arkandan ağlayacağım sanki! Ödemiyorum, kardeşim! Var mı diyeceğin?’’
-‘’Bak sonra pişman olacaksın! Şimdi kalk ve öde…’’
-‘’La havle…!’’
-‘’Hem bugün, gidip parayı yatırırsan, bankadaki o güzel hatunu da görme imkanın olabilir…’’
-‘’Ciddi mi diyorsun?’’
-‘’Tabi oğlum! Üç günlük Dünya… Bir daha nerede göreceksin… ‘’
-‘’Valla doğru diyorsun! Ben en iyisi gidip şu faturayı yatırayım…’’
-‘’Aferin sana!’’
-‘’Aferin bana!’’
İşte bu kasetçaların beynine gönderdiği fısıltılardır iç ses!
Ama şunu da unutma ki,o iç sesi yönlendiren tek bir şey vardır… O da yüreğin!
Yüreğin ne kadar temizse, beyninde seslerde sana o derece vızıltı gibi gelir…
Asıl amaç, o iç sesin bağırmasını sağlayan ses düğmesinin kontrolünü ele geçirmek!
İşte o zaman, tam bağımsız bir insan olmanın ilk adımını atarsın…
Çok ironik bir yazı kaleme almışsınız, tebrik ederim.
Ocak 2nd, 2011 at 00:49İç sesimize 'sufle' veren konuk oyuncular, iç sesimize 'tiradlar' ezberleten sahte yönetmenler,iç sesimizi bastırmak için avazları çıktığı kadar bağıran izleyiciler olmasa, o cılız, zayıf ama en doğru sesi duyup peşine düşeceğiz.
Saygılarımla.