Tanrı Zorba ve Tahrir Meydanı
Timur; istila ettiği topraklar üzerinde yaşayanlardan ileri gelenleri, otağına çağırır onları ağırlar ve sorarmış. Gördüğünüz gibi ülkenizde taş üstünde taş bana karşı gelen gövde üstünde baş bırakmadım. Tanrının inayeti ile zaferi kazandım. Şimdi size soruyorum. Tanrı kimden yanadır. Ulema ve başlarını korumuş, yeni durumu kabullenmiş, olan ileri gelenler hep bir ağızdan, tanrı sizden, siz muzaffer kulundan yanadır diye bağırıyorlarmış. Arada bazen benim tanrım zalimden, katilden yana olamaz diyenler çıkarsa da başı omuzunun üstünden alındığından. Karşıt olmaktan çıkarılıyormuş. Yani Timur bile yaptıklarını halka onaylatmanın yolunun ilahi kudreti öldürttüğü insanların cesedini taşıdığı arabaya koşmaktan geçtiğini sezmiş ve öylede yapmış. Bir yandan da işgalin ve yağmanın sürdürülmesinin yolunun zalimlik olduğunu yaptıkları ile ispatlayan, bilincinde zalim olarak. Bu güne gelen namını kazanmıştır. Bizde bu gün ve ileriki zamanlarda da onun yaptıkları üzerinden bu günkü zalimlerin yaptıklarını mahkûm etmek, bugünkü zalimi lanetlemek için önce onu lanetleyerek söze başlayacağız.
Zalimliği, frevundan, hatta daha öncellerinden başlayarak lanetlerken zulme karşı baş kaldırıyıda kavadan, spartaküsten, Promateustan, ilk onurlu duruşlardan başlayarak saygı ile anacağız. Zulmün ve onurun savaşında; son sözü onurun söyleyeceğini, bu günkü başkaldırılardan aldığımız güçle yine yeniden yazacağız. Ama dün Timur’un otağına getirilen ulema edasıyla değil. Zulmün yer yüzünden silinmesini isteyen insanın haysiyeti ile. Bir gün önce TAHRİR Meydanı iki milyon insanla dolu iken Hüsnü Mübarek’e halkın taleplerine uy deyip. Zalimlerin zulmü artınca tanrı seninle olsun ey Mübarek (mübarek bu günkü Timur’u zulmü ve zalimliğin temsilcisidir.) Demek: dün söylediklerinden imtina eder hale gelmek; bugün zalimin zalimliğin yanına düşmek olmuyor mu? Asıl önemlisi de başkalarına talkını verenlerin, kendilerinin ne yaptıkları değilmi. Hem başkanlık sistemi diyeceksiniz hem de demokrasi. Bu olsa olsa Amerika vari bir yönetme biçimi, yâda cumhuriyetin önceli olan Osmanlı yönetim biçimi gibi bir şey olmalı. İleri demokrasi kapısı geri başkanlık sistemine mi açılıyor yoksa.. hem başkanlık sistemini savunacak Mübarek gibi olmaya özlem duyacaksınız. Ama Mübareğe de söz söyleyeceksiniz.
Mübareğe karşı çıkan Mısırlılar işsizliğe, Pahalılığa, yoksulluğa karşı çıkmaktadırlar. Yetti gayri demektedirler peki Mübareğe talkın veren halkın sesine kulak ver diyenler, yani bizim ülkemizi yönetenler. Talkıncılar tamda Mısır da halkın alanları doldurduğu günlerde. Kendi parlamentolarında ve yönettikleri ülkemizde işsizliği, yoksulluğu, açlığı çoğaltıp, Yağmayı, yalanı, talanı artırıp, Ülkemizin, sularını, toprağını, kısaca yer altındaki ve üstündeki derlerin yağmalanması, doğamızı, sit alanlarımızın tahrip edilip suyumuzun havamızın kirletilmesinin yasalarının çıkmasını sağlamamışlar sanki. Başbakanda bu yasaları çıkaran hükümetin başbakanı değil sanki. Ülkemize ve bize bu zararları verirken çıkar sağlamışlar gibi. Mübareğe seslenmektedirler. Üstüne üstlük. Mübareğe seslenenler. Yönettikleri ülkenin halklarının kanı ve canı pahasına elde ettikleri haklarının birer birer gasp edilmesinin yasalarını yapıp, yine bu halkın açlığı ve yoksulluğu bedeline yapılmış olan üretim alanlarını, satarak özelleştirilip kapatılması için, halka karşı her türlü alavere ve dalavereyi yapanlar. Ülkenin dört bir yanından torba yasaya karşı, yürünüyor olmasına karşın işçi ve ekcilerin ellerinde kalan iş güvencesi kırıntılarının da alınması için çan hıraş çabalayanlar. Her halde hem bunları yapıp; yani Mübarek gibi davranıp; Mübareğin yaptığını yapıp, hem de Mübareğe söz söylenmesinde sizce bir gariplik yok mu. Dinime küfreden bari gâvur olsa diyesi gelmiyor mu insanın.
Mübarek’de ülkesinde işçiler emekçiler örgütlenmesin, Emeklerini daha fazla bedelle satmasınlar en azla yetinsinler diye onların örgütlenme mücadelelerinin karşısına devlet güçlerini dikiyor. Ortadoğu’da ülkesini Amerika’nın çıkarlarını savunmanın üssü olarak kullanmıyor mu? Üstelikte Amerika’nın çıkarına kendi halkını feda etmiyor mu? Ve böyle olduğundan halk isyanı patlamıyor mu? Talkın veren bizim başbakanımızın sekiz yıldır yönettiği ülkemizde olanlar mısırdan daha az mı hak ediyor isyanı.
Başbakanımızın elbette İsrail baş bakanına Van minit demesi, Mübareğe halkın taleplerine kulak ver dermesi gayet insanidir. Ama bu insani tutumun bize kendi yönetimindeki halklara gösterilip gösterilmediğini sorgulamak bizim hakkımızdır.başbakandan başbakanımızdan mısır halkına gösterdiği insalcıllığın beklemek hakkımızdan bahsediyoruz. Yönettiğin ülkende ülkemizde, Başta barış meselesi Kürtlerin varlığının kabulü ve gönüllü birlikte yaşama istenci için ne yaptınız.? Kürlerin feryadını barış isteyen sesi duydunuz mu? İki sendikaya üye olma hakkını savunduğunuz ve halkın evet oyunu aldığınız işçilerin sendikaya üye oldukları için işten atılmalarını görüyor. Çadırlarını ve eylemlerini engelleyen polis ve güvenlik güçlerinin zorbalığına tanık oluyoruz sizde bu durumu görüyor musunuz? Sendikaya üye olan işçileri işten atan patrona ne gibi bir yaptırımınız var. Çevresi bozulan arazileri verimsizleşen, toprakları siyanürle zehirlenen köylülerin çevrecilerin halkın feryadını duyuyormusunuz. İnançları ötelenen Alevilerin taleplerini ne kadar duyuyorsunuz.
Bizim buradan aşağıdan gördüklerimiz sizin bunları duyup görmediğinze işaret ediyor. Eğer görüyor olsaydınız. En azından torbacılık üstünden yasa yapmazdınız. Hele hele işci ve emekçilerin var olan haklarını ellerinden almak yerine, onların daha insani koşullarda yaşamasını sağlamak için; örgütlenmelerinin önündeki engelleri kaldırırdınız. Bu kar da kışta emekçiler Ankara’ya yürümez. Bizde bu yazıyı yazmazdık. Mübareğe söyledikleriniz içinde sizi kutlardık. Ne yapalım ki ayinesi iştir kişinin lafa bakılmıyor. Bizde ülkemizde TAHRİR meydanına yürüyenler gibi ANKARA’ YA yürüyoruz. Bu gün olmazsa da mutlaka bir gün birleşip kazanacağız.Ama şimdiden size sonunuz MÜBAREK olsun diyoruz.