content
14 Haz

Takdir Dilimize Yapışmaz!

Aslolan şu ki; iyi olan bir şey kıymeti bilinsin diye yapılmaz, iyi olduğuna inanıldığı için yapılır. Gönül ister ki, hiç olmazsa bir miktar kıymeti bilinsin, iyiliğin "iyilik" olduğu idrak edilsin. Kuvveden fiile, teselliden/temenniden elle tutulur gözle görülür bir davranışa dönüştürülen iyiliğin, yapan açısından bir "tercih" sonucu ortaya çıktığı iyi anlaşılsın. Sadra şifa olmayacak başka bin türlü davranışa yüz verilmeyip iyilik yapma, iyi bir şey yapma iradesinde karar kılındığı takdir edilsin.

Marifetin iltifata tabi olduğunu hepimiz söyleriz. Lakin fiiliyatta bu iltifatı yerli yerinde göstermek konusunda çok da cömert davranmayız. Kıymetşinaslığımızı hiç olmazsa yapılan iyiliği takdir ve iltifat seviyesinde göstermek dahî bizâtihi bir iyiliktir.

İyilik derken de doğrudan şahsımıza yapılmış bir davranışı kastetmiyorum; daha genel manada insan(lık) hayrına, hatta diğer canlı-cansız bütün varlıkları ilgilendiren hususlarda iyilik, güzellik, merhamet, adına veya bir kötülüğü/tehlikeyi def'etmek adına yapılan her şeyi kastediyorum.

Kıymeti bilinmezse ne olur? Bu sorunun cevabı esas olarak iki türlü verilebilir: Birincisi, idrak seviyesi sınırlı olanlar için, bir şey lazım gelmez; bunu geçelim.. İkincisi; kişisel ve toplumsal sorumluluklarını idrak etme noktasında belli bir eşiği atlamış olanlar açısından durum biraz daha farklıdır. Bu grupta olanlara, bir iyiliğe şahit olduklarında -hata ve unutma müstesnâ olmak üzere- onu takdir ve taltif etmekten sarf-ı nazar ettiklerinde uygun bir dille şunu hatırlatmak gerekir: "Arkadaş sen yapılan bir iyiliğe kayıtsız kalarak, onu görmezden gelerek, dolaylı olarak da olsa yeni yeni iyilikler yapılmasını teşvik etmemiş oluyorsun. Böylece yaptığın cimriliğin, bu toplumda kıymetbilmezliğin çetelesini tutanlara bir çizik daha attırdığının farkında mısın!?"

Bakınız mesele ne hale geldi!.. "Adam gibi adam olma" vasfını kimselere bırakmayıp ortalıkta kostak kostak dolaşmak kolay.. Eğer "adam" olmak, elini taşın altına koymadan, tercihlerini doğru yönde yapmak uğruna kendini zora sokmadan, sorumluluklarını hem idrak edip hem de elini ılıktan soğuğa vurarak yerine getirmeye gayret etmeden mümkün olsaydı ne rahat olurdu(!).

Hep söylerim; sanmak, söylemek,  iddia etmek... bunlar kolay şeyler; söylersin biter. Zor olan, bu sözlerin/kanaatlerin/iddiaların içini doldurmak ve ikna edici hale getirmektir.

Yastık 'mitili', basit bir bezin katlanıp iki veya üç tarafının dikilmesiyle hazır olur ama bu haliyle bir tür çuvaldan öte bir fonksiyonu olmaz. Sonra bunun içini ayıklanmış, yıkanmış, hallac oklavası ile atılmış/kabartılmış yün veya pamukla doldurursanız, yani emek ve gayretle "içini doldurursanız" işte o zaman yastık olur ve ona güvenle yaslanabilirsiniz. Karakter inşası da tastamam böyle birşeydir. Kendi kalıbını boş sözlerle doldurduğunu zannedenlerin, tıpkı üfürülerek şişirilmiş yastık gibi, afra-tafrası bir iğne batırımlıktır. En küçük bir çizikte havaları iner ve karakterin mitili yere yapışır!.

Adam yıllar boyunca iyi insan olmak için, başınız sıkıştığında - tıpkı, başınızı-boynunuzu-uykunuzu-rüyalarınızı emanet edebileceğiniz dolu dolu bir yastık gibi- güvenerek yaslanabileceğiniz biri olabilmek için ömrünü iyi bir karakter inşa etmeye hasretmiş; ve bu kimse herhangi bir davranışta muhayyer kaldığı zaman iradesini ve tercihini 'iyilik' yönünde kullandığında bir kuru teşekkürü, küçük bir takdiri ve yerinde bir iltifatı ona çok görüyorsak, herşeyden evvel 'kaht-ı ricâl'den, adam gibi adam yokluğundan v.s. söz etme hakkımız olamaz.

Hasıl-ı kelam; yukarıda da değindiğim gibi, iz'an, irfan ve akl-ı selim sahibi olanlar için bu göründüğünden daha önemli bir sorumluluktur. Aksi takdirde -şimdi yaygın şekilde görüldüğü şekilde- kendi üzerimize düşeni hakkıyla yapmadan,  toplumdaki bozulmadan şikayet etme hakkımız olamaz. İçi boş çuvalları, yani avâmı ilzam etmeyen ama içi dolu yastık gibi karakteri oturmuş kişilerin böyle zamanlarda vecibe sayılabilecek sorumlulukları ihmal ederek, sızlandığımız kötü gidişata pasif destek vermek durumuna düşüp düşmeyeceklerini de takdirlerinize bırakıyorum.. Tabii bu tür takdir ve iltifatları dalkavukluk derekesine de vardırmamak gerektiğini de belirtelim.

Bu meselenin bir de mefhûm-u muhalifinden değerlendirmesi, yani madalyonun bir de öteki yüzü var; nasipse onu da başka bir yazıda konu ederiz..

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank