Süveydâ’ya Mektup (XVIII)
“Bilinmeyen gemilerden biriyle gel be güzel!”
Daha önceleri mülâyim bir fıtrata sahipken, belki de hicrânın etkisiyle asabileşmeye başladım. Divanlar, gazeller arasında duyduğum bülbül sesleri, senin o gül yüzüne karşı beslediğim ihtirasın şiddetini artırıyor ve ayrılığa karşı beni mecâlsiz bırakıyor. Senin câzibene kapıldığım o ilk günden beri, bugün, ilk defâ fâsılasız devâm eden nöbetimi terk etme kararı aldım. Artık kalabalıklar arasına karışarak, hüsnüne dâir bir iz bulmanın iştiyâkıyla, seni arama zamanımın geldiğine inanıyorum.
Ressamlara özensem de, bende o kabilîyet yok sevgili. Kelimelerle, şiirde ve resimde senin güzelliğini anlatabilirim ama fırçalar ve boyalarla bunu yapamayacağımı biliyorum. Belki de sana dâir yazdığım şiirler güfte olur ve bestelenip çalınır yüzyıllarca; aşkımın büyüklüğünü anlatır insanlara. Bu büyük aşkı duyanlar, özellikle de şairler ve nâsirler hasedinden çatlayabilir; kıskançlıklarından seni de, beni de hicvedebilirler. Sana dâir yaratmaya başladığım- şimdilik adı bile olmayan- o isimsiz beldeyi hakîr görenlere karşı adab-ı muaşeret kuralları içinde tabiî ki cevap verebilir; sükûtumu yalnız senin için bozabilirim. Biliyor musun, ilhâmımı her dem gizleyen ben, sadece seni aşikâr etmekten çekinmiyorum.
Süveydâm, bugüne kadar, Haşim’in su kenarlarını niye sevdiğini hep düşündüm durdum. Güneşin batış vakti cezbedicidir; ama niye su kenarı diye binlerce defâ sorguladım kendimi? Belki de, beklediği biri vardı; o yüzden mütemâdiyen su kenarındaydı. Haşim’in ölümünden çok kısa süre önce evlenişi zarûretten olsa da, beklediğinin gelmeyişi onca yıldır Haşim’in bekâr kalmasını sağlamış olabilir mi?
Aşkın karşısında acizliğimi gören, sendeki efsûnun sırrını merak edebilir. Haşim ve ben, aslında birbirimize ne kadar çok benziyoruz. Onun, O Belde şiirinde söylediği “sana yalnız ince taze bir kadın/ bana yalnızca eski bir budala diyen bugünkü beşer/ bu sefil iştiha, bu kirli nazar” mısralarındaki anlamı çözemeyenler, hem Haşim’de, hem sende, hem de ben de bir mânâ bulamazlar. Aşk bazen dimağımızı, bazen de gözümüzü kör ediyor sevgili ama duygularıma gem vurmak o kadar zor ki…
Bugün, bir su kenarındayım. Mavi bende hep sonsuzluğu çağrıştırmıştır. Sen acaba benim limanım mısın? Liman, ‘O Belde’den gelmesini beklediğim ahuyu karşılayacağım, o âsûde mekân. Şimdi, seni beklediğim iskeledeyim, ummana bakıp ufukta görünen gemilerden birinin limanıma uğramasını bekliyorum. Belki de, o gemilerden birinin içindesin ve sende beni arıyorsun. Seni bana getirecek geminin ismi, muhakkak “Vuslat” olmalı; fakat Yahya Kemal’in, “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden-Birçok seneler geçti dönen yok seferinden” mısralarında söylediği doğruysa, seni boşuna beklemekteyim. Hayır, sevgili, hayır! Gittiğin yerde mutsuz olduğunu düşünüyorum; senin mutlu olacağın yer, ruh eşinin, yani benim yanım.
Beklemenin zorluğunu, hicrân denen ve insanı kemâle erdiren kazanda kaynamayanlar bilmez; ama beklenen gelmekte gecikirse, her saniye bekleyen için bin asır olur sevgili. Mukadderâtıma râzıyım; ama kaderim bir gün beni şaşırtsa ve seni bir saniye olsun yeniden, bana gösterse ne olur?
MEHMET NURİ PARMAKSIZ