Süveyâd’ya Mektup(XII)
“Bilinmeyen gemilerden biriyle gel be güzel!”
Daha önceleri mülayim bir fıtrata sahipken, belki de hicranın etkisiyle asabileşmeye başladım. Divanlar, gazeller arasında duyduğum bülbül sesleri, senin o gül yüzüne karşı beslediğim ihtirasın şiddetini artırıyor ve ayrılığa karşı beni mecalsiz bırakıyor. Senin cazibene kapıldığım o ilk günden beri, bugün, ilk defa fasılasız devam eden nöbetimi terk etme kararı aldım. Artık kalabalıklar arasına karışarak, hüsnüne dair bir iz bulmanın iştiyakıyla, seni arama zamanımın geldiğine inanıyorum.
Ressamlara özensem de, bende o kabiliyet yok sevgili. Kelimelerle, şiirde ve resimde senin güzelliğini anlatabilirim ama fırçalar ve boyalarla bunu yapamayacağımı biliyorum. Belki de sana dair yazdığım şiirler güfte olur ve bestelenip çalınır yüzyıllarca; aşkımın büyüklüğünü anlatır insanlara. Bu büyük aşkı duyanlar, özellikle de şairler ve nasirler hasedinden çatlayabilir; kıskançlıklarından seni de, beni de hicvedebilirler. Sana dair yaratmaya başladığım- şimdilik adı bile olmayan- o isimsiz beldeyi hakir görenlere karşı adab-ı muaşeret kuralları içinde tabiî ki cevap verebilir; sükûtumu yalnız senin için bozabilirim. Biliyor musun, ilhamımı her dem gizleyen ben, sadece seni aşikâr etmekten çekinmiyorum.
Süveydam, bugüne kadar, Haşim’in su kenarlarını niye sevdiğini hep düşündüm durdum. Güneşin batış vakti cezp edicidir; ama niye su kenarı diye binlerce defa sorguladım kendimi? Belki de, beklediği biri vardı; o yüzden mütemadiyen su kenarındaydı. Haşim’in ölümünden çok kısa süre önce evlenişi zaruretten olsa da, beklediğinin gelmeyişi onca yıldır Haşim’in bekâr kalmasını sağlamış olabilir mi?
Aşkın karşısında acizliğimi gören, sendeki efsunun sırrını merak edebilir. Haşim ve ben, aslında birbirimize ne kadar çok benziyoruz. Onun O Belde şiirinde söylediği “sana yalnız ince taze bir kadın/ bana yalnızca eski bir budala diyen bugünkü beşer/ bu sefil iştiha, bu kirli nazar” mısralarındaki anlamı çözemeyenler, hem Haşim’de, hem sende, hem de ben de bir mana bulamazlar. Aşk bazen dimağımızı, bazen de gözümüzü kör ediyor sevgili ama duygularıma gem vurmak o kadar zor ki…
Bugün, bir su kenarındayım. Mavi bende hep sonsuzluğu çağrıştırmıştır. Sen acaba benim limanım mısın? Liman, ‘O Belde’den gelmesini beklediğim ahuyu karşılayacağım, o asude mekân. Şimdi, seni beklediğim iskeledeyim, ummana bakıp ufukta görünen gemilerden birinin limanıma uğramasını bekliyorum. Belki de, o gemilerden birinin içindesin ve sende beni arıyorsun. Seni bana getirecek geminin ismi, muhakkak “Vuslat” olmalı; fakat Yahya Kemal’in, “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden-Birçok seneler geçti dönen yok seferinden” mısralarında söylediği doğruysa, seni boşuna beklemekteyim. Hayır, sevgili, hayır! Gittiğin yerde mutsuz olduğunu düşünüyorum; senin mutlu olacağın yer, ruh eşinin, yani benim yanım.
Beklemenin zorluğunu, hicran denen ve insanı kemale erdiren kazanda kaynamayanlar bilmez; ama beklenen gelmekte gecikirse, her saniye bekleyen için bin asır olur sevgili. Mukadderatıma razıyım; ama kaderim bir gün beni şaşırtsa ve seni bir saniye olsun yeniden, bana gösterse ne olur?
Mehmet Nuri PARMAKSIZ