Sütte Ne Var?
Süt ve Süt ürünleri ekmekten sonra Dünya’ da ikinici stratejik ürün olarak kabul edilmektedir. Onu gıda da ikinci önemli sandalyeye oturtan sadece içindeki hayvansal protein değildir.
Süt, buzağının, kuzunun annesinin sütüdür. Hiç bir ürün bebeklerin ‘’ anne sütüne eşdeğer ‘’ olmamakla beraber sadece inek sütü, keçi sütü, koyun sütü ancak bebeklere için ‘’ anne sütüne eşdeğer ’’ dir.
Tam yağlı çiğ inek, çiğ keçi, çiğ koyun sütü veya bunların tam yağlı sütleri bebeklerin anne sütü yoksa bebeklere içirilmelidir. Tam yağlı inek sütü birebir oranında, koyun sütü bir süte iki su oranında karıştırılarak verilmelidir. Tam yağlı keçi sütüne ise su karıştırmadan verilmelidir. Bebek büyüdükçe bu su karıştırma oranı bebeğin sindirim durumuna göre azaltılmalıdır.
Onu diğer gıdalardan farklı kılan süt yağı, prebiyotik, B12 vitamini ve mineraller ve doğal büyütme hormonudur. B12 vitamini başka hiç bir gıda da yoktur. Büyütme hormonu ile Amerikalı’ lar Niçin Uzun Boylu başlıklı https://www.bilgiagi.net/amerikalilar-nicin-uzun-boylu/20210/ linkindeki yazımız okunabilinir.
Dünya da insan beslenmesinde bitkisel yağlar, hayvansal yağlar olarak ikiye ayrılsa da, süt yağı hayvanlardan elde ediliyor olsa da süt yağı kendi başına ayrı bir türdür. Yemeklerde kullandığımız bitkisel yağlar önümüze rafine edilerek geliyorsa da süt içtiğimizde rafine etmeden içmiş ve onu gerçek besin değerinde midemize indirmiş olmaktayız. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalardan sonra süt yağı tüketiminin; tümörlerin gelişiminde , çeşitli kanser hastalıklarının oluşumunda ve vücuttaki yağ birikiminde azalmaya neden olduğu ayrıca şeker hastalığını, vucut içi lezyonları önlediği gözlenmiştir.
Bunun tersi olan deneylerde anne süt içirilmeden buzağı maması ile beslenen buzağıların altı aydan sonra enfeksiyon hastalıklarına çabuk yakalanıp yaşamlarını sürdüremediği tesbit edilmiştir.
Kutsal kitaplarda sütün insanların hizmetine sunulduğunu yazmaktadır. İnsanların ne zamandan beri süt içtiklerine dair fikrim: İnsanların, buzağının, kuzunun tüm memeli yavruların annelerini emdiklerini görmeye başladıklarından beri hayvan sütünün içilmeye başlandığına inanmaktayım.
Osteoporoz kemik erimesi, osteoartrit eklemi oluşturan kemik yüzeylerinde ve eklem kıkırdaklarında dejeneratif değişikliklerin oluşması ile belirgin durum ve iltihaplı eklem hastalıkları milyonlarca insanın karşılaştığı en önemli sağlık sorunudur. İşte bu sağlık sorununda süt ve süt ürünleri kemik erimesine karşı koruyuculuk yapmaktadır.
Süt canlı bir besindir. İçinde milyonlarca yararlı mikroorganizmalar, prebiyotikler bulunmaktadır. Prebiyotikler dost bakterilerdir. Bizim bağışıklık sistemimizi korurlar.Anne sütü ile beslenen bebeklerin bağırsaklarında bundan bolca bulunur.
Böbrek taşları, safra taşlarını yapan etkenin, kalp damarlarına takılan stenleri tıkayan etkenin kalsium olduğu ezberleri bu yüzden süt ve süt ürünlerinden uzak durulması ezberleri artık beslenme uzmanlarınca terk edilmelidir.
Böbrek taşlarını, safra taşlarını, kalp damarlarına takılan stenleri tıkayan, Osteoporoz kemik erimesine etken’ in nano bakteriler olduğu tesbit edilmiştir. Nano bakteriyi Dünya’ da ilk bulan ve bu yüzden Nasa Bilim Kuruluna müraacaat etmediği halde kabul edilen, Amerikan Vatandaşlığına da müraacat etmediği halde postacı vasıtasıyla elinde Amerikan vatandaşlığına kabul edildiğine dair yazıyı elinde bulan bir Türk Bilim Kadınımızdır.
Bu bilim kadınımızdan habersiz Marsta ise Nano bakteriyi bulan Nasa (Amerikan Havacılık ve Uzay Araştırma Kurumu)’ dır. Önümüzdeki en fazla on yıl içinde böbrek taşlarında taş kırma ve diğer tedavi, safra taşlarında ameliyat yerini ilaç tedavisine, kalp damarlarına takılan kalp stenlerinin tıkanmasında şimdiki çözüm yöntemleri yerine yeni tedavi şekillerine bırakacaktır.
Her gün çiğ süt (kaynatarak) veya pastörize süt içelim, çiğ sütten veya pastörize sütten yapılmış yoğurt yiyelim, kolalı, asitli içecekler değil ayran içelim. Tereyağını (süt yağı ), peyniri kahvaltılarda kendimiz ve çocuklarımız için mutlaka bulunduralım. Pastalarda, yemeklerde, börekler de margarin yerine zeytinyağı ve tereyağı kullanalım. Çukurovalılar haşlanarak yenilen içli köftelerinde asla margarin kullanmamalı ya tereyağı yada erinik yağ (teryağının ertililmiş ve köpöğünün alınmış şekli) kullanmalıdırlar. Artık ezberleri bozalım.
Ekmekten sonra ikinci ürünümüz olan süt ve süt ürünleri bizim sağlığımızı koruyan besin köprüleridir. Kimsenin bu köprüleri yıkmasına müsade etmeyelim.
süt coladan itibarsız yapılmış ucuz satılıyorsa ve cola reklamları her tv kanalında çocukların gençlerin beyinlerini yıkıyırsa bunda büyük bir yanlışlık var demektir
Hükümetler tarımı ve hayvancılığı mahvetti.
Tarım ve hayvancılıkta milli devlet politikası şarttır.
Fabrikalarda masonlara ucuz işçi ayartmak için köy ve köylülük öldürülüyor.
Bu şaşkınlıktır ülkeye ihanettir
Selamlar saygılar
Ağustos 1st, 2010 at 15:44Türkiyemizde, Knorr (Hazır çorba, tavuk),Neskahve,Pizza gibi batının bizim kültürümüze uymayan reklamları bolca yapılırken, bu tip yazılaeı görmek hakikaten sevindiricidir. Hazır yiyeceklerde kullanılan ne olduğu belli olmayan k
Ağustos 1st, 2010 at 18:17imyasalları yemek sağlığımıza faydalı olmasa gerek.
Ülkemizde yetişen tabii ürünleri tüketmek muhakkak sıhhate en uygun olanıdır. Kara lahananın, mısırın,tarhana ve peynirin yerini tütacak hiçbir yabancı ürün yoktur emin olun. Tahsilinin büyük bir bölümünü Avrupa ve Amerikada yapmış biri olarak inancım şudur ki ninelerimizin yemeğini hiçbir milletin yemek çeşidi tutamaz.
Söylenenler, colekstrol, Vs Bilhassa Türkleri kılığına sokmak için uydurulan hikayelerdir.
Yazdıklarınızdan dolayı sizleri kutlarım, devamını dilerim..
çapar bey yazınız için teşekkür ederim.bazı gerçekler ülkemizde yadsınarak unutulmaya yüz tutmuş ve değeri maalesef gözardı edilmiştir.Şu an baktığımızda ülkemizde süt ürünlerinin hammaddesi olan çiğsüt üretiminde bir politikamız maalesf yok.çiğ süt fiyatı bir tabana bir tavana gayet trajikomik şekilde oynamakta,üretimde bulunan büyük küçük işletmeler destekten yoksun kendi hallerinde yaşam mücadelesindeler büyük yabancı bazlı hipermarketlere yem olmak için sıradalar çünkü başka satış kanalları maalesef yok.
Ağustos 1st, 2010 at 21:53bir yandanda mesleği doktorluk veya diyetisyen olan bazı çok bilmiş cahillerde (benim mesleğim gıda müh. ancak bir hastaya müdahale etmek aklımın ucundan geçmez)süt ürünlerinden insanları soğutmaya çiğ sütü kendiniz yoğurt yapın kendiniz kaynatıp için sütten alacağınız kalsiyumu gidin maden suyundan alın gibi konuşarak zaten tvde her söylenene inanan bir toplumu süt ve süt ürünlerinden uzaklaştırıyor.
"Prebiyotikler dost bakterilerdir.." bu cümleden sonra yazınızı okuma gereği duymadım. prebiyotik bakteri değildir araştırmanızı iyi yapın insanları yanıltmayın
Ağustos 1st, 2010 at 22:06Sayın Prf.Dr.Sadi Akgün,
Başka yer ve kaynaklarda da “Prebiyotikler dost bakterilerdir..” deniyor. Siz bunlarla ilgili neler yaptınız(!)?
Elbette ben Sayın Çapar Kanat'ın kendi penceresinden bakarak değerlendirdiği yazının bir çok yerlerine katılmıyorum. Ama en azından "...bu yolda yürüyor." Günümüzde beslenmemizden eğitimimize yaşamımızı belirleyen kapitalist üretim ilişkileridir. Bu üretim ilişkileri bu gün için emperyalist bir içerik taşımaktadır. Bu bakımdan gıdalar, ilaçlar, aklanıza gelebilecek her şey (pazar, piyasa, değer vs.)ilişkileri içerisinde görülüp ürünlerin "kullanım değerleri" yerine "değişim değerleri" ön planda tutulmaktadır. Hükümetler, Gıda üreticileri ve gıda kuruluşları, denetçiler, tüketici dernek ve STK'ların bir çoğu sorunu bu yönde bakmakta ve değerlendirmektedirler. (GDO'lu ürün, tohum vs.'den Hormonlu ve katkılı gıdalara kadar böyle bakılmakta ve değerlendirilmektedir. İngiltere de 1700'lü yıllarda koyunların kemik yapıları üzerinde oynanarak ancak kendisini taşıyabilecek bir kemik yapısına uygun olması sağlanmıştır. Bilim ve teknolojinin geliştiği bu günlerde ise neler yapıldığı konusu ciltlerle dolu araştırmalara sığmamaktadır.
Sayın Prof. siz de kendi araştırmalarınızı ve düşüncelerinizi aktarırsanız belki"doğruları" sizden öğrenebiliriz. Aşağıdaki alıntı "PINAR" Web sitesindendir.
"Sağlığımız İçin Bunları Biliyor Musunuz?
28.12.2005 | Probiyotik nedir? Prebiyotik nedir?
Probiyotik Nedir?
Doğru beslenmek, sağlıklı olmanın ana koşuludur. Bu da düzenli ve dengeli beslenme ile sağlanır. Vücudumuzda çeşitli hastalıklara yol açan bazı bakteriler (mikroplar) vardır. Bunun yanında vücudu bu Zaralı bakterilere karşı koruyan, enfeksiyonların önlenmesine yardımcı olan, bağışıklığınızı güçlendiren “dost bakteriler” vardır. Bunlara probiyotik adı verilir. Bunlar bağırsaklarda mikrobik dengeyi düzene sokan küçük ve canlı oluşumlardır. Probiyotik bakteriler sindirimin normal işleyişine yardım ederler. Geçirdiğiniz bazı hastalıklar bu faydalı bakterileri azaltırlar. Anne sütü ile beslenen bebeklerin bağırsaklarında bu bakterilerden bolca bulunur.
Bağırsaklara yararlı canlı bakterileri içeren besinler ise probiyotik besinlerdir. Bir başka deyişle probiyotikler doğal korunmaya yardımcı olurlar. Vücudumuzun savunma gücünü arttıran hücrelerin büyük bir kısmı sindirim sisteminde yaşamaktadır. Onun için probiyotik gücü artırmak, bağışıklık gücünü artırmak anlamını da ifade edebilir. Bu faydalı bakterilerden yararlanmak için probiyotik ihtiva eden gıdalardan yaralanmak gerekir.
Probiyotiklerin insan sağlığı ve hastalıklarının tedavisindeki önemini vurgulayan çok sayıda tıbbi çalışma son yıllarda yapılmıştır. Bağırsaklardaki iltihabi uyarılara karşı verilen cevabın bozukluğu sonucunda oluşan hastalıklara karşı da probiyotiklerden fayda sağlandığı saptanmıştır.
Prebiyotik Nedir?
Kalın bağırsak bakterilerinin (mikroplarının) sayısını, hareketlerini düzene sokan ve probiyotiklerin etkisini artıran sindirilmemiş karbonhidratlardır. Bunlar bir bakıma liflerdir ve suda çözünürler. Sindirim esasında emilmeden kalan bağırsağa gelmeleri önemli özelliklerindendir. Sindirime pozitif etki göstermeleri sayesinde bağışıklık sistemi güçlenir, hastalıklara karşı direnç artar. Sindirim sisteminin florası stres, iklim, ruhsal değişiklikler, çeşitli antibiyotikler ve diyet değişkenliklerinden etkilenir. İşte prebiyotikler burada da görev başındadır. Bağırsak reseptörlerine (yakalayıcı hücre) bağlanarak zararlı mikroplara fırsat vermezler. Onların gaita ile atılmalarını sağlarlar.
Probiyotiklerin başlıca besinsel kaynakları fermente yoğurtlar, probiyotik olarak kullanılan çeşitli bakteriler ihtiva eden mayalardır.
Mide ve sindirim sistemi hastalılarında son yıllarda önemli görülen “helicobacter pylori” bakterisini sebep olduğu enfeksiyonlara, ülser ve gasrtrite karşı kullanılan antibiyotiklerin etkileri, prebiyotik ve probiyotiklerle kombine edilmelerinden daha faydalısonuçlar alındığı da rapor edilmiştir. Pre ve probiyotiklerin kombinasyonlarının sindirim sistemi çeperinin (zarının) savunma özelliğini de güçlendirdiği rapor edilmiştir. Probiyotikler birçok vitaminin sentezine de (vücut yarayışına) etkili olmaktadırlar.
Günlük lif ihtiyacımız 25-30 dr. kadardır. Bunu için sebze, meyve, kepekli ürünler ve kuru baklagiller yenmelidir. Bunlarda doğal olarak bulunan liflerde bağırsaktaki yararlı bakterilere uyarak prebiyotik etki sağlamaktadır.
Probiyotik maya ile yapılan yoğurt ve özel sütlü içecekler içindeki faydalı bakteriler bağırsağa canlı olarak ulaşırlar. Bağırsak duvarına yapışarak, zararlı bakterilerin tutunmalarına engel olurlar. Böylece; probiyotik ve prebiyotik içeren gıdalar sindirimi kolaylaştırır ve bağışıklık sistemini güçlendirirler. Biyolojik değeri yüksek süt ve süt ürünleri tüketilip, probiyotik ve prebiyotik içeren besinlerden istifade edilmesi bağışıklık sistemini güçlendirir. Güçlü bir bağışıklık sisteminiz varsa sağlıklı yaşıyorsunuz demektir.
Ağustos 2nd, 2010 at 09:03Sağlık Pınarım"
Sayın Prof. Dr. Sadi Akgün
Ağustos 2nd, 2010 at 12:45“Prebiyotikler dost bakterilerdir..” cümlesindeki prebiyotikler kelimesinin içindeki e yerine o kelimesi koyarak yani ‘’Probiyotik yaparak düzeltilmesi mi gerekir? Bu da doğru olur mu diye size sormak isterim? Yani Probiyotikler mi dost bakterilerdir.? Yoksa probiyotiklerde tam bakteri olmadıklarından bakteriye mi benzemektedirler. Bu yüzden mi probiyotiklere dost bakteriler denilmektedir? Topraktaki bakteriler toprak için ‘’dost ‘’ turlar ama insanlara direkt olarak topraktaki bakteriler geçtiğinde zararlı olabildiklerinden toprak dostu bakteriler denilmektedir.
‘’prebiyotik bakteri değildir araştırmanızı iyi yapın insanları yanıltmayın’’ diye bir yorumda bulunmuşsunuz. Yorum da bıraktığınız ismin önüne Prof. Dr. Ünvanını bırakmamış olsaydınız süt te ne var yazısındaki yorumunuzu okuyup geçecektim. Sizde Prebiyotiğin ne olduğunu da yazmamışsınız. İnternet arama motorlarında okuduğumuzda probiyotiğin dost bir bakteri olduğu ifade ediliyor. Probiyotik de dost bir maddemidir?
Probiyotikmi, prebiyotikmi dost bir bakteridir..? Yazar, Çapar Kanat diğer internet sitelerinde yazılarının altına Çiftçi-Çiğ Süt ünvanını koymakta, siz de yorumunuzun altına Prof. Dr. Unvan’ ını koymuşsunuz. Her halde ya gıda mühendisi, ya da süt uzmanı, ya da biyolog olmalısınız. Ha bir yorumcu da Pınar’ süt firmasının prebiyotiklerle ve probiyotiklerle ilgili yazısını eklemiş. Bu yazıda ‘’PROBİYOTİKLER DOST BAKTERİLERDİR’’ diyor. Yazarın yaptığı maddi bir hata mı yoksa Pınar sütün sitesinde yazılı olan da mı yanlış, benim diğer internet sitelerinde okuduklarımda mı yanlış? Yani PROBİYOTİKLER dost bakteri değimlidir? Doğrusunu sizden öğrenmek isteriz.
Selda İlbeylioğlu
bu tartışmalardan yararlandım,fakat iyi niyetle katkıda bulunmak isteyen bilim insanlarına karşı daha saygılı
Ağustos 2nd, 2010 at 18:02olabiliriz.
Değerli Okuyucular ve Tartışmacılar,
Tartışma konusu olan Probiyotikler ve Prebiyotikler ayrı ayrı kavramlardır.Bu konuda herkesin geniş bilgi sahibi olabilmesi için Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisinin 24 Ocak 2004 tarihli sayısında Sayın Neriman İnanç ve Arkadaşları tarafından kaleme alınan "PROBİYOTİK VE PREBİYOTİKLERİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ" adlı derleme makaleyi okumanızı öneriyorum.Makaleyi okuyabilmeniz için lütfen http://tipdergisi.erciyes.edu.tr/project6/66.pdf linkini tıklayın,umarım tartışmalara ve bazı sorularınıza açıklık getirecektir,saygılarımla.
Adnan SERPEN
Ağustos 3rd, 2010 at 16:39Veteriner Hekim
İZMİR