Sütçü İmam Soyu Kesik Miydi?
Başörtüsü sorununda hep kafama takılan bir mevzudur Sütçü İmam olayı… Bir ülke düşünün ki resmi tarihinde, kurtuluş savaşının başlangıcı; bir kadının başörtüsüne uzanan düşman elini, ölümü göze alarak durduran ve milli kahraman ilan edilen bir şehidin yol açtığı direniş hareketi olsun. Sonra aynı ülke birkaç yıl içinde Fransızları kovduğu ülkesine cumhur yaptığı kişinin baskılarıyla Fransız kültürünü yaşamak zorunda bırakılsın. Bu ne yaman çelişki böyle diyesi gelmiyor mu insanın? Bu topyekûn kurtuluş savaşı mensuplarını, bu işe baş koyanları, ölenleri, gazi olanları ‘keenlemyekün’ hükmünde değilse nedir?
Onlar kibar insanlar, dilleri bile kibar, en medeni ülke o, efenim laiklik var onlarda hemen alıverelim. Ya, madem bu kadar iyilerdi onca can niye öldü? Hazır medeniyet dediğiniz tek dişi kalmış canavar üşenmemiş, ayaklarınıza kadar gelmiş. Neden kovmaktan beter ettiniz adamları? Niye işi yokuşa sürdünüz ki, tam üye olsaydık ne güzel. Himayesinde yaşasaydık muasır medeniyetin. Böyle partileri aç-kapat yalama ettiniz be kardeşim. Sizinki de yapılacak iş değil sahiden. Bıraksaydınız kendinizi taklitçisi olduğunuz Fransızların ellerine, uğraşmazdınız ne güzel bu gerici milletle! Ne yapacaklardı adamlar size; dillerinizi mi değiştirecekti ya da fötr şapkaları gösterip: “beyler bundan böyle sizde bunu takacaksınız. Bayanlarınıza gelince, onlar da vücut hatlarını belli eden kıyafetler giyecekler ki bizim ince hatlarıyla dünyaca meşhur kadınlarımızın değeri biline.” Yok artık, bu kadarını gavur bile yapmaz dimi? Ama bizimkiler yapar, ne de olsa akrabanın akrabaya yaptığını kimse yapmaz.
İdris Özyol, Lanetli Sınıf Kitabı’nda şöyle diyor: “Maraş’ta, bu toprakların mahremine uzanınca Fransız eli, yüz yılların alışkanlığıyla, dünyanın en sıradan işini yapar gibi sakin ve alnı inancı gibi parlak bir adam ayağa kalktı… Orada ve o gün uğruna ölüme yürünen şey, bugün üniversite kapılarından geri çevrilen başörtüsüydü… Alev alev bir şeydi başörtüsü ve bin yıllık vatan gibi duruyordu kızlarımızın başında…
Dinleyin efendiler, üniversite kapısın da ağlattığınız şu kız, Sütçü İmam’ın kızıdır. Yüzüne kapıları örttüğünüz bu çocuklar, Mustafa Kemal’in ardı sıra İzmir’e kadar koşan kavruk Anadolu yiğitlerinin evlatlarıdır ve dahi onların hepsi Mustafa Kemal’in çocuklarıdır. Onların hepsi, Karayılan’ın, Kazım Karabekir’in, Nene Hatun’un, özgürlüğe tüfek taşıyan Karadenizli takacıların, Sivaslı şehitlerin, Afyonlu efelerin, Kütahyalı çetecilerin, Antepli gazilerin, Maraşlı kahramanların, Urfalı aslanların evlatlarıdır onlar. Onlar Milli Mücadele’nin ve bir gün dahi düşmana tahammül edemeyen dev isyanın çocuklarıdır. Yüzlerine bakın ve bir kere düşünün bunu. Bir kere… Yoksa içlerindeki Sütçü İmam ayağa kalkacak…”
Evet, bizim içimizdeki Sütçü İmam kalktı gidiyor on yıldır da, bu İmam’ın bizzat kendisi, torunları, mirasçıları nerede? Ben onları göremiyorum. Tamam, direnişimizde cansiperane örtümüze uzanan elleri kıracak nice yiğitler var ama Sütçü İmam’ın şahadetiyle şahlanan, iffeti için yaşayan halk nerede? O gün şehide bakıp, olaya Fransız kalaraktan; “cık, cık” nidalarıyla evlerine dönseydi o halk, bu gün resmi dilimiz Fransızca, devlet başkanımızda İzak Rabin olmayacak mıydı?
Yok, bu böyle olmayacak, biz istediğimiz kadar örtümüze uzanan ellerle mücadele edelim, meydanlara çıkıp feryadı figan edelim, hukuk bürolarına, mahkemelere koşturalım o da yetmesin tek parti olarak meclise girip kapı gibi kanunname çıkartalım, o kanunu veto etmeyen cumhurbaşkanı da bulalım yine de işimiz yaş. İşimiz yaş çünkü bu ülke de geçerli olan sadece ‘yaş’ kararları. Kendisi bile örtülü olduğu halde eylemlerde yanımızdan geçip giden kalabalıkla bizim bir sonuca varmamız imposıble…
Düşman artık pervasız, utanması da yok üstelik. Böyle mücadele mi olur, düşmanda olsan kaybetmeyi bileceksin. Çıkan kanunu uygulamaksa, kendi ellerinle yaptığın, oradan buradan arakladığın yasalar bunu gerektiriyorsa alacaksın kardeşim bu kızları okullarına. Sizin yaptığınıza düpedüz oyunbozanlık denir. Mızmızlanmak yakışıyor mu sizin gibi kelli felli adamlara?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (böyle açılımını yazınca daha heybetli oldu.) çıkardığı kanunu anayasa mahkemesi yoluyla geçersiz kılmak nasıl bir kuralsızlık, nasıl bir ayvazlıktır böyle?
Başörtüsü sorununu suni günden gören vatandaşlara diyorum ki; nasıl da yanıldınız, gördünüz mü! Bu ne mühim bir davaymış ki size, bize, herkese çok önemli bir tarihi vakayı gösterdi. Türkiye’nin cumhuriyetle yönetilmediğini, halkın kendi kendisini yönet(e)mediğini, bazı derin, entel, apoletli, purolu, zengin, localı, diktatör yamağı ağabeylerin borusunun öttüğünü, altı oktan en önemlisinin halkçılık değil, ‘halka rağmen halk içincilik’ olduğunu gösterdi. Şimdi yatın kalkın sizleri derin uykularınızdan uyandıran başörtülü kızlara dua edin. Sokakta gördüğünüz de durdurun onları ve “Allah razı olsun kardeşim, bizi nasıl uyutmuşlar meğerse…” deyin. Bu sorun olamasaydı ve eski düzen sürseydi; al takke ver külah, tanışıklı dövüş çıkan kanunlar, alınan kararlar devam etmeyecek miydi? Çeteler, gizli örgütler ve ordu kombinasyonunun T.C’yi çekip çevirdiğini kim, nereden bilecekti? Susurluk, Şemdinli bizi kesmemişti, böyle gözümüze sokunca anlayıverdik her bir şeyi.
Sözüm ona bizi küçümsüyorsunuz ama bir yandan da ‘nasıl olur ya?’ diyorsunuz değil mi? “Bunları eziyoruz, okullarından sürükleyerek çıkartıyoruz, işlerinden atıyoruz… Bir de baktık, takiyeci dediğimiz, şiir okuduğu için hapse attığımız Tayyip Başbakan oldu, oda yetmedi şeraitçi dediğimiz Gül Cumhurbaşkanı oldu, bu da yetmezmiş gibi, Arap Dili ve Edebiyatı’nda bile okutturmadığımız, kapısından koyduğumuz eşi First Lady olarak Çankaya’ya girdi. Biz bunları kapıdan kovuyoruz, gelip tepemize oturuyorlar. Bu nasıl oluyor, havsalam almıyor!”
Ben size içtenlikle itiraf edeyim ki; keramet bizde değil, uğraştığınız yüce din İslam ve onun sahibi Yaratan Allah. Sizi alt eden O. Sizin gibi süper güçler, çeteler, işbirlikçiler yok arkamızda. Dedim ya kendi insanımız bile destek vermiyor doğru dürüst. Bir avuç insanız şunun şurasında. Ama ‘O’ varken inşallah ve daima, maalesef kaybetmeye mahkûmsunuz bunu bilin. Dönecek olursak tekrar konumuza; mücadeleyse mücadele varız tamam… Ama karşımızda kaliteli rakipler görmek isteriz. Kaybedince yan çizmek, kıvırmak yok. Kapasiteniz oldukça sınırlı kabul edin, hamlenizi gördük sıra bizde, merakla bekleyin…