Süt Ürünlerinin Petrolle İmtihanı
Günümüzde tüm gıdaları değil yenilebilir olanlarını işaretlemek gerekiyor. E-postama gelen bir Tarım Bakanlığı’na ait bir resmi yazıda ünlü bir firmanın peynirlerine margarin karıştırdığı için üretim izin belgesinin iptal edildiği yazıyordu.
Belge çoğu kimse için şaşırtıcı gelebilir. Oysa gıda sektöründe olup itenleri bilenler için oldukça sıradan bir belge bu.
Geçenlerde de hibrit ve GDO’lu şeker pancarından şeker ürettiği halde ambalajlarına doğal ve GDO’suz yazarak tüketicileri yanıltan Konya Şeker’e ait Şeker Süt’ün tam yağlı yoğurdunda Türk Gıda Kodeksi’ne aykırı olarak sağlığa zararlı katkı maddesi olan 'natamisin' adlı katıldığının tespit edildiği ve üretim izin belgesinin iptal edildiği belirtilmişti.
Yakın zamanda 33 süt üreticisi firmanın çeşitli ürünlerindeki usulsüzlük, olmaması gereken katkı maddeleri ile hayvansal yağın alınarak ürünlerine margarin ekledikleri için üretim izin belgelerinin iptal edildiği belirtiliyordu. Bu firmaların bir kısmı bildiğimiz halde henüz belgeleri elimizde olmadığından şimdilik isim belirtemiyoruz. Ancak nasılsa değerli okurlarımız bu belgeleri bize ulaştırır.
Şu notu belirtmeden geçmeyelim. Yine birileri çıkıp şeker pancarları GDO’suz bu bilgi doğru değil kabilinde gerçek dışı beyanlarda bulunabilirler. Ama hemen belirtelim. Koskoca Türk Şeker’in tarafıma yazdığı resmi yazı var.
72 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti tek bir adet şeker pancarı tohumu üretemiyormuş. Tüm tohumlarını Novartis ilacında sahibi olan, dünyanın en büyük üçüncü tarım kimyasalları ve GDO şirketi olan ve de Henkel, T-cell, Kraft, Unilever, Pepsi, Sandoz, Bill Melinda Gates Vakfı gibi çok sayıda küresel şirket ve vâkıfın da ortağı olan İsveçli ‘Syngenta’ ile bir Alman firması olan ve dünya GDO devi Monsanto ile de ilişkileri bulunan dünyanın altıncı büyük GDO’cusu ‘KWS’ firmalarından tohumlarını temin ediyorlar.
Bu ayrı bir konu ama biz süt ürünlerine devam edelim.
Gelen belge üzerine Ziraat Mühendisi bir dostumu aradım. O ise beni orta ölçekli bir mandıra sahibi ile tanıştırdı. 20 yıllık süt üreticisi süt sektöründeki hileleri sorduğumda çektiği derin iç yaşadığı acının kitabesi gibiydi ve şunları anlattı: “Bir 1 kilogram margarin 1,3 lira. 1 litre süt 70 kuruş. Yarım litre pet su 50 kuruş. 1 kg tulum peyniri 10,5 kg sütten yapılır
Çıkın pazara ‘Siverek peyniri’ adıyla satılan tağşiş edilmiş sahte peynirler 5 liradan satılıyor. Bir kilo peyniri yakarsanız geriye en az 400 gram kül kalması gerekir. Oysa şimdiler 300 gram kalıyor. Bu peynire yüzde 25 su katıldığını gösterir. Yani ya yüzde 25 hırsızlık. Çaldığı süt, eklediği çeşme suyu! Ben bununla nasıl rekabet edebilirim? Ama 20 yıldır buna tenezzül etmedim. 1991 yılında elemanlarıma dedim ki şayet hile yapın dersem bilin ki bunamışımdır. O zaman beni dinlemeyin.”
Devam ediyor anlatmaya, “Sütün yağı ayrıştırılıyor. Sonra süte margarin ekleniyor. Analizlerde margarin olduğu anlaşılmaması için yani hayvansal yağ yoğunluğu için kuyruk yağı ekliyorlar. Böylece sütte olması gereken hayvan yağ oranı tutturulmuş oluyor. Ürünlere margarin eklemenin sağlıksızlığının yanı sıra süt sektörünün yüzde yirmi küçülmesine neden olunuyor. Margarin ikame ürüne dönüşüyor. Bunu ise hiçbir bilgisi olmayan ve hiçbir araştırma yapmayan tüketici de ‘gönül huzuru içinde yiyor!’ Denetim yok. Olan cezalar caydırıcı değil. Bizi denetlemek için 20 yılda on kez bile gelen olmadı. Gelse ne olur ki, denetleyen bizden daha bilgili değil ki!
Tereyağı yapmak için önce sütü pastörize ederiz. Sonra sütü seperatör yardımı ile yağından ayırırız. Çıkan kaymağı pastörize ederiz. Sonra suyunu ayrıştırıp yağ yaparız. Hile yapanlar ise -ki bunların sayısı çok fazla- son aşamada ay bir kaymağın içine margarin, renklendirici ve diğer ekleyeceği katkıları eklerler. Sonra makinende geçirip homojenleştirirler. Yine olası denetimlerde hayvansal yağ oranının yüksek çıkası için kuyruk yağını da eklerler. Yoğurt hileye en açık ürünlerden biri.
Tabiî yoğurdun neredeyse alıcısı yok. Tabiî yoğurt sadece üretildiği yerde tüketilmesi gereken bir ürün. Çünkü sulu. Bir yerden başka bir yere nakledilecekse veya uzun ömürlü olması isteniyorsa içine jelâtin ve ‘nişasta’ eklenir. Çünkü bu suyu azaltıp, kıvamı artırır. Bana gösterdiğiniz denetim belgesinde de görüldüğü gibi hayvansal yağı ayrıştırılıp içine margarin eklerler. Çünkü ayırdıkları yağ ekledikleri yağdan on kat daha pahalı. Bunu yabancı menşeli firmalar da yapıyor yerli de. Büyükte yapıyor küçük de.
Bu hileler süt tozu dâhil her türlü üründe incelenir. Süt tozu denetimleri ve analizlerinde süt tozunun menşeine bakmazlar. Sadece protein değerlerine bakarlar. Menşe analizi yapsalar soya veya başka eklemelerin yapıldığını görecekler. Binlerce elemanı olan devlet denetim yapmıyor.”
Bugün İzmir’de üretilen bir süt, yoğurt veya su, iki bin kilometre yol yaparak birkaç gün sonra Van’a veya Hakkâri’ye ulaşıyor. Bu durum, ürünün fiyatının artmasına, ürünün raf ömrünün uzaması için katkı maddeleri eklenmesine, yerel üreticilerin yok olmasına neden oluyor. Ürün nakledilirken tüketilen petrol, eskiyen lastik, yıpranan yol, kirletilen çevre, yok ailen canlıların yanı sıra ülkenin kaynakları yabancı sermayenin eline geçmesine neden oluyor.
Oysa Vanlı bir çiftçinin üreteceği süt, yerinde katkısız yoğurta dönüşse, insanlar günlük taze çiğ sütünü alıp kaynatsa hem sağlıklı yaşayacaklar, hem ekonomik tüketecekler, hem kaynakların israfını önleyecekler hem de yerel üreticiyi koruyacaklar.
Hâlbuki başka bir şehir büyük bir üretici tarafından dev tesislerde üretilip, ülkenin dört bir yanına sevk edilen ürünün nakliyesi, rafta bekleme süresi ve rekabeti beraberinde hileleri de getirmekte. Hayvansal yağı alınan süte, onda bir değerinde olan margarin ve ekşimemesi için koruyucu, kıvamını artırması ve suyu tutması için jelâtin, soya vs vs eklenir. Lezzet artırıcı, renklendirici derken, artık Anadolu’nun yoğurtlarının ne tadı ne lezzeti kalır. Sulandırılmış bir köpüğe benzeyen, besin değeri olmayan sözde yoğurt niyetine aldığımız ne idüğü belirsiz bu ürünler, aslında sadece biz istediğimiz için üretiyor.
Biz tüketiciler, işine ‘Bismillah’ diye başlayan eski mandıracımız Ahmet amcanın günlük sulu yoğurdu tükettiğimiz müddetçe, Almanyalı bir Yahudi, bize sözde yoğurtlarını satabilir mi? Biz satın almazsak o üretebilir mi? Peki, suçlu çiftçi Hasan dayı ya da mandıraca Ahmet amcamı, yok biz tüketiciler mi? Biz aldanmaklığı kabul etmesek kim adatabilir? Bizi aldatanlar suçlu, biz aldananlar masum öyle mi? ‘Çevreyi küresel egemen şirketler kirletiyor’ masalına sahi sizde mi inanıyorsunuz? Bir baksanıza, tüm parmaklar sizi işaret ediyor sizi. O halde, akıllı bir Müslüman’ın yapacağı ilk iş, tüketmeme ve doğru tercih yapma hakkını kullanmak olmalıdır.
Hz. Ömer bilmese de Allah bilmez mi?
Hz Ömer r.a. onu duymamış ve onun adaletin haberdar olmayan biri varsa yeryüzünde onun yaptığı ve yaşadığı kuru bir emekten öte geçmez. Mü’minleri Emir-i Hattaboğlu Ömer; günümüz devlet başkanları gibi sırça köşklerde, kul tüyü yataklarda, bir eli yağda bir eli balda değildi. Bir günün yöneticilerin bek alışık olmadığı denetime çıkar ve kulağına ilginç bir konuşma ulaşır. Süt satıp geçinen anne ve kızı aralarında tartışmaktadırlar. Anne, kızından süte su katıp satmasını ister. Kız ise teklifi geri çevir. Bir yanda şeytan diğer yanda ise genç bir kız. Şeytan, anneyi günah işlemeye ikna etmiş. Anne ise bunu kızına yaptırmak istiyor. Tıpkı günümüz patronun işçilerine yaptırdığı gibi.
Annesi kızıyla konuşur:
- Satacağın süte biraz su karıştır.
- Su mu katayım?
- Evet!
- Anneciğim, bilmez misin ki, Halife Ömer süte su katılmasını yasak etti.
- Hadi kızım sen de, Halife Ömer de nereden görecek/bilecek?
Bu konuşmalar olurken gece denetimine çıkmış olan Emirül Mü’minin Ömer o evin önünden geçmekte idi. İçeriden akseden bu sözlere birden kulak kesildi.
- Anneciğim, Halifenin emri var. Ben süte su katamam!
- Ömer de nereden bilecek, o şimdi uykudadır.
- Anne, Ömer bilmese de Allah bilmez mi? Ben Allah’tan korkarım.
Duyduklarından çok mutlu olan Hz Ömer r.a. bu kızı, oğluna aldı. Bu evlilikten Ümmü Asım doğdu. Hz Ömer’in torunu Ümmü Asım ise Abdülaziz ile evlendi. Bu evlilikten ise tarihte ikinci Ömer olarak anılacak olan ‘Ömer bin Abdülaziz’ doğdu.
Demek ki âdil Ömerleri süte su katmayan analar doğurabiliyormuş. Bırakınız süte su katmayanını bugünkü hâl ortada.
Bugün 1 Muharrem 1432 Hicri yılbaşı. Yani aldatan ve aldanan olmaktan, ferasetli Mü'minler olmaya hicret etme vakti. Kutlu olsun!
Kemal Bey,
Yorumlarınız için sizi tebrik ederim, elinize sağlık,sorunları çok güzel dile getirmişsiniz açıklamalarınıza tamamen katılıyorum,selamlar.
Adnan SERPEN
Aralık 8th, 2010 at 17:34Veteriner Hekim
İzmir Veteriner Hekimler Odası Veteriner Halk Sağlığı Çalışma Grubu Üyesi