content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

21 Şub

Suriye’de Bahar (I)

Soğuk Savaş döneminde “Mısır’sız savaş Suriye’siz  barış olmaz” sözü çok yaygın olarak kullanılmıştır. Bu aslında Suriye’nin durumun izah eden güzel bir cümledir. Çünkü bütün iddiaların aksine Suriye, İsrail’e karşı tek başına hiçbir zaman savaşmamıştır. İsrail’e karşı Suriye ordusunun son savaşı 1973’te (elbette Mısır ile birlikte) olmuştur. Ama tek başına savaşamayan Suriye tek başına barışı bozacak imkana her zaman sahip olmuştur. Çünkü Suriye’de üstlenen bütün silahlı örgütler, Suriye’nin en büyük fırsatı ve manivela gücünü oluşturmuştur. Hatırlanmalıdır ki 1968’lerden başlayarak Türkiye’ye karşı mücadele eden ne kadar irili ufaklı silahlı örgüt varsa hepsinin yolu Suriye’den geçtiği gibi her zaman Suriye tarafından korunmuş ve kollanmışlardır.

 

Arap Baharı Tunus’ta başladı 17 Mart 2011’de ise Suriye’nin Ürdün sınırındaki küçük bir şehir olan Dera’dan içeri girmiş oldu. Üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Bir yıllık süre içinde Suriye’de uluslar arası kaynaklara göre on bine yakın öldürüldü. Onun birkaç katı sayıda insan tutuklandı. Tutuklananlara nasıl işkenceler yapıldığı, ne kadarının öldürüldüğünü ise kimse bilmiyor. Her gün ortalama 40-50 kişi öldürülmeye devam ediyor. Onun daha fazlası ise yaralanıyor veya sakatlanıyor.

 

Suriye’de ki azınlık Baas Partisi (% 7-12 arası tahmin edilen) bir küçük azınlığa dayandığı için içerde kendisine yetecek sayıda bir toplumsal desteğe de sahiptir. Elbette geri kalan % 90’lık büyük çoğunluğun tümü de yeknesak bir topluluk sayılamaz. Ülkenin en büyük iki şehri olan Şam ve Halep’te henüz büyük muhalefet gösterileri olmadı. Bu iki büyük şehirdeki muhalefet gösterileri diğer şehirlere göre daha az sayıda katılımla gerçekleşmektedir. İstihbarat-polis gibi rejimi ayakta tutan güçlerin bu şehirlerde çok iyi örgütlenmelerinin bunu engellemiş olmasının yanında işin başında hedef olmaktan kaçınma kaygısı da ağır basmış olabilir.

 

Son bir yıl içinde Suriye ordusundan önemli sayıda kaçışlar gerçekleşti. Ordudan kaçanlar “özgür Suriye ordusu” adlı silahlı bir cephe oluşturdular. Son birkaç aydır bu özgür Suriye ordusunun hükümete bağlı silahlı unsurlarla çatışması da sıkça haber olmaktadır. Ancak bu kaçışlara rağmen Suriye ordusunda, rejimi yıkacak ölçüde, en azından sarsacak şekilde  esaslı bir çözülme olmadı. Baas iktidarı hem % onluk bir toplumsal tabana hem de önemli bir silahlı güce sahip olmaya devam etmektedir. Özgür Suriye ordusundan başka oluşan Suriye Ulusal Konseyinin de henüz Baas iktidarını alaşağı etme noktasına gel(e)mediği anlaşılmaktadır.

 

BM Güvenlik Konseyinin; Rusya ve Çin engellemeleri nedeniyle doğrudan Suriye’yi kınayacak, yaptırım uygulayacak bir karar da alamamıştır. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi, Kosova, Bosna ve Libya’da ABD’nin baskısı ile Çin ve Rusya engeli güvenlik konseyi kararlarının hayata geçirilmesinde aşılmışken Suriye’de henüz aşılamamıştır. Suriye’de Tartus kıyı şeridinde SSCB döneminden kalma bir Rus Askeri deniz Üssü ve Suriye ordusunun ihtiyacı olan malzemenin büyük ölçüde Rusya’dan alınması benzeri ticari ve ekonomik kaygılarla Çin’in de Suriye’nin yanında saf tuttuğu bilinmektedir. Ancak Rusya ve Çin’in ilanihaye Suriye’nin yanında duramayacağı kesindir. İddia edildiği gibi ABD ve NATO’nun Suriye’ye gerçekten ısrarlı bir müdahale kararı olsaydı şimdiye kadar Rusya ve Çin üzerinde yoğunlaşacak baskılarla bu sonuçlanmış olurdu. ABD Başkanı Obama’nın askeri müdahaleden uzak durma çabası ve 2012’de ABD’de başkanlık seçimlerinin yapılacak olması  da ABD’yi Suriye konusunda daha tereddütlü bir hale getirdiği söylenebilir.

 

Suriye’deki azınlık Baas Partisinin kanlı iktidarına en çok desteğin İran’dan geldiği açıktır. İran’ın İslami siyaset iddiaları Suriye semalarında yerini fırsatçılığa ve şaibeli bir işbirliğine bırakmaktadır. Kendi vatandaşlarını korumaktan aciz Irak hükümeti bile İran’ın etkisi ile aynı şekilde Hizbüllah’ın içinde olduğu Lübnan Hükümeti Arap Ligi toplantılarında, Suriye’den taraf olmaları nedeniyle  ittifakla karar alınamamaktadır. Zaten Arap Liginde alınacak bir ittifak kararını da uygulayacak bir askeri güce de sahip olmadığı bilinmektedir.

 

Türkiye hükümeti açıktan sözlü desteğine ve Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapmasına rağmen Suriye’ye karşı fiili bir müdahaleye muhalefet ettiğini açıklamaktadır. Baas iktidarına karşı yapılan bütün sözlü açıklamalar ise ne şehirlerin kuşatılıp, gıda-su-ilaç ve elektriksiz bırakılmalarını, topa tutulmalarını, haftalar süren sokağa çıkma yasaklarının uygulanmasını ve bu esnada zaman zaman evlerin iş makineleri ile topla yıkılmalarını, çatılara yerleştirilen keskin nişancılarla sokakta görülen herkesin acımasız bir şekilde katledilmesine engel olamamıştır. Türkiye hükümetinin, Başbakan Erdoğan’ın Arap Baharı başlangıcında Arap Sokağında sahip olduğu itibarın/güvenin giderek aşınmaya başladığı ise genel kabul halini almıştır.

 

Suriye Basını Kuzey Kore-Rusya-Çin-İran hararetle desteklerken Türkiye içinde de TKP’den İşçi Partisine, PKK’dan Kemalist kesime kadar, varlığını Arayni görüşlere adayanlara kadar oldukça geniş bir kesim Suriye’ye bir dış müdahaleye şiddetle karşı çıkmakta her gün yapılan katliamları Suriye hükümetinin doğal bir hakkı saymaktadırlar. İlginç olan bir taraf da bir yıldır açıktan hiçbir ülke ve kurum Suriye’ye müdahale olmalıdır diye bir görüş açıklamadı.

 

Arap baharının yaşandığı Mısır-Libya ve Tunus ile Suriye’nin karşılaştırılması da Suriye Baharı konusunda karamsar görüşü kuvvetlendirmektedir. Çünkü Tunus’ta başlayan muhalefete karşı, Tunus ordusu ve polisi ciddi bir güç kullanımına yönelmedi. Diktatör Zeynelabidin bin Ali Tunus’u terk etti. Seçimler oldu. Halk istediğini seçti. Tunus’ta 24 yıllık bir dikta yıkılmış oldu. Mısır’da Mareşal Tantavi: “Mısırlı Mısırlıyı öldürmez” diye muhalefete karşı silah kullanmayı reddettiği için diktatör Mübarek devrildi. Yargılanmaya başlandı. Libya da kayda değer bir odu gücü yoktu. Silahlı aşiret güçlerine karşı ise NATO’nun desteklediği muhalifler bir yıllık bir çatışmadan sonra Kaddafi güçlerini yenmiş oldu.

 

Suriye’de  Baas iktidarı  içerde ve dışarıda sahip olduğu destek nedeniyle adı geçen ülkelerin hepsinden farklı özelliklere sahiptir. Uluslar arası bir dış müdahalenin Suriye’ye yapılması şartları şimdilik yoktur. Zaten Suriye’ye bir dış müdahaleye şiddetle karşı çıkanlar ise; sokaklarda binlerce insanın katledilmesini Baas iktidarının bir hakkı gibi görmektedirler. Bu durumda Suriye’de özellikle Cuma namazlarından sonra insanlar katledilmeye devam edecektir. Daha çok sayıda insanın öldürülmesi ise muhtemelen ordu ve polisten firar edenlerin çoğalmasına, Özgür Suriye Ordusunun güçlenmesine bütün Suriye’yi içine alacak ciddi bir iç savaşın oluşmasına yol açacaktır. Gelişmeler Suriye’de iç savaş seçeneğini güçlendirmektedir.

 

İran’ın tutumu elbette Suriye’de baharın gelmesini engelleyemez. Katillerden/tağutlardan yana olan kirli dış siyasetinin üzerindeki kanlı lekeyi giderek büyütecektir. Üstelik İran’ın bu güne kadar bir dış siyaset aracı olarak kullandığı Filistin/Hamas konusu da artık İran’ın elinde ki bir araç olmaktan çıkmıştır. Filistinliler / Hamas tercihini katillerden değil halktan yana yapmıştır. Bunun sonucu olarak Hamas Lideri Halid Meşal Şam’dan Katar’a taşınmıştır. İran giderek müttefiki olan katil basçılarla baş başa kalmıştır. Suriye muhalefetine İran’dan yöneltilen “dış kaynaklı bir kurgu” iddiasının da aslında diktatör Esad’ı kurtarma amacına yönelik kirli/kanlı/şaibeli bir icat olduğu herkesçe bilinmektedir. Çünkü 1976’larda fiilen Baba Esad’a karşı Suriye’de başlayan silahlı mücadele lider Mervan Hadid’in işkence altında katledilmesine ve nihayet 1982 hama faciasına yol açmışken, Suriye’deki mücadelenin bu uzun geçmişine rağmen onu hala bir “dış kurgu” olarak görme ve gösterme çabası bir istihbarat yalanından öteye suç ortaklığını gizleme ve katilleri koruma çabası olmalıdır.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank