Suriye Krizi Türkiye’nin Prestijini Kırıyor
Sevgili okuyucular, Cilvegözü sınır kapımıza yapılan saldırı geçtiğimiz haftanın gündemine damgasını vurdu. Her konuda olduğu gibi dış politikada da sabır çok önemlidir ama sabredeyim derken önünüze çıkan tarihî fırsatları değerlendiremezseniz, gösterdiğiniz sabır, zillet ve atalet olarak değerlendirilir.
Ne yazık ki Suriye Krizi'nde Türkiye'nin dûçar olduğu durumu ancak bu şekilde sıfatlandırabiliriz.
***
Düşünebiliyor musunuz?
Burnunuzun dibinde, sizinle 900 km. sınırı olan, nüfusunun çoğunluğu dindaşlarımızdan ve soydaşlarımızdan meydana gelen bir ülkenin eli kanlı diktatörü ve çetesi, başta yaşama hakkı olmak üzere her türlü insan hakkını ayaklarının altına alıp çiğniyor. Bu katliam neticesinde 100 binden fazla insan hunharca öldürülüyor, milyonlarcası yaralanıyor, hapsediliyor ve göçe zorlanıyor. Siz ise bu fâcia karşısında iki seneden beri 'Seyirci kalmayacağız' diye tekrarlayıp duruyorsunuz.
Evet, en fazla insanî yardımı yaptığımız, mültecilere kucak açtığımız ve muhalifleri desteklediğimiz doğrudur. Elbette en önemli olan insanî endişelerdir. Lâkin biz Türkiye'nin millî menfaatlerini dahi gerektiği gibi koruyamıyoruz. Bir taraftan PKK-PYD'nin tehditkâr atakları, bir taraftan Suriye'nin parçalanma ihtimali, bir taraftan da bölgede kırılan itibarımız dahi bizim aktif müdahalemizi sağlayamıyor.
***
Neden çekiniyoruz bir türlü anlam veremiyorum... Esad'ın cellâtları, tamamen haksız şekilde uçağımızı düşürdüler; iki pilotumuz şehit oldu. Üstelik bunu açıkça kabul edip bütün dünyaya ilân ettiler.
Büyük lâflar ettik ama bu rezaleti sineye çektik. Sınır ilçelerimizi bombaladılar, vatandaşlarımızı kaybettik; birkaç salvoluk top atışıyla olayı geçiştirdik. PKK/PYD terör örgütü sınırı ablukaya aldı sesimizi çıkarmadık. Ya Türkmenler alçakça katledilirken sessiz kalışımıza ne demeli?...
Bu arada, bir avuç İsrailli çıfıt, bizim yapamadığımızı yapıp Şam'ı bombaladı, iki arada bir derede kaldık.
Şimdi de resmen Türk sınır kapısı Cilvegözü'ne saldırdılar ve vatandaşlarımızı öldürdüler. Başbakan Erdoğan, 'Şunu bilmenizi istiyorum, hiçbir şey karşılıksız kalmaz' dedi. Biz de oturduk vereceğimiz karşılığı bekliyoruz...
***
Evvelâ, Rusya, İran ve Çin, Suriye'nin arkasında dediler. Çin, kendi âleminde; Rusya desteğini çekti; İran da Acem palavralarını sıkmaya devam ediyor.
Sonra, ABD istemiyor dediler.
Halbuki ABD, krizin başlangıcından beri Türkiye'nin aktif müdahalesini boşuna bekleyip duruyor. Petrol çıkarları olmayan Avrupa Ülkeleri, akan bu Müslüman kanı karşısında her zamanki gibi soğuk ve duyarsız.
Bizden sual edecek olursanız, 'Seyirci kalmıyoruz' ve meselenin kendiliğinden çözülmesini bekliyoruz!
***
Ben en çok da Türkiye'de, Bölgede ve Dünyada, son devirde yetiştirdiğimiz en büyük devlet adamı olan Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın, yanlış yönlendirmeler yüzünden itibarının zedelenmesinden endişe ediyorum.
Bir yandan 'küresel güç' olmayı hedef alacaksınız, diğer yandan üfleseniz uçacak bir diktatör bozuntusunun karşısında seyirci kalacaksınız. Kusura bakmayınız ama bunu akıl ve mantığım kabul etmiyor.(sabah