Sürgün
Sayın Hayrettin İvgin geçenlerde bana bir kitap verdi ve okumamı istedi. Türk Dünyası Araştırmaları Uluslar Arası İlimler Akademisi Yayını olarak çıkmış, Miraslan Bekirli’ye ait Sürgün isimli kitaptı bu. Kitabın arka sayfasını okuduğumda hayli ilgimi çekti. Biran önce okumalıyım diye düşündüm, ancak kitabı okumaya başlamam gecikti. Ama okumaya başladıktan sonra da bırakamadım elimden. Tabii sonrasında da bu kitap üzerine bir şeyler yazmadan duramadım.
Kitap Ali Musaoğlu Aliyev’in hatıratları doğrultusunda hazırlanmıştı. Ancak sıradan bir yaşam değildi bu yaşam; Vatan toprağından sürgün edilmeleri, bu sıralarda yaşadıkları, Ermeni Daşnakları ve Bolşevik Hükümeti’nin o topraklar üzerindeki hain planları ve bu planlar doğrultusunda yapılan katliamlar ve eziyetler, bunların yanında ise o yörenin gelenek ve görenekleri… Yani bir kitapta bulunması gerekenin fazlası vardı bu kitapta.
Settaruşağı ailesinin bir üyesi Ali Musaoğlu. Küçük yaşlarda yaşadıkları sürgün, acılar… Yoksulluğun, acının, savaşın yıkamadığı bir insan… Sonrasında her türlü zorluğa rağmen okuyan, herkesin takdirini kazanan bir mühendis… Yaşamda iyi noktalara gelmiş, ancak her zaman içinde bir hüzün ve acı var. Yurdunu kaybeden bir adam için hürriyetin hiçbir manasının kalmadığını şimdi daha iyi anlıyorum. İçinde doğduğu, gülüp oynadığı yerlerde kendi dilinin bile artık konuşulmuyor olması ne acıydı… Kanlı ve kuralsız bir savaşın pençesinde yaşamış olmak da cabası…
Sovyet rejiminin ve Ermeni Daşnakların ne kadar zalim, ne kadar adaletsiz, ne kadar ahlaksız olduğunu tüm açıklığıyla seriyor ortaya bu kitap.
Zengin şuuraltına sahip kahramanıyla olayları gayet güzel aksettirmekte bizlere. Böylece de bir tahakküm hürriyetinin anlaşılmasını sağlıyor tarafımızdan. Yaşanılmış bir gerçekliği anlatıyor bizlere. Bu anlamda da çok büyük önem taşıyor Sürgün. Zira yaşayışları belgesiz olan, yani yaşadıkları günümüze kadar hikaye edilmeyen toplulukların hayat hikayeleri ya kapanmıştır ya da inkitaa uğramıştır.
Her iki halde de bir eksilme söz konusudur.
Goya, 1808’in zifiri karanlık bir gecesinde kurşuna dizilen köylülerin, Picasso’da İspanya’da iç savaş sırasında Alman uçaklarının Guernicalı köylülerin ölümlerini çizip boyadılar ve belki de tarihin hayhuyu içinde unutulup gidecek olan bu iki insanlık acısını, kıyamete kadar görülüp, bilinecek şekilde evrensel arşive kaydettiler.
Yıllar geçtikçe bu iki ölüm evrakı, insanlar böyle şeylerden uzak dursunlar, böyle acılar yaşamasınlar diye insanlığın ortak arşivinde sergilenip duracaktır. İşte Sürgün de böylesi bir arşiv niteliğindedir. Bu değerli eseri oluşturdukları için hatıratlarını anlatan Ali Musaoğlu Aliyev ve Miraslan Bekirli’ye sonsuz saygılarımı iletmek isterim. Evet yaşananlar acıdır, ancak belgelenmesi gerekiyordu ki unutulmasın. Gençlere yol göstersin.
Bugünü anlamak, gelecek için hazırlanabilmek için sağlam ve doğru tarih bilgisi şarttır.
Hareket edilen nokta bilinmeksizin, yönelinecek hedef de doğru saptanamayacaktır çünkü. Bazen tarih kitapları bazı şeyleri es geçebiliyor. İşte bu noktada olayları yaşayanların anlattıkları değer kazanıyor. Bunların belgelenmesi değer kazanıyor. İşte Sürgün’de yapılan da budur.
Sürgün, destanı öksüz, sûkûtu derin bir milletin yaşadıklarını anlatıyor. Okunası bir kitap. Okumadan geçmeyin…