content
03 Eyl

Sunahan Develioğlu: Nâzım’ın Macar Toprağı

Şairi beğen fakat aldanma!

Bu uyarı, 1930'lu yıllarda Galatasaray Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapan İsmail Habib Sebük'ten Türk Gençliği'ne. Peki kim için dersiniz bu muzip uyarı? Muzip diyorum çünkü; Sayın Sebük, aslında şairi beğenmekle beğenmemek arasında kalmış ve öğrencilerine de beğenmekle iz sürmek arasındaki ayrımı farkettirme uğraşında. Buraya kadar her şey normal ancak; bir de Bayan Çabai Yanoş'tan (Macaristan) dinleyelim o şairi, neymiş ne değilmiş...

"Çok meşhur bir yazar geliyor dediler. Adı Nâzım Hikmet. Benim beklediğim Türk: Başında fes; çirkin, koca kafalı birisi. Kitaplardaki resimler böyleydi... Gele gele çok yakışıklı bir adam geldi. Mavi gözlü, sarı saçlı, çok güzel birisi. Dedim; Türkler bu kadar güzel mi? Daha önce hiç Türk görmemiştim. Rusça konuştu. Karısına yazdığı birkaç mektup ve şiirini okudu. Çok etkileyiciydi. Adeta aşık oldum."

Biz Türkler, çoğu zaman kendimizi beğenmeyiz. Bizde hiçbir zaman diğerinden iyisi yoktur. Batı hayranıyızdır ve bu nedenle birçok kere, elimizdekilerin değerini bilememişizdir. İşte bu durum Türk Şari Nâzım Hikmet için de geçerliydi ve O, zaten alışıktı bu tür söylemlere. Nâzım, yabancı basında "büyük Türk şairi" olarak anılırken, biz yıllar yılı "vatan haini" diye bahsettik kendisinden. Çünkü Nâzım; ülkesini aşağılayan, Stanilist politikayla aynı çizgide duran bir komünistti (!). Sadece, bu gerçekten uzak birkaç nedenden dolayı yanlış tanındı yıllarca. Hapislikler, açlık grevleri, sürgünler, yasaklar... Ancak; bu asılsız dedikoduların sahipleri bilmiyorlardı ki Nâzım, TKP'de Stalin'den yana tavır koymadığı için Troçkist olarak anılmış, dahası partiden ihraç edilmişti. Anlaşılan, her zaman hasretini dile getirdiği ve yine hasretiyle hayata gözlerini yumduğu ülkesinden ve gönülden bağlı olduğu partisinden çekeceği vardı şairin.

Türk askerine Komünizm propagandası yapmak suçuyla ve birbirinden ayrı birçok nedenden dolayı 17 yıl hapis yatacaktı Nâzım. Şair, her ne kadar suçsuz olduğunu dile getirse de, yetkililere sesini duyuramadı hiçbir zaman. Özgürlük adına tüm yollara başvuruldu. Atatürk'e yazılan mektup, Ali Fuat Cebesoy'dan beklenen yardım ve en sonunda açlık grevleri... Şair ve onu sevenler, iyiden iyiye umutsuzluğa düşüyorlardı. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, uzaklardan da olsa onu duyan birileri vardı ve özgürlük mücadelesinde bu "büyük Türk şairini" yalnız bırakmıyorlardı. Paris'te İleri Jön Türkler Birliği adlı öğrenci derneği "Nâzım Hikmet'e af" kampanyasının Fransa ayağını yürütmeye başladı. UNESCO, Uluslararası Öğrenciler Birliği, Uluslararası Demokrat Hukukçular Derneği gibi kuruluşlar; Humanite, Ce Soir, Action, Les lettres Françaises gibi gazeteler; Amerika, İngiltere, Hollanda, Belçika, İtalya, Batı Almanya, Hindistan, Tunus gibi ülkelerden aydınlar, öğrenciler, işçiler bu kampanyaya katkıda bulunuyorlardı. Bunun dışında Türkiye'de de Nâzım Hikmet için özgürlük mücadelesi veriliyordu. En güzel mücadele, "Oğluma Af İçin İmzalayın" pankartı açan, şairin annesine aitti. Yaşanan adli hata ve haksız yere verilen 28 yıl 4 aylık ceza aleyhinde baskılar ciddi boyutlara ulaşmıştı ki; af yasasından yararlanan Nâzım, 15 Temmuz 1950'de özgürlüğüne kavuştu. Onca uğraş mutlu sona kavuşmuş, beklenen karar nihayet verilmişti. Artık Nâzım Hikmet özgürdü...

Yaşamını Kadıköy'de bir bodrum katında sürdüren şair; takma adlarla yazılar yazıyor, çeviriler yapıyordu. 26 Mart 1951 günü oğlu Memet dünyaya geldiğinde ise; "çayır çimen olmuştu, beton yerler". Münevver, Memet ve Nâzım, kendi hallerinde mutlu bir yaşam sürüyorlardı. Ta ki Kadıköy Askerlik Şubesi'ne çağrılana kadar. Kırk dokuz yaşında olmasına rağmen askere alınmak isteniyordu Nâzım Hikmet. Hapis yıllarında bedenen çok yıpranmıştı ve askerlik yapamayacak kadar da hastaydı. Üstelik, "askerden kaçarken vuruldu" denilerek öldürüleceğine dair söylentiler şairi huzursuz ediyordu. Bu nedenle, 17 Haziran 1951'de Refik Erduran'ın yardımıyla, çok sevdiği ülkesine ve sevenlerine veda ediyordu Nâzım. Vatandaşlıktan çıkarılmasına sebep olacak o talihsiz (!) açıklamayı da Moskova Havaalanı'nda yapacaktı: "Ben şu anda birçok şeyler söylemek istediğim halde, konuşamayacak kadar mutluyum. Hayatımı, hürriyetimi, iyi, doğru, güzel her şeyi, dünyayı sevmemi bu büyük şehre, Moskova'ya borçluyum... Ben kendimi, Sovyetler Birliği'nin evlatlarından biri sayıyorum. Şahsıma göstermiş olduğunuz bu harikulade sıcak kabulü, her şeyden önce halkıma gösterilmiş bir kabul sayıyorum. Benim şahsımda selamladığınız, her şeye rağmen mücadele azmiyle dolup taşan mazlum Türk halkıdır. Sizlere halkım adına teşekkür ederim." Pasaportsuz yurtdışına kaçan ve Moskova Havaalanı'nda memleketi aleyhinde yaptığı (!) yukarıdaki açıklama nedeniyle Nâzım, 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan ihraç edildi. Yıllar sonra her ne kadar iade-i itibar verildiyse de, hiçbir zaman Türk halkının gözünde itibarsız olmamıştı ve zaten O her zaman, "büyük Türk şairiydi." Tüm kaynaklarda böyle anılıyordu.

Nâzım Hikmet, kendi memleketinde değeri bilinmeyen sıradan bir Türk evladıydı. Ülkesinde bir bodrum katında bile mutluluğu engellenen şair, yurtdışında deyim yerindeyse el üstünde tutuluyordu. Bu durumu Kunos Istvanne'den dinleyelim: "... Telefonla iletilen mesajla, arabasını gönderip bizi aldıracağını bildirdi. Sovyetler'de bir daça (yazlık ev) almıştı, orada yaşıyordu. Bunu şunun için belirtiyorum: Şaire orada büyük değer veriliyordu. Araba, daça, şoför, TV... Bütün bunlar Nâzım'a ne kadar büyük değer verildiğinin işaretleridir." Geçekten de Nâzım, Sovyet halkı - özellikle Macar halkı - için çok özeldi...

Nâzım Hikmet, birçok kere gittiği Macaristan'da katıldığı radyo mülakatlarından birinde, çok sevdiği halkından, Tük kadınlarından bahsediyordu:
"... Macar kadınlarıyla bizim Tük kadınları arasında bir yığın fark var. Benim Türk kadınım daha güzeldir. Şu fark var ki; benim işçi kadınım, köylü kadınım yirmi yaşında kocalıyor. Benim işçi kızım on dört yaşında, hatta dokuz yaşında fabrikalarda ipek boyamak zorunda kalıyor ve artık otuz yaşında gibi oluyor, sağlığını kaybediyor. Halbuki, sizin Macar kadını bütün insanlığına kavuşuyor. Onun için çok isterdim, sizin kadınlarınız gibi benim halk kadınlarım da rahat içinde yaşasın." Yine bir radyo programında, bu sefer Türk Edebiyatı'nın emekçilerini değerlendiriyordu Nâzım: "Yaşar Kemal, çok istidatlı bir sanatkâr... Orhan Kemal'i severim; Orhan Kemal, Maksim Gorki kadar güzel yazmış. İtirazım: Yerel şiveyle yazıyor... Tevfik Fikret gibi bir şairimiz var diye övünüyorum... Sait Faik; büyük hikâyeci, büyük şair. Bazen ümitsizliğe kapılır fakat; çok namuslu insan... Cahit Sıtkı'yı, Türk Edebiyatı'nın mükemmel şairlerinden biri sayarım..." Nâzım Hikmet, her ne kadar memleketinden kilometrelerce uzak da olsa; katıldığı her programda halkından, memleketinden bahsediyor, kendi insanlarını anıyordu. Tüm bunlar, şairin memleket hasretinin birer aynasıdır.

Türk Edebiyatı'nın Mavi Gözlü Dev'i Nâzım Hikmet; Sovyet topraklarında radyo programları tertipledi. Çeşitli konferanslara katıldı, gazetecilik yaptı. Macaristan'da şiirleri çevrildi, kitapları basıldı, oyunları oynandı. Kısaca sayısız mutluluklar yaşadı. Macaristan'a severek geliyorum demesi boşuna değildi. Üstelik yıllardır çektiği sancılardan kurtulmasını sağlayan doktora da burada, Macaristan'da rastlamıştı. Yani Nâzım bu topraklarda kendisini; akrabaları arasında, ailesiyleymiş gibi hissediyordu. Peki Macar aydınları ne düşünüyordu şair hakkında: "Hikmet, sosyalizmin inanmış bir taraftarıydı. Aynı zamanda düşünen bir insandı. Madalyonun öbür yüzünü de görmüştü ve iyi olmayan taraflarından söz etme cesaretini de kendinde buluyordu (Reti Ervin)... Nâzım Hikmet'in dram yazarlığı dünya çapında. Dramları her tarafta oynanıyor. Bazı dramlarından film bile çekildi. Macar seyircilerinin, Nâzım'ın farklı farklı oyunlarını sahnede tanımak hakkıdır (Lontay Laszlo)."

Nâzım Hikmet, böylesine sevildiği Macaristan'dan 1956'da ayrılacak ve ölümüne dek Macar Toprağı'na ayak basamayacaktı. Ancak; bu memleketi hiç unutmamış, aksine yaşamış olduğu günlerin anısına da Özlem şiirini yazmıştı Macaristan için. Ve bu şiiri yazdığı günlerde, Macaristan'a yıllar sonra tekrar gitmeyi aklına koymuştu. Programı bile belliydi. Sevgili dostu Yaşar Kemal'le buluşacaktı. Randevu saatini belirledi: 15 Haziran 1963... 2 Haziran günü Yaşar Kemal'in gönderdiği mektubu sevinçle okudu. Ertesi gün... 3 Haziran 1963. Nâzım Hikmet, hayatta değildi ve çok sevdiği Macar Toprağı'na Özlem şiiriyle veda etmişti.

yıllardır görüşmedik Macar Toprağı / kardeş toprağım / düşlerime girer oldun / ister inan ister inanma...

Mavi Gözlü Dev, yıllarca hasret kaldığı memleketinden çok uzakta ölüme uzanmıştı. Türkiye'den ayrıldığı tarihten itibaren yeni bir hayatla karşılaşan Nâzım'ın içinde, tüm mutluluklara rağmen bir burukluk vardı. Sovyetler'de oyunları oynanırken, birçok dilde kitapları basılıp şiirleri çevrilirken; Türkiye'sinde yasaklıydı. Şaire dair kitaplar gizlice okunuyor, gizlice sergileniyordu. Okumak, ondan bahsetmek suçtu. Ama öyle bir an geldi ki; onu okumak da serbestti, ondan bahsetmek de. Çünkü Nâzım'ın ölüm haberi Türkiye'ye tez ulaşmıştı ve artık Nâzım kitapları, Nâzım şiirleri serbestti; yıl 1964, tam 28 yıl sonra...

Sunahan Develioğlu'na ait bu kitabı okurken; Macaristan seyahatlerinde Nâzım'a eşlik edecek, şairin Macarcası yayınlanmış olup Türkçesi bilinmeyen şiirlerine rastlayacaksınız. Ne yazık ki yolum bu eserle çok geç kesişti. Bu nedenle kendimi hem suçlu hem de treni sonradan yakalamış bir yolcu sayıyorum. Anı-Biyografi niteliğindeki bu kitap için başta Sunahan Develioğlu'na, Edit Tasnadi'ye, Nâzım'a göstermiş olduğu yakın ilgiden dolayı György Samlyo'ya ve tüm sıcaklıkları için adını sayamayacağım Macar aydınlarına ve kardeş Macar halkına sonsuz teşekkürler...

Sunahan Develioğlu / Nâzım'ın Macar Toprağı / İletişim Yayınları mutlaka okuyun...

Etiketler : , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

2 Kere Cevaplanmış to “Sunahan Develioğlu: Nâzım’ın Macar Toprağı”

  1. 1
    Emre ÇAKIR Says:

    Bu kitabı bulmak sanırım çok zor... Ama bulmak isterdim...

  2. 2
    Yavuz Yavuzer Says:

    http://urun.gittigidiyor.com/nazim-in-macar-topragi-sunahan-develioglu-h93_W0QQidZZ13398605
    Emre buradan temin edebilirsin hoşçakal...



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank