Sümeydâ’ya Mektup (IV)
Yazmaya başladığım şiiri, bilgisine ve sezgisine güvendiğim bir arkadaşıma okudum. Şiir üzerinde çalışmamı öğütleyen dostum, “ bu şiiri bitirebilirsen, parnasizmin en güzel örneklerinden biri olabilir” derken, şiirde tecelli eden mısraların kaynağını kıskanır gibiydi. O an, şunu anladım ki, şiirlerimle hafızalarda yer etmek isteyen ben, farkında olmadan senin aşkının esiri olmuşum. Sen benim sadece hafızamın değil bütün ruhumun hakimi olmuşsun. Aklıma düştüğün an, bedenim üşüyor ve kendimi aşk yıldırımlarının ortasında buluyorum. “ Her mihnet kabulüm, yeter ki” sen yanımda ol, diyeceğim geliyor.
Kendimi aşkın karşısında biçâre hissetmeye başladığımdan beri, irfânımı ve bu dünyaya dair tüm mülahazalarımı bir tarafa bıraktım. Aşkımın, sadakatimle güçleneceğinin farkındayım. Senden önce, bülbül de Mecnûn da, benim için tam bir tecahül-ü arifmiş. “ Eteklerimdeki bir yığın gümüş yaprağın” farkında değilmişim. Ahvalimi, fıtratımı ve ferasetimi değiştiren güzel, sen daha önceleri nerelerdeydin?
“ Bende, Mecnûn’dan çok aşıklık istidadı var” diyen Fuzuli, meğer ne kadar da haklıymış. Ansızın hayatıma girişinle ve beni mey gibi sarhoş edişinle, bendeki en mahrem duyguları açığa çıkarışınla, sana hicret ettiğimin farkında değil misin? Senin aşkın karşısında yekpâre kalacak ve bitap düşmeyecek kimse var mı? Bilmelisin ki, Mecnûn kelimesinin manasını şimdi daha iyi anlıyorum.
Ferhât’ın dağları delmesi artık benim için bir mübalağa değil, “ Tarihe karıştı eski sevdalar “ diyen şair yanılmış ve “ Adını mıh gibi aklımda tutuyorum”diyen şair haklıymış.
Aşkımı ve “melâlimi anlamayanlar” beni anlamalı; seni dinliyorum güzel, “gözlerim kapalı.”
Mehmet Nuri PARMAKSIZ
Yazınızı okudum.
Ağustos 20th, 2010 at 16:36Teşekkür ederiz.
Çapar Kanat
Çiftçi-Çiğ Süt Üreticisi