Sultanım Hoş Geldin
Hoş geldin, yüreklerin yüreklere sığamadığı, bedenlerin ibadet rüzgarında dalgalandığı, ruhların bir nebze olsa huzura erdiği, saadet çeşmelerinin her kula açık olduğu, bir ışık yaksan sana milyonlarca ışığın yandığı “ya Ramazan.”
Kendimizi dünya nimetlerinden uzak tuttuğumuz, inzivaya çekilip ruhumuzla hesaplaştığımız, günah olarak bildiklerimizden kendimizi kaçırdığımız, her gününü bir önceki günden daha güzel, daha sevapkar geçirdiğimiz Ramazan, hoş geldin.
İnsanlığın yeryüzünde var oluşunun tekrar hatırlatıldığı, kalplerin temizlendiği, çirkin olan ne varsa kapılardan kovulduğu, ellerin sema ya doğru açıldığı, yollar çizmesi için bakışlar da bir ışık beklendiği en değerli ay, hoş geldin.
İslam’a haykıranların etrafının gül koktuğu, gözlerin sadece dualarda kapandığı, nef’slerle her an hesaplaşıldığı, geceler boyu haykırışlarda af dilendiği, kapı komşularının farkına varıldığı en güzel ay, hoş geldin.
Fakirin ekmeğine ortak olunduğu, Kapıların herkes için açıldığı. Soframızda tanımadıklarımızın da oturduğu, kutsal mekanlarımız camilerimizin bizleri çağırdığı, bazen bir dostla, arkadaşla dışarıda iftar telaşının yaşandığı mübarek ay, hoş geldin.
Bir yudum içilen suyun tadına varıldığı, dudakların her gün çatlasa bile dayandığı, ibadet aşkıyla uykuların bölündüğü, bir an bile olsa asla vazgeçilmediği, en yüce ay, hoş geldin.
Bu mübarek ay da her insan affedilmeyi bekler, günahlarından biraz da olsa arınmayı, ruhunu dinlendirmeyi bekler. Aşkla başlanır ibadetlere, kalp gözüyle değerlenir. Gün geçtikçe daha bir sakinler insan. Bir çamura bulansa şükretmeyi öğrenir. Ne gelirse gelsin başına, ya da ne giderse gitsin yanından yine de şükreder. İşlemiş olduğu günahları bilir, anlar, fark eder ve bütün bunlar için kalbini açar af merdiveninin bütün basamaklarına.
Bu ayda dostlarımızı, sevdiklerimizi, bizlerden güzellikler bekleyen nice insanlarımızı unutmayalım. Bir el uzatın ki, sizin de elinizi tutanlar olsun. Bir bakış bakın ki onların gözyaşlarına sizinkiler de karışsın. Yüreğinizi en güzel, en temiz haliyle açın etrafınıza. Kuşun kandında ki gibi özgürce yaşayın inancınızı. Bunları yaparken dinini özgürce yaşayamayanlarımızı unutmayın. Bir kaşık fazla koyun sofranıza, kalbinizdeki kırıntıları paylaşın her kardeşinizle.
Başınızı her yastığınıza koyduğunuzda yanı başınızda uyumayanları hatırlayın. Kuru bir ekmek parçasıyla iftar edenleri, elleri titrerken utananları, komşularınızla katığınızı paylaşmayı, o eski ramazanlarda ki gibi bütün güzelliğiyle yaşamayı unutmayın. Eskiden olduğu gibi coşkuyla, birlikte neşe içinde iftar yapın, ibadet edin, etrafınızda hala ramazan geleneği bitmediyse doyasıya yaşayın. Açılmış saclarda pişirilmiş yufkaların, sahur vakti annenizin hazırladığı sofranın, uykunuzun en güzel anında ayakta olmanın, sokağınızdan geçen davulun, iftar zamanında kurulmuş masa da yemeklere bakmanın tadını çıkarın.
Bütün İslam aleminin Ramazan-ı şerifi mübarek olsun.
Dilinizde sevgi olsun, aşk olsun, Allah’ınıza yakın olun ki sizi duysun.
Ah o eski ramazanlar değil mi? o kadar ince anlatmışsınız ki birbirimize yardım etmek, ruhumuzu temizlemek gibi kavramları daha bi benimsedim şimdi. Bu güzel yüreğinizi kutluyorum.
Ağustos 11th, 2010 at 10:03Televizyonlar o eski ramazan günlerinin tadını bozdu sanırım. Apartman kültürünün komşulukları bozduğu gibi.
Ağustos 11th, 2010 at 11:40aynen dediğin gibi; akşama ramazan pidesi iftar sofrasına hurma, kaysı, incir, dolmalar, corbalar ve tabiki tatlı... evet evte be bu akşam güllaç yapayım. muhabbeti bile ayrı bir heyecan, ayrı bir zevk...
Ağustos 11th, 2010 at 12:22Teşekkürler Nur hanım.
Uğur bey çok haklısınız şimdiler de Ramazanlarımızı yok ettiler. Kültürümüzden çok şey gidiyor çokkk. Saygılar.
Sevgili Gülten; BakıyoRum tatlar birer birer gelmiş akıllara:)
Ağustos 11th, 2010 at 20:08Yazdıklarımızı ve okuduklarımızı hayatımıza geçirmemiz dileğiyle...
Ağustos 12th, 2010 at 13:10Umarım hayat bizlere her zaman yaşanılabilir olanları verir, elimizdekileri daima kaybetmemeyi öğretir.
Herzaman söylerim yazdıklarını yaşamıyorsan, yapmıyorsan, yazman sadece kandırmaca olur.
Herkesin istediği şeyi yaşayabilmesi dileğiyle.
Ağustos 12th, 2010 at 13:20Gerçekte yok olan ramazanımızın , bayramlarımızın tek suçlusu bi kutu parçası televizyon mu ? Bizlerde hiç mi suç yok. Yavaş yavaş bütün kültürlerimizden uzaklaşıyoruz. Yaklaşık bi 10 sene önceki benim çocukluğumda annem bize yarım günlük oruç tuttururdu , Şimdi bir çevrenize bakın hangi anne var çocuğuna bu kültürü öğretmek adına çaba sarfeden. Şimdi ise artık anneler tutturmuyor oruç çocuk ne kadar istesede. Peki ya bayramlardan ne kaldı geriye. Kapısına gidip çalıp çalıp geri dönülen evler. Yada açılmayan kapılar . Bayram denilince akla tatilin geldiği bir bayram var şimdi. O televizyon denilen eşyada yüksek paralar harcanıp çekilen reklamlarda gördüğümüz arabaları , giysileri , ihtiyacımız olan olmayan bir çok şeyi almak için hiç sevmediğimiz işyerlerinde çalışmak zorunda kalıyoruz.O kazandığımız paralarımızı işte onlar daha fazla para harcayıp reklam çekebilsenler diye onlara veriyoruz. Birde eğer bunun farkına varabildiysek.Buda zamanla bizleri duygudan yoksun insanlar yapıyor. Ramazan mı gelmiş bayram mı gelmiş kimsenin umrumda değil.Çok azınlıkta insan grupları var hala ramazan için heyecanlanan.O Azınlıktaki gruptan olmamız dileğimle...
Ağustos 12th, 2010 at 15:13Saygılar.
Sevgili Melek görüyorumki çok dokunmuş sana okudukların. Geleneklerimzi yaşatmak için seferber olanlardansın. Kaç yaşındasınız bilmiyorum ama umarım hayatınız boyunca ananelerinizle yaşamanız dileklerimle...Sizi geleneklerine bağlı biri olarak ben de kutluyorum.
Ağustos 12th, 2010 at 15:40