Sular Çekilirken-II
Çekilme nasıl olacaktır?
Aslında kanımca şu an Türkiye’de üzerinde durulan asıl konu ABD buradan mı şuradan mı çekilsin konusundan ziyade çekilmenin bize düşen kısmının nasıl idare edileceği ve çekilme takvim ve sürecinin nasıl işletileceğidir. Ayrıca çekilecek olanın yabancı bir ülkeye ait asker ve mühimmat olması konuyu anayasal bir niteliğe büründürmektedir.
Şu anki tartışmalara bakılırsa gündemin biraz bu konuya yoğunlaşacağı belli oluyor. Yani geçsinler mi geçmesinler mi yerine hangi hukuki gerekçeye dayanarak geçişe izin verileceği konusu tartışılacaktır. Ağırlık kazanan görüş ya topyekûn bir meclis tezkeresi gerekeceği ya da askerlere tezkere alınırken mühimmat için bir bakanlar kurulu kararnamesi ile işin çözüleceği şeklinde. Fakat yine de birinci görüş en sağlıklısı gibi görünüyor.
Türkiye, 2004 Temmuz’unda kaybettiği onurunu ne zaman ne şekilde geri kazanacak, o utanç verici olayın öcü ne zaman alınacaktır bilinmez ama Türkiye, şu anki durumda da çıkarlarını maksimize edecek kartlara sahip ve bunları iyi kullanabilmelidir.
Her şeyden önce şu iyi bilinmelidir ki nakledilecek olan askerler şizofreni derecesinde paranoyalar yaşamış olan ve hala yaşayan askerlerdir. Öncelikle ABD’nin düşünmesi gereken bir konu ama bu askerlerin içine doğdukları topluma yeniden adapte olmaları oldukça zor olacaktır. Gittiklerinde bu insanların çok önemli uyum sorunları yaşayacağı tartışılmaz bir gerçektir.
Amerika Irak’ta her ne kadar bir Vietnam Sendromu yaşamamış olsa da oradaki askerlerin normal insan olma süreci yılları alacaktır. Bunu gazete haberlerinden gözlemler yapan biri olarak değil de o askerlerle uzun süre iç içe kalan, onlarla çeşitli iş ve arkadaşlık ilişkileri içerisine giren, onları yakından tanıyan birisi olarak söylüyorum. Amerikan askerlerinin durumu gerçekten öyle sıradan görülebilecek bir durum değildir. Ayrıca Irak’taki günlük yaşam koşullarının çöl iklimi ve şartları olduğu da hesaba katılınca o askerlerin hem etraflı bir rehabilitasyona tabi tutulması gerekmekte hem de şok terapi kabilinden o askerlerin doğrudan bir deşarj sürecine sokulması elzemdir.
Acıtıcı gelse de benim bu noktada bir önerim var.
Türkiye üzerinden geçiş yapacak tüm askeri personelin öncelikli olarak Türkiye’nin turizm bölgelerinde moralizasyon tatiline alınması karşılıklı çıkar ilişkileri açısından oldukça faydalı olacaktır. Amerikalı askerin keyfini düşünmek benim işim değil ama ben işin ekonomik yanındayım. Geçmişte şöyle olmuştu böyle olmuştu bir de onları mı eğlendireceğiz gibi önemli sayılabilecek ölçüde bir toplumsal muhalefet de gelebilir ama sonuçta iktidar, duygusal tepkileri akılcı politika ve açıklamalarla absorbe edebilmelidir. Böylesi bir program ABD askerinin yaşadığı depresyonun izlerini ülkesine taşımasının önüne geçeceği gibi ülkemiz için de azımsanmayacak faydalar getirecektir.
Bir kere Amerikan askeri yenilmiş fatihler gibi boynu bükük dönmektense depresif takıntılarından arınmış ve hayat ile yeniden tanışmış bir şekilde kendi ülkesine dönecektir. Bu ise zaten depresyona girmiş olan ülkesinde daha az probleme neden olacak hatta morali yerinde fatih edasıyla kendine güveni gelmiş bir şekilde toplum içine çıkacaktır. Sonuçta onu bağlayan şey, Irak’ta yaşadığı hezimet değil ülkesine dönerken içinde olduğu ruh hali olacaktır ve morali yerinde bir asker çevresi için asla bir problem olmayacaktır.
Gelelim benim gibi birini bile Amerikan askerlerini tatillerde eğlendirme düşüncesine ve çözümüne iten gerekçelere;
Bir kere kamuoyundaki Bush kökenli öfkenin yaratılacak bir birliktelik ortamında normalize edilmesi mümkündür. Bu gereklidir. Çünkü Türk toplumunun Amerika devleti üzerinden Amerikalılara yönelik yaklaşımları normalin ötesine geçmiş durumdadır ve bu bizim toplumumuz için de ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyecek bir içeriğe sahiptir. Böylesi bir barıştırma çabasının sonucu olarak azımsanmayacak sayıda insanın dünyaya bakışı ve perspektifi genişleyecektir. Türk toplumunda kimi zaman paranoyaya varan “Amerikalı öcüdür” bakışı olağan ve olması gereken düzeye gelecektir. Sonuçta Amerikan askerlerinin de insani yönlerinin olduğu unutulmamalı ve insanı hayvanlaştıran şeyin devletlerin birbirleri arasındaki boğuşmalardır.
Tüm dünyanın derin bir krizden geçtiği bir dönemde ülkemiz de kendi öznel sorunlarının getirdiklerinin yanında bu krizden de nasibine düşeni fazlasıyla almıştır. Şu sıralar ekonomideki en önemli gündem maddesi her ne kadar Obama ile gölgelense de IMF ile yapılacak Stand-by anlaşmasıdır. Bu anlaşmadan umulan temel faydalardan birisi ekonomik sisteme ilişkin getirilecek yenilikler, vatandaşça umulan fayda ise alınacak dış borç/kredidir. Tüm piyasaların likidite ve kredi sorunları yaşadığı bir dönemde IMF’den alınabilecek her kuruşun inkar edilemez bir hayatiyetinin olduğu tüm iktisatçıların ortak kabuludür. İşte tam da bu noktada misafir edilecek Amerikan askerinin IMF’den alınacak kredileri bile gölgede bırakacak bir katkısının olması söz konusudur. Bu katkı hem de öyle bir katkıdır ki doğrudan işletmelere ve istihdama katılacak olanlara kesintiye uğramadan yapılacak bir transferdir.
Alınacak dış borç ve krediler ile devlet/hükümet aracılara aktarımda bulunurken sistem bir çok sızıntılara yol açacak ve umulan fayda önceleri olduğu gibi yine hiçbir şekilde tam olarak gerçekleşmeyecektir. Fakat turistik bölgelerde bir moral tatiline çıkarılacak olan misafirlerden elde edilecek turizm gelirleri doğrudan orada faaliyet göstermekte olan işletmelerin emek sahiplerinin cebine gidecek bu yollar dolaylı yollarla yaratılmış olan böylesi devasa bir kaynak kesintisiz ekonomiye aktarılmış olacaktır.
Burada kredi mekanizmasının tersi bir mekanizma söz konusudur. Borç alma yönteminde devlet aldığı borcu finans kuruluşlarına aktarır, onlar da faiz ve masraf kesintileri ile kendince uygun gördüklerine (bir nevi seçilmiş kişi ve kuruluşlara) kaynak olarak aktarır. Ama böylesi bir durumda döviz girdisi doğrudan asıl ihtiyaç sahibinin cebine girecek, bu kaynakların bir kısmı marjinal tüketim meyline uygun olarak doğrudan talebe dönüşecek böylece bir ekonomik canlılık yaratılacak geriye kalan kısım ise finans piyasalarına kaynak olarak aktarılacaktır. Böylesi bir mekanizmanın hem döviz fiyatlarını düşüreceği hem de paranın kişilerden bankalara akmasından dolayı faiz fiyatlarını düşürecektir.
Sonuçta böylesi bir girişimin başarılı olması durumunda pek çok ekonomik faydaların doğacağı muhakkaktır. Yeter ki siyasi otorite böylesi bir girişim için kendinde yeterli cesareti bulabilsin. Eğer ki bu anlamda bir girişimde bulunulur ve başarılı olunursa turizm sektörüne devasa bir kaynak doğrudan giriş yapmış olacaktır. Bu turistlerin başka birçok getirisinin olacağı da kuşkusuzdur. Özellikle gelecek dönemler için önemli bir tanıtım söz konusudur ve böylesi bir program gelecek için yeni turist potansiyelini de bünyesinde barındırmaktadır.
Sonuç olarak böylesi bir misafirlik; Rus, Türk, Amerikan kim olursa olsun birden fazla ulusun, çatışma ve ayrışmanın gittikçe derinleştiği günümüzde birbirini daha iyi tanımasını sağlayacaktır. Söz konusu uluslar her şeyin medya ve hükümetlerce oluşturulan konjonktürel rüzgârlarda gösterildiği gibi olmadığını görecektir. Bunun uzun vadede asıl getirisi Amerikan toplumunun, yöneticilerince düşman ilan edilen her düşmanın düşman olmadığını anlamasını sağlayacak olmasıdır. Ayrıca bu tür misafirlikler gemi azıya almış yöneticilerin kontrolsüzce maceralara girmesini de bir nebze olsun engelleyecektir.
Bitti...