Şükürler Olsun..
O kadim gelenek devam ediyor, senede bir ay minareler arasına mahya asılıyor; bunun için şükrediyorum. Durumdan vazife çıkarıp, iki gökdelen arasına mahya asan işgüzar henüz çıkmadığı için de şükrediyorum..
Şükür ki hala başkalarıyla paylaşmak üzere iftar sofraları kuruluyor, birileri nimetten payına düşenleri bildiğimiz ve bilmediğimiz şekillerde paylaşmaya devam ediyor. Fırsatı ganimet bilip, "tutamadığın oruç için FAKİR yaz dört haneli numaraya gönder, alan fakirin ıslak imzalı alındı belgesi cebine gelsin!" diyen bir paragöze rastlamadığım için de şükrediyorum..
Şükür ki; fırıncısı, bakkalı, şoförü, kaptanı, askeri, polisi ve sair meslek erbabı hala iftarını-sahurunu geciktirerek, konforundan, aile düzeninden fedakarlık ederek, bizim iftara zamanında yetişmemize, soframızda sıcak pide bulundurmamıza, huzur içinde uyumamıza hizmet ediyor. Ve şükür ki, tüketim sektörü denen gözü doymaz heyûla henüz bazı güzellikleri küçük esnafın elinden alamıyor..
Şükür; sahur saatlerinde mahallenin davulcusunun önce gaipten yavaş yavaş yükselen ve yaklaşan, sonra aynı ölçüde yavaş yavaş uzaklaşıp karanlığın bağrında kırklara karışan sesini duyabiliyoruz. "Bir dom-dom projesiyle şu davul işini bir düzene sokalım, merkezi yayına bağlayalım" diyen bir aklıevvel henüz ortaya çıkmadığı için şükrediyorum..
Neticede bir ibadet olan oruca tahsis edilmiş bu bir aylık zaman dilimini envâi çeşit kültür-sanat faaliyetleriyle adeta otuz gün otuz gece süren bir şenlik ve bayrama dönüştüren; mutfaktan mescide, parklardan televizyon yayınlarına kadar kendine mahsus hale getiren bir toplumun içinde yaşadığım için de şükrediyorum..
Bugün birçoğumuz, niçin elimizde taşımak için can attığımız ısırıklı elma logolu veya muadili akıllı cihazlar üreten teknoloji devlerine para yetiştirmek için çırpınıp durduğumuzu sorgulamasak da; Sinan'ı, Itrî'yi, Tambûrî Cemil Bey'i, Âkif'i, Yahyâ Kemâl'i yetiştiren, yahût bu zevâtın inşa ettiği bir medeniyetin; Cem Karaca'ya sonunda "Alah yâr yâr", Barış Manço'ya "Gülpembe" dedirten bir medeniyetin çocukları olduğumuzun idrakinde olanların hala var olmasına şükrediyorum..
Şükür ki memlekette çay hala demlenerek içiliyor. Şükür ki; buradaki tatlı kârı görüp "aystii" (ice tea) saçmalığıyla bu güzelliği kendine yontmak isteyen tüketim ekâbirleri -zannederim- tam manasıyla dizginleri ele geçiremediler. Çay ocakları hala açık kalabildiği için, mutfaklarımızda hala çay demleyebildiğimiz için şükrediyorum.
Hepimizin dimağında yakın-uzak geçmişimizden kalma tatlar, renkler, yüzler, izler, sesler vardır. Bunlar artık gerilerde kalmış işi bitmiş hatıralar değil, aksine pek öyle su yüzüne çıkmasalar da bugün bizim, herbirimizin kendimiz olarak yaşamasını mümkün kılan ve bir anlamda halen arkaplanımızda bizimle beraber yaşamaya/varolmaya devam eden birer parçamızdır. Acısıyla tatlısıyla, işte o izlerin hepsi için şükrediyorum.
Dimağımda yer edinmiş izleri hala capcanlı olan o kadar çok insan var ki saymaya kalksam sayfalar dolusu yer tutar. Aile büyüklerim başta olmak üzere, arkadaşlarım, komşularımız, hocalarım, çarşı esnafı... İçinden geçip gittiğim çarşıların/sokakların kendine has kokuları (ki ayrı bir yazı konusu etmeye şayestedir)... Kendilerini hiç görmesem de gıyabında hallerini, hikayelerini dinlediğim insanlar... Hatta bir adım daha ileri gideyim; şu veya bu vesileyle gözgöze geldiğim, sesini duyduğum, bir şeyi düşünmeme, öğrenmeme, farkına varmama vesile olan hayvanlar, bitkiler ve diğer varlıklar... Bütün hepsi için şükrediyorum..
Çocukluğumda, şimdi olduğu gibi, yaz aylarında sahur yemeğini daima bizden biraz önce bitiren arka sokaktaki komşumuzun, biz henüz son lokmalarımızı yerken kulağımıza gelen, ağustos böceklerinin cırıltısına karışan çay karıştırma şıngırtısını her Ramazan'da mutlaka yeniden hatırlarım. Yâdımda kalan ve her gelen yeni Ramazan'la beni bir yıl daha eskiye götüren bu "mübarek şıngırtı" için de şükrediyorum.
Hasıl-ı kelam, gökyüzündeki yıldızlar ve bazı öksürükler için de şükrediyorum. Yahu, yıldızları anladık da, öksürük için şükredilir mi? Ne anlama geldiğini ve/veya neye vesile olduğunu yıllar sonra da olsa anlamışsa, insan öksürük için bile şükreder... Şükürler olsun!..