Suç Kimde?
Coşkulu bir Cumhuriyet Bayramını daha geride bıraktık. Protokol ağırlıklı fotoğraf kareleri güne damgasını vurdu yine. Bir de belli semtlerden gelen her törenin müdavimi olan belirli insanlar. Gönül her yerden akın akın kutlamalara katılım olmasını bekliyor oysa ki...Yeterli çoğunluğu bulabiliyor muyuz bu tür bayramlarda öncelikle bunu soruyor ve kendimce sorguluyorum? Geçenlerde izlediğim bir programda, teröristleri karşılayan kalabalık eleştirilirken, milli takım kazanmış kadar kalabalık vardı cümlesi kullanıldı. Hayır ben kabul etmiyorum. Onlar daha kalabalıklardı...
İşte sorun da bu ya. Hani o herşeye duyarlı yüce milletimiz var ya bu konuda yeterli duyarlılığı göstermiyor. Belki de diyeceksiniz ki, insanlar iş güç sahibi fırsat bulamıyorlar. Onların çocukları, eşleri vs de mi bu kadar meşguller? Tam istihdam sağlamış bir ülke olarak başımızı dahi kaşıyacak vaktimiz yok mu da meydanlarımız, stadyumlarımız boş kalıyor her milli bayramda? İlla ki bir olay olması mı gerekir, ya da protesto mu yeterli çoğunluğu sağlamak için? Belki bu sene biraz daha farklıydı Cumhuriyet Bayramı. Terörist karşılama törenlerine tepki olarak biraz daha fazla olabilir sayımız. Ancak ben bunu bile yeterli görmeyenlerdenim.
En büyük eksikliğimiz bana göre duyarlı bir toplum olmamızın yanında, bazı hususlarda tam aksine duyarsız kalmamız. Milli değerleri, sadece birileri yıpratmaya çalıştığında veya hakaretlere maruz kaldığında koruyoruz. Böyle yapmamız da birilerinin meydanı boş bulmasından başka birşeye yaramıyor.Manevi değerlerimiz her yıpratıldığında bir çoğumuz bilmiyor aslında maddi yönden de sarsılıyoruz. Devlet aleyhtarı faaliyet yürüten x veya y iki koldan kuyumuzu kazmakla vaktini geçiriyor. Biz ise suyun sadece görünen yüzüyle ilgileniyoruz. Akıllı bir toplumuz fakat aklımızı yeteri kadar iyi kullanamıyoruz. Bilmiyoruz ki davranışlarımız, tepkilerimiz, faaliyetlerimiz kişisel olarak değil toplum olarak nasıl bir geleceğe sahip olacağımızı belirliyor.
Toplum odaklı faaliyet yürütmekten çok, çıkar amaçlı faaliyet yürütülmesi her zaman revaçta. Bir olaya karşı yapılan protestolar, faaliyetler bile nemalanmak için kullanılıyor artık. Öyle ki çevremde o x kuruluşun protestosu olacak gitmem ya da mutlaka gitmeliyiz gibi saçma sapan, anlamsız dialoglara şahit olmaktayım zaman zaman. Elbette ki suç tamamiyle bizlerde. İnsanları kuşkulara iten, yine o aynı varlığın yani insanların yaptığı, geliştirdiği davranış biçimleri. Sen, ben demeden bir araya gelebilmeyi bile beceremeyen bir toplum, her daim dış patentli projelerin odağıdır kanaatime göre.
Boluda Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını izlediğimde stadyumun boş tribünleri dikkatimi çekiyor. Askeri geçiş yapılırken komutanların boş koltukları selamlamasını hazmedemiyorum. Şunu söylemek istiyorum anlayacağınız; terör yandaşları bile, abartı değil bir milyona yakın kişiyi bir araya getirebiliyorsa, biz ise daha sayısı binlerle ifade eden bir stadyumu dolduramıyorsak yazık bizlere. Emin olun ki bu sadece bu bayram için geçerli değil. Aynı tabloya her sene şahit oluyoruz. Görevli öğrenciler, onların aileleri, devlet ve askeri erkandan başka kimseler olmuyor o törenlerde. İşte şikayet ettiğimiz her konunun oluşmasına sebep bu duyarsız hallerimiz. Birileri stratejiyi iyi kurmuş bizler rolümüzü onların istediği gibi oynuyoruz, yani duyarsızca. Böyle devam edersek o boş tribünleri gelecek yıllarda tekrar tekrar göreceğiz. Aynı ülkenin futbol takımları arasındaki maçlarda yapılan kavgaları, atılan hararetli sloganları düşünüyorum da boş hesaplar uğruna enerji harcıyoruz.
Cumhuriyet Bayramıyla ilgili yazı yazacaktım aslında 28 Ekimde. Ancak bilerek törenlerin sonuna sakladım yazımı. Bu kez farklı şeyler görecek miyim diye? Ancak coşkulu olmasına rağmen bana göre gördüklerim yeterli değildi. Galiba bu halk standart kutlama şeklini beğenmiyor. Öyle ki her sene sembolik kutlamalardan öteye geçemiyoruz. Gelecekte ne olur bilinmez ama galiba bayram kutlama anlayışımızı değiştirmemiz gerekiyor. Nitekim milli bayramlar sonrası yapılan konserler, son birkaç senedir yapılan değişimin adımlarını oluşturuyor. Elbette resmi, askeri törenler olmalı güzelliği de bu olayın zaten. Ancak benim söylemek istediğim, insanları çekecek programlar hazırlanmalı ki insanlar coşkuya eşlik edebilsinler. Birileri bölücülük propagandası yürütürken, adına da bayram kutlaması derken nasıl kutluyorlar. İnsanları zorla değil severek törenlere getirmenin yollarını aramalıyız. Örneğin o gün zorunlu törenlere katılma şartı koymadan okulda okuyan öğrencilere, o günü tatil yapıp, öylece başıboş bırakmadan aileleriyle gelebilecekleri güzel etkinliklerin bulunduğu ortamlar yaratılabilir daha etkili olmaz mı? Hem bu coşkuyu aileleriyle yaşama fırsatı bulurlar. Hem küçük kardeşlerimiz bizim gördüğümüz olumsuzlukları görmemiş olurlar hem de bizler yaptığımız suçları bir nebze hafifletebiliriz ne dersiniz...