Su Akar, Yatağını Bulur
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da ve Türkiye’nin değişik illerinde yaşanan sel felaketlerinde otuzun üzerinde vatandaşımızı kaybettik. Acılı ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Bu şunu gösterdi doğanın dengesi ile uğraşmanın sonuçlarının ne kadar acı olduğunu. Burada yetkililerin eleştiri ve özeleştiri yapmaktan neden imtina ettiklerini anlamıyorum doğrusu. Herkes suçu birbirine atıyor. Yok efendim sizin Belediye Başkanlığınız döneminde, yok efendim onun dönemindeki hatalar ve usulsüzlükler nedeniyle oldu vs. gibisinden tartışmalar. Suç ateşten bir gömlektir. Kimse giymek istemez tabi ki. Neden Ülke olarak iyi şeylerde birleşiyoruz da felaketlerde birleşemiyoruz? Mesela bir maç oluyor herkes bir anda tek vücut. Ancak felaketlerde hep birbirimizi suçlamakla ve polemiklerle geçiriyoruz. Havanda su dövmekten arpa boyu kadar yol alamıyoruz. Allah korusun bir savaş olsa halimiz nice olur.
Dere yataklarında yapılaşmalara müsaade eden sorumlular elbette ki aranacaktır. Ancak hiç mi vatandaşın suçu yok. Var tabi ki. Kısa yoldan köşe dönmece mantığıyla hareket edilmese bunlar yaşanır mı? Gelişmiş ülkelerde bu tür yapılaşmalara müsaade edilmez ve planlar 50- 100 yıllık yapılır. Ve ufuklara bakılmaz ufukların arkasına da bakılır. Yani bu tür bir yapılaşmada ilerde ne gibi sıkıntılar yaşanacağının bir fizibilitesi yapılır. Başa gelince ve iş işten geçince yapılan çalışmalar kaybolan hayatları ve maddi kayıpları geri getirmeyecektir.
2007 yılında Giresun ilinde bulundum ve Karadeniz sahilinde Trabzon’a kadar gitme fırsatı da buldum. Karadeniz duble yolu evet çok güzel olmuş. Ancak o an gördüğüm ve oranın insanlarıyla hemen paylaştığım “gün gelir bu yolların geçtiği iller sular altında kalır demeyi de ihmal etmedim.” demez olsaydım. 2009 yılında neredeyse tüm Karadeniz sular altında kaldı. Neden böyle sel felaketi yaşandı. Çok açık ve net Karadeniz’de de doğaya müdahale yapılmış. Deniz doldurulmuş, dere yataklarının önü kapatılmış. Dolayısıyla beklenen acı son. Gelecek günler yine sel felaketlerine gebe gibi görünüyor.
Benzer olayları Türkiye’de çok yaşıyoruz. Halkımızın kaderi bu olmamalı. Bu toplumun bireyleri yeniden formatlanmalı, insanlığı yeniden inşa etmeliyiz. Geliştirmeliyiz. Onurlu ve dürüst insanlar yetiştirmeliyiz. Bunun için de suya atılan taşın yarattığı halkalar gibi, içten dışa, aşağıdan yukarıya, bireyden topluma doğru bir seferberlik başlatmalıyız. Başarı ve dürüstlük bireyden topluma doğru gelişir. Önce başarılı, onurlu ve dürüst bireyler yetiştirmek gerekir. Yetişen bireyler, içinde çalıştıkları kurumları geliştirir. Kurumlar geliştikçe de toplum gelişir. Her şey başarılı, onurlu ve dürüst bireyleri yetiştirmekle başlar. Yoksa Maazallah helak oluruz.