Spot Yaşam Tarzı Evrensel Yaşam Tarzı Üzerine
Çocukluğumda evimize Tercüman gazetesi girerdi. 1970 lerin sonlarına, sağ-sol çatışmasının hırçınlaştığı dönemlerde, babam Ecevit hayranı olduğu için Milliyet girer olmuştu. Ama ben, beklide okuma alışkanlığımı Tercümanda tefrika edilen, sanırım Murat Sertoğlu’nun yazdığı pehlivan ve efe dizilerini okuyarak edinmeye başlamıştım. Kel Aliço, Çolak Molla, Kurtdereli, Koca Yusuf pehlivanları oradan tanımış, Deliormanlardan Kırkpınar çayırlarına Balkanları o yaşlarda dolaşmış; Kamalı Zeybek ve Çakırcalı Efelerin bir birlerine saygılı vuruşmalarını Aydın ve Menteşe dağlarında dolaşarak izlemiştim. Oralarda efeler rakiplerine saygı duyar, yenilen pehlivan horlanmaz, elinden tutulur kaldırılır, sırtı sıvazlanırdı. Halk da yenene de yenilene de saygı duyardı.
Günümüz insanı, kısa vadeli sonuç almaya, çırpınışlarının (emeğinin demeye dilim varmıyor artık) karşılığını hemen ertesi gün, ertesi hafta, ertesi yıl almaya odaklandırılmıştır. Bireysel tatmin duygusu hırsları kamçılıyor, rekabette kaybeden hemen gözden düşüyor. Süreç değil sonuç odaklı yarışta ipi göğüsleyen ikonlaştırılıyor, ilahlaştırılıyor; diğerleri hemen sıradanlaştırılıyor. Sıradanlaşma korkusu “kazananı” bu defa kendisi ile yarışmasına yol açarken aslında kimsenin kazanamadığı, kimsenin mutlu olamadığı “spot” bir yaşam tarzı, kerte kerte tüm topluma yayılıyordu.
Spot yaşam tarzı… Günübirlik tatminler… Algıların hükmettiği gerçekler… Kürsüler, mikrofonlar, flaşlar, alkışlar ve barkodlanmış hayatlarımız… Barkodlanmış hayatlarımızla barkodlanmış ikonların yörüngesine kapılıp kendi gerçekliklerimizden, değerlerimizden, insanlığımızdan uzak düşüşlerimiz…
……….
Bastırılan süreçler… Kışkırtılan sonuçlar… Sonuç odaklı yaşamlarda yaşanan hüsranlar… Her birimiz verdiğimiz mücadelenin sonuçlarını biyolojik yaşamlarımız içinde almaya odaklanmışızdır artık. Düşünemiyoruz, bugünkü insanlık kazanımlarımızı, adını sanını bilmediğimiz milyonlarca biyolojik yaşamların verdiği mücadeleye borçlu olduğumuzu… Ve o biyolojik yaşamlar bir “onur” için birer, onar, yüzler, milyonlarca toprağa karışırken bugünleri hayal bile edememişlerdi belki de. Verdikleri mücadelenin semeresi biyolojik ömürlerini aşmıştı belki ama insanlık, bugün o semereler üzerine demokrasi değerlerini ve kazanımlarını yaşamaya çalışıyor.
Bu süreç aynı zamanda insanın evrenselleşmesidir; içgüdüsellikten sıyrılıp, kâmilleşmesidir.
……..
Enikonu bir yerel seçim daha yaşadık… Mutlak ve oransal rakamların bağıntıları üzerinden kazanan ve kaybedenler üzerinden tartışmalar medyayı doldurmaya başladı. Demokrasilerde bizim bildiğimiz partiler ve seçimler araçtır. Tek kazanan olur, oda halktır. Meydanlar ve medyaya bakarak halkın bir bölümünü kazanan bir bölümünü kaybeden olarak değerlendirmek veya seçim kazanan partinin yanında veya kaybeden partinin yanında görmek demokrasinin ruhunu anlamamak demektir.
Seçimlerin sonucunda ülke bir şey kaybederse halk olarak ya hepimiz kaybedeceğiz, kazanırsak da hepimiz kazanacağız. Kazanmak ve kaybetmenin ölçüsü de bizim bireysel değerlendirmelerimiz değil, toplum olarak hedeflediğimiz çağdaş insanlık değerleridir. Bu değerler içinde asıl olan insanların “mutlaklar” karşısında özgürleşmesi ve mutlu olmasıdır. Kutsal metinlerde bunu söylemiyor mu?
03.04.2014