BİR maç izler gibiyiz.
Kanlı maç...
Bir bu tarafa dönüyoruz; içimiz yanıyor.
Neredeyse her hafta 5-6 gencimiz şehit...
Ve bu sahnede sesler hep aynı...
“Vatan sağolsun, dökülen kanlar yerde kalmayacak.”
Aradan gün dönmeden, top sahanın diğer köşesine dönüyor.
“Açılım süreciyle, bu sorunun üzerine gidilecektir.”
Yine bir araya gelmeler, açılıma destek arayışları başlıyor. Şarkıcılarla, yazarlarla, film artistleriyle, en son kadın platformu temsilcileriyle.
Bizler izliyoruz, yeter ki yolun sonu barışa, kardeşliğe bağlansın diyoruz.
Herkes birşeylere bağlanmış gidiyor zaten.
Ben ekonomi yazıyorum, kimi iş bağlantılarının peşinde koşturuyor, çoğu eve ekmek götürme derdinde başka birşey düşünemiyor.
* * *
Hayat akışında giderken, arada bir maç izleniyor.
Tamam diyorsun, tabii ki bir araya gelelim.
Neyse eksik kalan toplumsal mutabakatla sahip çıkılsın.
Okulllarda kürtçe mi öğretilsin, tamam...
Etnik kültürlere değer mi verilsin, tabiii ki aksini düşünmeyelim artık.
Yatırımların çoğu Doğu’ya mı kaydırılsın, lafı olmasın. Hemen, şimdi...
Ama hepimiz biliyoruz ki, bunların hiçbiri terörün gerçek nedeni değil...
Hatta mesele hiçbiri değil. Belki geçmiş için nedendi bunlar ama bugün için sadece aysbergin su üstünde görünen tarafı...
Bir karnından konuşan toplum olduk ki, sözcüklerin önü tıkalı.
Sadece benzer kelimeler dökülüyor ağızlardan.
Mesala, en son kadın sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle görüşüldü ve konunun figüranları, benim şanssız hemcinslerim oldu bu kez...
* * *
Onlarla, Öcalan’ın terörün bitme çerçevesini çizdiği şartlar, konuşuldu mu? Örneğin Doğu Anadolu’da belli illerde (özerk Kürt yönetimi kurulması) konusuna nasıl baktıkları soruldu mu? Yönetimin bu illerde Kürtlere devredilmesine ne dersiniz diye Başbakanımız sordu mu?
Ya da mahalli yönetim Kürtlere geçmeli talebi onlar için ne ifade ediyor? Bu illerde emniyet kuvvetleri bütünüyle Kürtlerden oluşursa tepkileri ne olur?.
“Ne diyorsun kardeş, bir başbakan bunları konuşur mu?” diyorsunuz tabii... Ben de diyorum ki, iyi de gerisi şimdilik laf...
Hükümet bugüne kadar açılımla kastedilen neyse yapmalı, durması kabahat.
Ancak artık terörün nedeni, açılımın üzerinde durduğu noktalar değil ki.
Hükümet benimle, kardeşimin arasında “açılım görücüsü” olma muhabbetini çözüm olarak göstermeyi bıraksın derim ben...
Açılım yapılsın elbette ama terörü bu açılımlarla bitireceğiz nakaratı sona ersin.
Önce o bölge insanıma; neden bölünmemez gerektiği iyi anlatılsın, talep edilenlerin kimsenin hayatına refah ve mutluluk koyamayacağının analizleri yapılsın, dünyaya karşı birlikte nasıl bir güç olabileceğimizin resmi çizilsin, gelişmiş ülkeler sınırlarını kaldırırken, kardeşin kardeşe neden sınır koymaması gerektiğine inanabilsin yürekler...
Açılım; süslü eller, boyalı yüzler, rahat bakışlara değil, Doğu’daki çatlamış tırnaklara, zor yaşam koşullarında çaba harcayanlara, kendini yalnız görenlere, yılların yanlış politikalarıyla yıpratılmışlara anlatılsın.
Sonra tüm toplum seve seve devreye girer.
Kürt aydınlarımız da gerçekten samimilerse, önderlik yapmanın tam zamanı..
Kısacası; diyorum ki ben...
Leyladan geçme faslındayız, Mevla’yı bulma yollarında, majörler tükendi, minörlere yolculuk...
Nar, dünya yolculuğuna çıkıyor
ALAÇATI’DA Mutfak Dostları Derneği’nin katılımıyla, Maria’nın Bahçesi’nde bir araya gelerek, hayatımıza yeni giren narla tanıştık. Aslında nar yaklaşık üç yıl önce üretime başlamış şimdi kendini anlatma ve yurtdışına doğru yol alma evresinde. “Turkish Cultural Foundation” adında Türk kültürünü tanıtma vakfını kuran Prof. Dr. Yalçın Ayaslı’nın kurduğu şirketlerden biri Nar Gıda.
Zeytinyağı ve ev reçeli tadında reçeller üretiyor. Ürünler Türkiye’nin dört yanından özenle toplanıyor. Zeytinyağı fabrikası Ayvalık, reçel fabrikası İstanbul’da.
Bu şirketin kuruluşunda da bir misyonerlik ve tanıtım amacı yatıyor. Türk zeytinyağını dünyanın en prestijli satış noktalarında ve restoranlarına tattırmak. Şirketin genel müdürü Samir Bayraktar, Londra’da Harrods’larda, Fransa’da Fauchon’da ve Amerika’da Dean&Deluca mağazalarında satış için hazırlıklarını sürdürdüklerini, dünyanın ne kadar prestijli restoran ve satış noktası varsa hepsinde olmayı amaçladıklarını söylüyor.
Ürünlerde bırakın “Made in Turkey”i, “Proudly grown adn produce in Turkey” yani gururla “Türkiye’de yetiştirilmiş ve üretilmiştir” yazıyor.
Ürünler çok çok özel olunca, kendilerine güveniyorlar. Genç genel müdür iddialı. Özellikle Amerika’da hızla yol alacaklarını heyecanla anlatıyor. O gün Mutfak Dostları Derneği’nin deneyimli üyelerinden de tam not aldılar.
Bize de, “yolunuz açık, şansınız bol olsun” demek kalıyor.