Soy, Sop, Irk, Irkcılık ve Miilliyetcilik
Soysuz ırk; ırksız soy, soy olmaz. Soyunu korumayan ırk boy sürmez. Boy sürmeyen ırktan millet olmaz. İnsanları birbirine yaklaştıran birbirine olan benzerlikleridir. Onun için bütün canlılarda olduğu gibi, insanoğluda benzerliklerinden dolayı birbirine yakın olacaklar ama bu yakınlık, onları deşenere edip piçleştirmemeli. Çünkü piçleşen hiçbir varlık, hiçbir toplum doğal hayat içinde kendine yer bulamaz. Varlığını uzun süre sürdüremez. Yozlaşıp temel yapısı bozulacağından kendi kendine var oluş sebeni unutup yok saydığından varlığını uzun süre sürdüremez. Zamanla da kendini yenileyemeyip yaşadığı ortama da uyum sağlayamayıp yok olup gider.
Doğadaki tüm varlıklar, buna insan da dahil, varlığına dikkat edip, neslinin sağlıklı bir yapıda kalıp devamlılığını sağlayıp sürdürebilmesi için piçleşmeyip soy ve sopuna yönelik esas varlığını koruyup yaşatıp neslinin devamlılığını sürdürebilir olması için her insanın asaletini koruyup soyuna sopuna dikkat etmesi insanlık aleminin geleceği için zorunludur. Bu da güzel ahlakla sağlanır.
Zaten Allah, yaratırken her ırkı, her insanı iklim ve yaşadıkları bölgelerin doğal hayat şartlarına uyum sağlayıp daha kolay yaşayabilmelerini sağlamak için her birini bir diğerinden farklı yarattıki, birbirlerini daha kolay tanıyıp, daha kolay anlayıp anlaşsınlar. Birbirleriyle de daha kolay yardımlaşıp yaşadıkları hayatı kolaylaştırsınlar.
Ama şunu asla unutup yapmasınlar. Bunu bu şekilde yanlış yapanların başına tarihte neler geldiğini de bilmeyenimizde yok. O da şu, herkes birbiriyle anlaşıp yardımlaşsınlar ama herkes varlığının varoluşundaki ana – baba ilişkisindeki birbirine olan yakınlığına ve uzaklığına dikkat etmeli. Yani bir biri arasındaki yakın ilişkide kan bağına dikkat ederek nesillerinin sağlıklı bir şekilde devamı sağlanmalıdır.
Yoksa, bu hassasiyete özen gösterilip dikkat edilmezse insan soyu uzun süre sağlıklık bir şekilde varlığını sürdüremez. Nesillerin asaleti bozuldukça hur ve karekterleri de bozulur. Bozuk huy ve karektere sahip şahsiyetlerin birbiriyle anlaşmaları zorlaşacağı için dünya ne karın doyar. Ne kavga dövüş biter, ne de kan akması durur. Bütün bunlar fıtrattandır. Onun için insanı ahseni takvim üzere hayatın başlangıçındaki yaratılışta eksiksiz ve noksan yaratan Allah’ın yaratıştaki öze uymak gerekir. Yoksa her gecen gün insanlık yoldan çıkar. Tarihte de birçok örnekleri var.
İnsan soyunun devamı, ister istemez ırka ve ırk soylarının korunmasına bağlıdır. Bu koruma asla bir ırkcılık anlayışı değildir. Bu yaratanın insanlık soyunun devam etmes için koyduğu ilahi bir kuraldır.
İnsan neslinin onurlu bir hayat sürüp yaşayıp yaşatılması için ahlaken birbirine uygun olanlar yaklaştırılıp, uygun olmayanlar da birbirinden (insan olarak elbette değil) cinsel acıdan uzaklaştıralarak sülp, nesil ve nesebin asaletinin korunup neslin sağlıklı oluşup varlıklarını sürdürülebilir olmaları ancak bu şekilde sağlanır.
Yoksa insan da doğadaki diğer varlıklar gibi, yozlaşıp bozularak zaman içinde varlıklarını kaybederler. İnsan varlığını kaybetmemek için bu ilahi olan yaşama ait hayatın temel kuralını yaşatmak zorundadır. Bu kesinlikle bir ırkcılk değildir.
Bu var olup yaşamanın temel kuralı olan hayatın temel prensibini, tamanen tapınmacılıktan sayılan, kafatası ırkcılığından ayırmak gerekir. Y oksa kavramları biribrine karıştırarak milletin dirliğini düzenini bozup, insanlğıngeleceğini tehlikeye atmanın gereği yok.
Bizim gayemiz insanı her şeyi ile birlikte sağlıklı yaşatıp sevgi, paylaşım ve dayanışma içinde yaşatırken milleti millet yapmak olmalıdır. Yoksa insanları kafatascı, ırkcı vs gibi olumsuz düşünce ve ifadelerle elma armut gibi tanımlayıp tarif ederek birbirinde ayrıştırıp uzaklaştırarak milleti illet yapmanın haklı bir gerekçesi, âlemi yok.
Şayet yapılırsa işte o zaman insanlık için bu da bir başka tehlike oluşturur. Çünkü evrenin bir akış yönü, bir istikameti var. Siz bunu yaratana karşı değiştirmeye çalışırsanız. Bu size hayır getirmez. Dolayısıyla insanlığı akıp giden zaman süreci içerisinde diğer milletlerle yarıştırırken çağın gereklerine uygun bir biçimde gelitirip olgunlaştırarak istenilen medeniyete ulaştıramazsınız.
Ulaştırılması için tekâmül yolculuğundaki ilerleyişte sürekli insan özünün korunarak yaşatılması ve hiç bir zaman da yaratılışa uygun ahlaki hayata dair genel gidişin de şu bu gibi eften füften sebeplerle ölçüsünün kaçırılıp dengengesinin de bozulmaması gerekir.
Her değişiklik insan hayatında sıkıntı yaratır. Çünkü hayat tahtaravalliye benzer. Her iniş - çıkış, her çıkış – inişler hayata hareket verir. Her hareket hayatın sürekli canlı kalıp yaşamasını sağlar. Yaşam içindeki bu süreklilik sağlanmalı ki, hayatın ölcüsü kaçıp, dengesi bozulmasın.
Ölçü kaçıp denge bozulduğunda tahtaravalli gibi, hayat bir tarafta takılıp kalır. İşte o zaman genel yaşam içinde bir kısım insanın hayatı durağanlaşıp başka bir istikamete kayarken bunun karşısında olan diğer bir kısım insanların hayatı da başka bir istikamete kayarak başka bir hareket kazanır.
Burada biz zannederiz ki, çoğunluğun olduğu taraf yere yaklaşmakla hep kaybediyor. Azınlığın olduğu tarafta yükselerek hep kazanıyor.
Bu durumda biz zannederiz ki yükselen taraf yaşıyor. Evet, bizim bakış acımızla kısa vade de dünya hayatına böyle bakıp öyle gördüğümüzde hayat bize öyle gözükür.
Halbu ki yaşadığımız bu dünya hayatı hiç de öyle değil. Çünkü yükselirken bindiğin dalı kesip başkalarına yaşama hakkı tanımayanlar, yükselirken ne kadar çok yükselirlerse yükselsinler. Yükselirken ortak yaşanılan hayatın ölçüsünü kaçırıp dengesini bozmuş olacaklarının farkında olmadan yükselenler, yükseldikleri yerde takılıp kalıp orada hayatın akışını durdurup donduracaklarını önceden görüp bilmeyenler önce kendi varlıklarını daha sonra da tüm birlikte yaşanılan ortak hayatı durdurup yok ederler.
O yüzden bu günlerde ırkcılık üzerinden başkasının varlığına göz dikenler, tarih içinde unutmasınlar ki, kendi varlıklarına da göz dikmiş olurlar. İşte bu bir ırkcılıktır. Yani ortak var olup yaşadığımız bu dünya hayatında, kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayan herkes ırkcıdır.
Ancak, insanların yaaşyıp var oldukları bir dünyada da ırklarının sürdürülüp soy ve soplarının devam ettirilir olması da insanlık âlemi için gereklidir. Çünkü insanlık âlemi bu şekilde insanlığını geliştirip zenginleştirerek hayat güzelleştirir.
Dünya yaşamındaki bu iniş ve çıkışlar dünyadaki hareketliği sağlayan tatlı çekişmelere yol açıp insanlığın ilerlemesi için sürekli yarış içinde olması yaşamı kolaştırıp insanın daha çok medeniyet yolunda ilerleyip çağdaşlaşıp modernleşip medenileşmesini sağlayacaktır.
İnsanı birbirinden üstün kılan, medeniyet yolunda insanlığa olan yararıdır. Yoksa kimse kimseden ne üstün ne de alçaktır. Hiç kimsenin yaratılışı ve insanlığı tartışılmaz. Hiç kimsenin yarılıştaki insanlığına laf söylenmez.
İnsanın yaratılışı üzerine laf söylenip, küçültülüp aşağılanması kafatascılık denilen ırcılıktır. Bu hiç kimseye yarar ve üstünlük sağlamaz.
Ancak insana ve insanlığa kim bir diğerinden daha çok faydalı olup, daha çok yarar sağlamak için sevgiyle çalışıp çabalyıp gayret sarfedip emek veriyorsa; işte onun ırkı, cinsi, milliyeti, dini, teni, rengi her ne olursa olsun. O insan, elbette herkes için faydalıdır. Her kes için değerlidir.
İnsanın, insanlık âlemi içindeki değeri ve değerini artıran şey de elbette onun insan ve insanlığa olan yararıdır. İnsanlığın ilerlemesinde medeniyete olan katkısıdır. İşte insanlık âleminde insanı, insana üstün kılan en büyük meziyet, en büyük insanlık ölçüsü bu olsa gerek.
Yoksa! İnsanın birbirine olan üstünlüğü ne insanlığı, ne yaratılışı ne de yaratılışta ne olarak yaratıldığı ile ilgili asla değildir.
İnsanın insana olan üstünlüğü, insanın insana olan faydası ile tüm insanlığın yararına olacak işlerde medeniyete olan katkısında saklıdır.
İnsan ve insanlığın gelişip olgunlaşması için de bu üstünlük te olmalıdır. Bu üstünlüğünde bu şekilde bilinip, algılanıp, böyle de korunup yaşatılması da gerekir. Çünkü boş insanlar ya hep sayısal çoklukla ya da hep boş şeylerle övünüp kendilerin güç katıp paye çıkarmaya çalışırlar.
Onun için insanlar kafatascı, tembel olan ırk ve soyları ile hiçbir zaman övünmemeliler, ama insana ve insanlığa fayda sağlamış olan soy, sop ve ırklarıyla her zaman övünemeye de pekl ala hakları vardır.
İnsanın ve insanlığın yarışıp gelişmesinde bu tatlı yarış insanı motife eder. Yapılması gerekir. Çünkü insanın pozitif enerjini artırarak insana ve insanlığa faydalı olabileceğini sandığı işlerde üretim yapıp, yaptığı çoğaltılıp artırılmasını sağlar.
Bütün bunların oluşup oluşturlmasını sağlamak için insanın yaratılış ve fıtratını iyi bilmek lazım. Yoksa herşeyi ben herkesten iyi bilir iyi yaparım dersen, çok uzun sürmez. İstikrarlı giden dünya ya da içinde ortak yaşanılan hayatı bir an da ters düz edip kâbusa çevirirsin.
Dünya yaşanmaz bir hal alır. Hayat çekilmez olur. Hayatın ölçüsü kaçar, dengesi bozulur.
Hayatın ölçüsünün kaçıp dengesinin bozulmamasını isteyenler, yaraılıştan gelen ırkcılığa, soya, sopa sahip çıkıp milliyetciği yaşatıp koruyup kollayarak dünya milletleri arasında üretimle güç bulup güç oluşturarak huzur bulup sağlıklı yaşayıp mutlu olmanın tek yolu budur.
Türk yurdunda yaşayıp, Türk yurdunda varlığını sürdüren herkese ; soyu, sopu, cinsi, cibiliyeti, teni, rengi, ırkı, milliyeti her ne olursa, olsun..! Hepsine Türk denir.
Benim yurdumda benim Türklüğümü sorgulayıp kabul etmeyip sorun çıkaranları ben yurdumda Türklüğe kabul edip sorun çıkarmıyorum da, onlara ne oluyor da benim Türklüğümü sorgulayıp yurdumun adını değiştirmeye çalışıyorlar.
Bu tamamen art niyetli olanların şımarıklığıdır. Diğerlerinin de barış adına bindiği dalı kesmeleridir.
Dünyada iyilikle kötülük hep var olacağı için, günümüzde ve gelecekte insan ve insanlığın değeri üreteceği her pozitif değerle artırılıp geliştirileceği gibi, her olumsuz şeyle de geriletilip yok edilebilir.
Onun için insan ve insanlık âlemi hangi ırk ve milletten olursa olsun, hep uyanık olup üretim yapıp zengin olmak zorundadır. Çünkü insan olup insan kalmayı bir tek güç oluşturur. Güç sağlar. Güç de korur.
Saygılar.
21.02.2013
Cahit KARAÇ