Sorun “Milli Devleti İhya” Sorunudur
Halka söz verilmesine ve yıllardır “duygu sömürü” (siyaset simsarlığı) yapılmasına rağmen, 14 Mayıs Demokrasi Bayramı olarak kabul ve ilân edilmedi. Oysa komünist ürünü, terör ve tedhiş unsuru “Bir Mayıs” hem bayram ve hem de tatil edildi. Bu ikiyüzlü bir siyaset ve çifte standart, milleti aldatma ve kandırma değil de nedir?.. Peki, oldu da ne oldu?..
Güya bu yıl, bir Mayıs “İşçi/Emekçi” Bayramı; Ülke geneli ve adı “Kızıl Meydan” a çıkan Taksim’de sorunsuz olarak kutlandı öyle mi?.. Üstelik AB dayatmaları doğrultusunda düzenlenen “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu” engeline takılmadan.. Özgürce veya eylemcilerin tavrına bakılırsa haince, alçakça, şerefsizce, düşmanca ve küstahça!..
Bir Mayıs’ta, özellikle İstanbul/Taksim, Diyarbakır, Mersin, Güney Doğu’nun büyük bölümü ve nispi olarak diğer yerlerde yaşanan “aleni düşmanlık, tam ihanet, alçaklık, adilik ve küstahlık”; İktidar’ın ileri sürdüğü açılım, yeni demokrasi ve insan hakları göstergesi falan değil; Tam aksine aczin, iradesizlik, güçsüzlük veya terör odaklarına yardım ve yaltakçılığın iğrenç görüntüsü idi!.. Bu bir zaaf da olamaz!.
Madalyonun diğer yüzü de çok kirli. Şöyle ki:, Muhtelif görevler için: Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtarıcısı ve Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun ilkeleri ve inkılâplarını (devrimlerini) koruyacaklarına yemin edenler (bunlar kendilerini iyi bilirler), 1 Mayıs 2011 Pazar günü; Sözde “İşçi-Emekçi Bayramı” kutlamaları sırasında onun heykeline çıkarak, alçakça, şerefsizce, soysuzca ve haince “taciz-tecavüz ve hareketlerde bulunanlara” müdahale etmediler. Devlet adına orada bulunan Polis de müdahale etmedi. Oysa bunlar terör örgütü kisvesine bürünerek istismarı iyice tırmandırmaya ve alenen tahrike çalışmışlardır.
Şimdiye kadar bu melânetlerin, Kürtçülük faaliyeti ve TSK ya karşı saldırıları dışında ATATÜRK' e karşı bir eylemlerine rastlanmamıştır. Bu vahim ve açık tahrik nitelikli saldırı karşısında, devlet güvenlik teşkilâtının sessiz ve kayıtsız kalmasından hayrete, dehşete düşen bazı vatandaşlar şöyle konuştular ve yazdılar: “Manzarayı görenler arasında Bunlar olsa olsa, İmam Hatipten yetişme Din Bezirgânları olup, Çapkının emrindeki Tarikat - Cemaat üyeleri olmalıdır. Güya Anıtın etrafında barikat kurarak Ata’yı savunmaya çalışmışlar. Herhalde bir istihbarat var ki buna ihtiyaç duyulmuş..” Bunu yazanlara şöyle cevaplar verildi:
“O zaman neden sivil giyinmiş, vurduğu yerden ses getiren Görevliler kullanılmadı?.. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun bu memlekete yaptığı hizmetleri unutturmak ana görevleri olmaktadır. Hem de utanmadan bunların çıkmasına göz yumulmuş, her hangi bir işlem yapıldığına şahit olunmamıştır. O ahlaksızlar, ATAMIZIN yüzüne ve başına o kahrolası ellerini sürerek, V işareti yaparak, Bebek katilinin resmini ve renkli pisliklerini asarak, her türlü ahlaksızlığı yapmışlardır. Bunları görüp, mani olmayan, bütün görevlileri Lanetliyoruz - kınıyorum. Bize göre 1 MAYIS Kutlaması, sadece Propaganda ve Provakasyonun yapıldığı bir toplantı olmuştur. Bu duruma neden olanların, Allah Belasını Versin.”
Siyaset bilimi, felsefe ve sosyoloji de “hükümet olmak” hüküm etmek anlamına gelir. Bunun en mükemmel açılımı; “Devlet kurma ve devlet olma” sanatının binlerce yıldır banisi ve rakipsiz zirvesi Türk Milli siyaseti tarafından yapılır. Mustafa Kemal Atatürk’ün, insanlık düşmanı, alçak ve aşağılık emperyalistlere karşı verdiği mücadelede “bunu” açıkça görürüz.
Buna göre: Devlet için; Ismarlama, dayatma, zata mahsus ve uyduruk “yasa” nam düzenlemeler bir anlam ifade etmez. Asıl olan, adalet ahlâkı ve evrensel hukuktur. Devlet cihazlarının esas, usul ve şiarı buna göre kaimdir. Yani: Devlet adına tasarruf hakkına sahip olan herkes ve her kurum: Evrensel hukuk, kamu vicdanı ve doğrusal yönde kişilik haklarına uymak ve bunları her şeye rağmen korumak, korutmak zorundadır. Dolayısıyla hükümetler adaletle hükmetmek zorunda ve durumundadır. Hükümetler, devletin diri cihazı el, ayak ve kollarıdır. Bu sıfatla:, Evrensel hukuk, genel ahlâk ve kamu vicdanı cihetiyle “suç teşkil eden her teşebbüs, eylem ve kalkışmayı” anında önlemek hükümetin görevidir.
Aksi takdirde hükümet “keellem yekün” yok hükmündedir.