Sorun’u Kim ve Nasıl Çözer?
SORUN’U KİM VE NASIL ÇÖZER?
Neredeyse tamamımızın maalesef ki “Kürt Sorunu” olarak adlandırmasına rağmen, sorun’un gerçek adı; “PKK ve PKK’lı Kürtlerden kaynaklı sorun”dur ve çözümü hiç de kolay değildir.Neden değildir? Çünkü sorunun çözümü, sadece Öcalan ve bugüne kadar çoğunlukta olmalarına rağmen taşın altına elini bir türlü sokmayan/sokamayan, sürekli sessiz ve beklemede kalan, amiyane tabirle zurnanın çıkarttığı o son sesi bekleyen “PKK’lı olmayan Kürtler”dedir.
Öcalan derse ki; “Artık bu işten vazgeçmeliyiz. Artık kan akmasın. Dağdakiler gelip teslim olsunlar. Kana bulaşanlar cezalarını çeker, diğerleri de yeni bir hayata başlarlar. Ben önemli değilim, şartlarım biraz düzeltilirse ömrümün geri kalanını burada sürdürürüm. Devlet de bu konuda daha hoş görülü olursa barış süreci hızlanır”, işte o zaman terör tam olarak bitmese de son derece minimize olur.
Kürtçülük biter mi? Bitmez, ancak azalan oranda devam eder.
Öcalan, böyle bir şey söyler mi? Asla söylemez. Çünkü, son 11 yıllık yaşanan/yaşatılan İmralı tecrübesi, Öcalan’ın, soyadı ile adeta özdeşleştiğini göstermektedir. Öcalan, kendisine tutsaklık yaşatan Türkiye’den öç almaktadır.
Eşi şehit olan Kardelen Elif’’in törende PKK için sarf ettiği; “Ben de Kürdüm. Sen kim oluyorsun da beni temsil ettiğin iddiasıyla benim hakkımı benim yerime güya savunmaya kalkıyorsun!” karşı çıkış, isyan ediş çığlığı, aslında çözümün tek adresini göstermektedir. Yani top; PKK’lı olmayan sessiz Kürtlerdedir.
Ne açılım, ne süper veya mega açılım, ne askeri operasyonlar, ne ekonomik yatırımlar, ne eğitim, ne sosyal ve kültürel haklar, ne tek başlarına ve ne de hepsi birlikte olmak üzere, sorunu asla çözmez, çözemez, mümkün de değildir.
Top Kürtlerdedir de, “Acaba o sessiz Kürtler bunun farkında mıdırlar?”, hemen arkasından da “Farkındalar ise bu tarihi sorumluluğu alırlar mı?” sorularını sormak gerekir.
Örgütün en büyük amaçlarından, öncelikli hedeflerinden, olmazsa olmazlarından biri, belki de en önemlisi taraftar kitlesini artırmaktır.
Kitle desteğinden yoksun hiçbir örgüt asla yaşayamaz, bunu bilirler. Dolayısıyla, bir Türk-Kürt çatışması yaratarak, kendilerince atıl veya pasif konumdaki Kürtleri de saflarına çekmek/katmak, PKK’nın en temel stratejisidir. Olası (Kahrolası) bir Kürt-Türk çatışması, sadece ve sadece örgütün işine gelir, zararı ise tüm Türkiye Türk’üyle, Kürt’üyle, kanıyla, canıyla öder, ödemek zorunda kalır.
Sivillere yönelik gelişen eylemler, başta İstanbul olmak üzere batı bölgelerindeki araç yakmalar, molotoflamalar, gösteriler, çatışmalar, Kürtçü kesimce yapılan radikal söylemler, aleni tehditler kamuoyunda belli tepkilere yol açmış, son dönemde artan şehit haberleri de sabır bardağının ister istemez giderek dolmasına ve ne yazık ki bazen de istenmeyen, arzu edilmeyen son derece tehlikeli olay ve durumlara sebebiyet vermiştir/vermektedir.
Hürriyet Gazetesi Başyazarı Ertuğrul Özkök tarafından başlatılmış olan “Birlikte yaşam” tartışması, belki de geç kalınmış bir tartışma olmasına rağmen, en azından bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir. Değerlendirilmelidir, çünkü birlikte yaşam asla bir “mecburiyet” gibi görülmemeli, daha çok “isteğe ve kararlığa” bakılmalıdır. Kimse kimseyle birlikte yaşamak zorunda değildir, bunun zorla olması da, sonucu asla değiştirmez/değiştiremez. Birlikte yaşam, tarafların her ikisinin de birlikte tercihiyle, gönüllülüğüyle gelişir, güzelleşir. Aksi; kaçınılmaz sonuçtur.
Öcalan’ın “Artık bölmekten vazgeçtim” söylemi, yakalandığı 1999’dan sonra (2009’da) mecburiyetten dile getirilmiş bir söylemdir, ki aksinin beklenmesi tuhaflık, buna inanmak ise zaten büyük saflık olur. Dayatmaya çalışılan, hatta şart koşulan ve tamamen “ayrılığı” anlatan “Demokratik Özerklik” talebi, bunun tam da bir kanıtıdır.
Sonuç olarak denebilir ki; taraflardan diğerinin, yani Türklerin de artık ayrılığı, ayrılıkçı Kürtler gibi düşünür ve hatta ister hale gelmesi, herkesten çok o sessiz Kürtleri, batıda işinde gücünde yaşayan Kürtleri, üstündeki soğuk kar kütlesini bir türlü üzerinden atamayan/atmayan, delmeyen/delemeyen yaklaşık 3’te 2 çoğunluğa sahip Kürtleri etkiler.
Top kimsede değil, sadece ve sadece sessiz Kürtlerde, yani bugüne kadar maalesef elini bir türlü taşa dahi yaklaştırmayan Kardelemeyen’lerdedir.
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com
Sayın TALU,
Temmuz 14th, 2010 at 15:51Keşke sizin ifade ettiğiniz kadar kolay olabilse. Burada yani yaşadığım kent Diyarbakır'da böyle bir ifadenin bedeli her zaman ağır olmuştur.
Saygılar.