Sorduğum Soruya Cevap Arıyorum!
Yine soruyorum kendime. Hayatı nasıl tanımlarsınız? Çok kolay gibi görünen sorunun cevabı çok çetin…
Kolayca tanımlayansa hep yanılacaktır. Aslında bizi ilgilendiren ne olduğu değil de nasıl yaşanması gerektiğidir. Doğum ve ölüm arasındaki süreçte ne olacağı önemli… Ama çok önemli bir şey var ki o da bize doğdun "YAŞA" dendiği…
Yaşa da nasıl yaşa?
Bastığın yer kadar hükmün var bu yaşamda. Ama o bastığın yer de sana ait değil. Çünkü hep yer değiştirmek durumundasın.
O zaman kendine şunu diyebilirsin: Yaşa… Yaşadığın sürece hükmünü sürdür… Seninle olan veya olmayana rengini, kokunu ver, göster… Yaşam türkünü bestele ve söyle…
Her ne yaşarsan yaşa, kederde, mutlulukta hepsi iç içe olduğuna göre kulaklara hoş gelen ve yüreklere sevgi veren türkün hep var olsun.
Yaşam bir seçim demeti…
Neyi seçip tercih ettiysek tercihlerimizin bize göre önemli yeri olsa da pratikte sonsuz, hatta yaşamı sonsuza götürecek sayıda değildir.
Bununla anlaşılır ki, yaşamın büyük bölümü bize verilenler, daha küçük bölümü ise bizim yaptıklarımızdır. Seçim ve eylemlerimiz biz yaşarken onu sağlayacak duruşta olmalıdır.
Sorular bitmez. Hayat hakkında sorulan sorunun cevabı yaşadığımız yaşamda gizli. Anlamaya çalışmaksa nafile. Bunun en güzel cevabını kişinin kendi içine inmesiyle bulacaktır. Bulduğu ise aranması değil yaşanması gerekendir.
Yani AŞK!
Aşksa başlı başına bir konu! Anlatmaya satırlarım yeter mi bilemem. Aşksa hangi aşk? Başka bir zamanda geniş anlatalım bu konuyu.
Yaşamda sorgulanmadan gidilecek sona doğru yürünen yolu nasıl kat edeceğimiz önemli. Uzun bir yolculuk ama kaç yaşına kadar yaşanırsa yaşansın kısa bir süre bu.
Kişinin yaşamının uzun olmasından ziyade yaşamının kalitesi ve yoğunluğu önemli…
Bu kaliteyi ve yoğunluğu ne etkiler ya da belirler ki?
Yaratıcılık, kendini gerçekleştirme, yaşamın ve evrenin bir parçası olduğunu kabul etme, duyumsama, sağlık, erdemler ve ahlak, hayatı kaliteli yapan şeylerdir. Huzur ve mutluluğu bu sayılanların arasına almadığım dikkatinizi çekebilir.
Ama onları saymama gerek yok. Zaten bu diğer saydıklarım vuku bulduğunda ister istemez gidilecek yolun kalitesi belli olacaktır.
Yani huzur ve mutluluk bunların doğal sonucudur.
Sorular sorarak, yaşamı sorgulayarak ve arayarak dağılmak… Toparlanmak zor olacaktır. Yolumuz uzunsa bu yolu yürürken nasıl bir yolculuk tercih ettik: Egolarımıza yenik mi düşüyoruz, hatalarımızda ısrar mı ediyoruz, boş gururları rehber mi ettik, üretmeden tükettik mi, paylaşmayı, sevmeyi mi bilmedik, bazı dürtülerimizin üstesinden mi gelemedik veya başka hatalar mı yaptık?
Ne çok soru değil mi?
Doğduğumuzda elimize verilen tek şey; doğdun ve bir zaman sonra öleceksin. Yani bir yaşam kılavuzu yok elimize verilen. Yaşadıkça içimizin sesi ve yüreğimiz bizim kılavuzumuz olacaktır.
"YAŞA" diye kocaman bir özgürlük verilmiş.
Hatta kişiye "sen ol ve korkma, kendi kişiliğini bul ve yürüt" denmiş. Başka ne isteriz ki?
Yaşamda kılavuzunuz Yaratanın Sevgisi olsun.
Sevgi dolu huzurlu günler dileği ile…
"Aşkın bir oyun olduğunu kabul etmiyorum. Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yeniden doğmak için uyanıştır. Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak... Aşk için ya hep vardır, ya hiç. Sen hep misin, hiç misin?"
Haziran 26th, 2010 at 11:48CEMİL MERİÇ
''Yani AŞK!
Haziran 26th, 2010 at 18:37Aşksa başlı başına bir konu! Anlatmaya satırlarım yeter mi bilemem. Aşksa hangi aşk? Başka bir zamanda geniş anlatalım bu konuyu.''
Pardon ama yazar burada aşka oyun olarak yaklaşmamış ki! Burada onun bahsettiği ilahi bir aşk.Daha derin ve insana kendisini tanıtan bir aşk.Siz bir kere daha okuyun bence bu yazıyı ve daha anlamlı bir örnek gönderseniz daha doğru bir yaklaşım olur.Cemil Meriç aşkın oyun olduğunu düşünenlere hitaben yazmış.
El Musavvir, El Mümin, El Vedud esmaları Terazi burcunda ağırlıklıdır.
Terazi yani Mizan yani DENGE
Mümin de Sevgi ve denge vardır dersek yalan olmaz.
Haziran 28th, 2010 at 08:17Yaşamdaki dengeyi kurmak fıtrattan gelen bir kabiliyetle yaparız.
Sevgi ruhunda olmayana sevmeyi öğretmek imkansız gibi bir şey bence