Sonun Başlangıcı…
AKP'nin hatalar zinciri; kendi sonunu hazırlamaktadır. Uzun süren iktidar süresi, kendilerinde bir iktidar sarhoşluğu, gurur, kibir, pervasızlık doğurmuştur.
1- İlk ve en büyük hata; Erbakan'dan bu yana dinin siyasete alet edilmesidir.
Bu yolla devamlı olarak, inançlı kesime manevi baskı yapılmıştır. (MSP döneminde, kendilerine oy vermeyenlerin dinden çıkacağı, Ebu-Cehil'in askeri olduğu, patates müslümanı olduğu, seçim yok, sayım var gibi safsatalar kullanılmıştır. Bugün de aynı taktikler devam etmektedir.)
Halbuki din; herkesi kucaklayan, birleştirici olan, siyasi çıkarlar uğruna istismar edilmemesi gereken değerler manzumesidir. Kaldı ki; “Ben dindarım diyen kişinin, gerçekten islami hasletlere sahip olması, örnek davranışlar sergilemesi, harama hiç bulaşmaması, her davranışına dikkat etmesi şarttır. Aksi halde, yıllardır olduğu gibi, İslam'a en büyük zarar verilmiş olmaktadır.
a) Bugün dindarlığı istismar edenlere bakıyoruz: Mücahid geçinenler, müteahhit olmuşlar; dünya hırsına kapılmışlar; “Haram-helal ver Allah'ım/ Kulun doymaz yer Allah'ım (CC)” demekteler.
Kasa-masa-nisa (para-makam-kadın) üçgenine esir düşmüşler. Emanetler (görevler) ehline değil, yandaşlara verilmekte. Rüşvet-yolsuzluk-torpil-kayırma-ahlaksızlık her tarafı sarmış durumda. Gurur, kibir, görgüsüzlük, israf, gösteriş budalalığı, hırs, lüks tutkusu, yalan-iftira-gıybet çifte standart, saçı bitmemiş yetim hakkını gasp etmek yaygın ve olağan hale gelmiş. Kaçakçılıklar zirveye çıkmış, önleyen yok. Herkes, imar rantı peşine düşmüş.
b) Hele, Ankara'ya bir bakınız. En lüks evler, oteller, lokantalar, alışveriş merkezleri, arabalar, iş takip büroları orada. Fert başına tasarruf mevduatının en yüksek olduğu ilimiz. Kimse, “Bu değirmenin suyu nereden geliyor” demiyor. Bir de dürüstlük, fazilet nutukları atılıyor.
c)Bu arada hukuk düzeni bitmiş. Tek adam yönetimi hakim. İstişare, tenkit yok olmuş. Herkes, Sayın Başbakandan ürküyor. Doğruları dile getiren kalmamış. Türk düşmanlığı azıya almış, Türküm demek suç haline sokulmuş. Teröre verilen tavizler bini bulmuş, vatanın önemli bir bölümünde devlet otoritesi kalmamış. Gizlenen MGK kararları ortaya dökülmüş. Fişlemelerin halen devam ettiği ispatlanmış.
2- Şimdi, ortaya çıkan bu muazzam rüşvet, yolsuzluk, ahlaksızlık tablosu hiç de sürpriz değildir. (Acizane; yıllardır bu konuları dile getiriyorum. Kamu Etik Kurulunda da gördüklerime dayanarak, ilgilileri bıkmadan uyarıyorum. İhalelerin -başta TOKİ olmak üzere- şaibeli olduğunu ifade ediyorum. Ciddiye alan olmuyor. Sadece bana kızıyor, gönül koyuyorlar.) Neticede; lağımlar patlamış, pislikler her tarafa yayılmıştır.
Bu olayın örtülmesine çalışılmamalıdır. Başkalarını suçlamak; devlete bağlılığını yakından bildiğim Sayın Gülen'e saldırmak, polisleri görevden almak, savcıları değiştirmek, mevzuatı hatalı şekilde yeniden düzenlemek, şehir şehir dolaşıp tehditler, ağır hakaretler savurmak, Hüseyin Çapkın gibi, değerleri harcamak, bedduaları istismar etmek, tüm yandaş medyayı saldırtmak; velhasıl konuları saptırmak ve itibarsızlaştırmak için her yola başvurmak; hiçbir işe yaramayacaktır. Hele; milletin aklı ile alay eden açıklamalar, tepkileri daha da arttırmaktadır.
Gerçekten haklı olduğunuza inanıyorsanız:
a) Başkalarını suçlamayı bırakmalı; tahkikatların önünü açmalısınız. Kimseye baskı yapmamalı, suçluluları himaye etmemelisiniz. TÜRGEV Vakfı suçlamalarını da cevaplamalısınız.
b) TBMM'de bir 'Araştırma Komisyonu' kurmalısınız. İktidarınız süresince gerçekleştirilen; tüm ihaleler, krediler, teşvikler, özelleştirmeler, arsa tahsisleri, askeri harcamalar, kaçakçılıklar vb. tüm parasal icraatlar ile
-Belediye ihaleleri ve şirketleri,
-İlgili herkesin ve yakınlarının mal beyanları ve kayıt dışı ekonomi incelenmelidir. Siz, samimi olarak ve cesaretle, bu “Temiz Toplum Operasyonlarını” başlatınız. Hepimiz, sonuçlara göre sağlıklı karar verebiliriz.
Devlet Denetleme Kurulu
Elinizde, Sayıştay Mülkiye müfettişleri, MASAK, Maliye Bakanlığı bünyesindeki (çok iyi yetişmiş, baskıya pabuç bırakmayan, rüşvete bulaşmayan, eski) hesap uzmanları, Maliye Müfettişleri, Kontrolörler mevcut. Bunlara görev verin ve müdahale etmeyin. Ciddi bir denetim düzeni, şeffaflık sağlayın. Hukuk düzenini kurun. Her türlü hileye müsait ihale mevzuatını düzeltin.
O zaman, samimiyetinize inanalım. Size güvenelim. Ve Deniz Feneri olayında olduğu gibi, üzerinizde, kıyamete kadar şaibe kalmasın.
Şüphesiz, kimse Cenab-ı Hak'ı aldatamaz. Gerçi, artık halkı da aldatmak, uyutmak mümkün olmuyor. Mevlam, her şeyi suçluların eline ayağına dolaştırıyor. Baskılar, tehditler, hukuk ve etik dışı uygulamalar, yeterli olmuyor. Deniz Feneri davası ve Akfırat Çetesi Operasyonu gibi hasıraltı edilemiyor. Pisliklerin üstü örtülemiyor.
Şimdi ülkesini seven, temiz toplum ve şeffaf icraat isteyen bir vatandaş olarak soruyorum;
1- Sayın Başbakan'ın bu kadar hakaret, suçlama ve tehditlerinden sonra bürokrasinin (yargı dahil) görev yapması mümkün müdür? Bakanların hemen istifa etmesi gerekmez miydi?
2-Türkiye'de demokrasinin ve hukuk düzeninin varlığından söz edilebilir mi? Faşist uygulamalar inkar edilebilir mi?
3- AKP'nin gerçekten alternatifi yok mudur? Bence vardır. Bu alternatif (merkez sağa kayma manevraları yapsa da) CHP değildir. Önemli hataları yapmaz ise MHP'dir. Ve mahalli seçimlerde çok ciddi bir sıçrama yapacağını düşünüyorum. (Şüphesiz, yolsuzlukları cezalandırmak yargının görevidir. Sandığa havale edilemez.)
Sayın Erdoğan Bayraktar’ı gönülden kutluyorum.
Düzeltme: Geçen haftaki yazımda: "Mademki ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi vb. üniversiteler başarılıdır kadro kısıtlaması yapılmamalıdır" olacaktı.