Sonsuzluğum Gölgesindeki Sırlar
HERKESİ BİR YILDIZ TEMSİL EDİYOR
Hayatta olan insanın ardında otuz hayalet duruyor. Bu aynı zamanda yaşayanların ölenlere oranına denk gelmektedir. Demek ki ölenler daha fazladır. Zamanın başlangıcından günümüze kadar dünya gezegeninde aşağı yukarı yüz milyar insan yaşamıştır. Bu sayı ilginçtir. Çünkü şaşılası bir rastlantıyla bizim yerel evrenimiz Samanyolu'nda yaklaşık 100 milyar yıldız olduğu tespit edilmiştir. Buna göre yaşayan her insan için evrende bir yıldız vardır demektir bu da. Ve bir yıldız parlamaktadır. Tıpkı İranlı astronomi alimlerinin Hz. İsa aleyhi selamın doğuşunu yıldız takip ederek Celile yakınlarında doğmasını tespit etmeleri de göstermektedir ki evrende dünyamıza doğan her bir insan bir yıldız parlamaktadır.
Aynı zamanda Kainatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı peygamberimizin yaşının 63 olması ve ondan önceki peygamberlerin her birinin nerede ise bazılarının bin yılı aşkın süre yaşamaları kainat efendisi Hz. Muhammed ( S.A.V.)'in bunlara mukabil daha az yaşamasında sır olan başka bir hikmet ve sır yine yıldızlarda saklıdır. Hz. Muhammed iletici ve mesajcı olan vahiy meleği Cebrail Aleyhi selam ile yaşına yönelik olan bir konuşmasında kendisinin yaşının 70 bin yılda bir dünyaya neredeyse teğet geçen bir yıldızın 70 milyon kez dünyaya yaklaşması olarak Hz. Cebrail aleyhi selamın gördüğü yıldızın kendisi olduğunu söylemektedir.
Yine yıldız ilmi ile ilgili olarak Hz. Yusuf aleyhi selamın kendisine kimi rivayetlere göre 9 yıldız ile ay ve güneşin kimi rivayetlere göre ise 11 yıldız ve ay ile güneşin secde etmesi olarak rüyasında gördüğü olayın iç mahiyetinde kardeşleri ile anne ve babasının kendine Mısır maliye sorumlusu iken kıtlıktan kendisine sığındıkları dönemde himaye edilmeleri ile kanıtlanması yıldız ilmi ile insan yaşantısının bir şekilde birbiri ile doğrudan bağlantılı olduğunu göstermektedir. Demek sadece yıldız deyip geçmemek lazım, yıldız ilmi ile insan hayatlarının kesiştiği ortak nokta nazariyesi ile bakıp bu yönde değerlendirmek lazım gelir. İşte bunca hikmeti bağrında ve özünde taşımasından dolayıdır ki insanoğlu sürekli olarak araştırmak ve geliştirmek aynı zamanda bu bilinmezlerin sırrını çözmeye çalışmaktadır.
İnsanoğlunun bu hikmet ve sır dolu yaşadığı evrene karşı olan merakı karşısında sürekli araştırması uzaklığı yakın edercesine uzaklık engellerini parçalayıp eskiden hayal olan gerçek nedir acaba? diye akıllara soru işareti olma özelliği taşıyan birçok konu tıpkı yıldızlar ile insanların hayata olan bağlantı ve ilişkileri gibi sır olmaktan çıkıyor. Bu dünyada var olan ve gerçeği görmezden gelen tamamen hikmetlerle dolu olmasına rağmen boş bakışlarla baktığı için güneşin ışığına rağmen onda gölge olduğunu sanacak kadar boş bakmamak gerekir hayata ve hayatın bizzat kendi içinde mevcut olan gerçeklere.
Bu gerçekler tıpkı kelimelerin bir denizin suyunu oluşturan kütleler gibi oluşu da bazen bu hikmet ve sır dolu olan kainatın bazı gerçeklerini dile getirmekte ve anlatmakta yetersiz kalabiliyor. Bu durum kelimelerin hal ve durum izah etmekte bazen kifayetsiz kalışına çok net ve açık bir delildir. Dünyamıza ve evrene bu gerçekler ışığında bakmak ve hemen her olayı kendi şartları içinde olduğu gibi değerlendirmek lazım gelir. Kainat ve dünyadaki gerçekler ve sırlar ancak ve ancak bu şekilde bir yaklaşım sergilendiği vakit ortaya çıkar ve anlaşılırlar.