Son Vapurla Bilinmeyen İskeleye…
Son Vapurla Bilinmeyen İskeleye…
Bu “son vapur” da nereden çıktı, diyebilirsiniz.. Anlatayım:
Haziranın bu güzel Ankara sabahında, işyerine gelip gazeteyi çevirdiğimde, Ahmet Cemal’in yazısını görünce hemen Nurcan’ı aradım:
-Ahmet Cemal’in bindiği “ bilinmeyen iskeleye giden son vapur” değilmiş, bir boğaz gezisi yapıp dönmüş ve yazılarına başlamış” dedim sevinerek…
Yazar Ahmet Cemal, “yorgun yüreğini” iyileştirmek için gireceği ameliyattan önceki yazısında şöyle demişti:
“…haftaya cuma günü bu köşede yazımı bulamazsanız, …bindiğim vapur “son vapur”muş…”
Ne mutlu ki, yeni yazısının sonunda “sizlerle iyileştim, sizlerle yaşamayı sürdüreceğim” diyor.
Bu anlatımlarda edebiyatın, yazının gücünü, güzelliğini görmekteyiz.
Yaşamın en büyük ve acı gerçeğini adını koymadan anlatabilmek..
Daha güzeli de bir yazar için, okurlardan “bu dünyanın iskelelerinde buluşma randevusu” almak, o iskelelerde beklenmek..
Yaşam ile ölüm arasındaki “ince denge”nin nerede, ne zaman ve nasıl kopacağı bilinmez.
Yazarımızın deyimiyle, “son vapur”a binileceği kesin, ancak götüreceği iskele ve sefer saatini bilen yok.
Şairin deyimiyle, “…çok seneler geçse de dönen yok seferinden…” En güzeli yaşamı ıskalamadan, güzellikleri de koklayarak sevmek ömrü..
Şair Mustafa Süreyya Sezgin’in dediği gibi;
“zaman hedeflere engel
Her neredeysen bir an evvel
Erguvanlar solmadan gel..”
Erguvanlar solmadan girebiliyor muyuz, insanlık ve güzellik bahçesine?..
Sayın SUİÇMEZ;
Edebiyatçılardan verdiğiniz örneklerle yaşanacak sonu ne kadar güzel anlatmışsınız. Umarım siz de vapur iskeleden ayrılmadan önce hayatın tüm güzellikleriyle kucaklaşmış olursunuz.
Sevgilerimle......
Temmuz 29th, 2011 at 13:06